O düğmeleri kapatınca sersemledim;
Televizyonun, telefonun, bilgisayarın…
Algımı benden dışarı çıkaran ne varsa,
üzerine asıp tabelamı gittim işte…
“Kapalıyım”
Tefekkür dağının örümcek ağı örülü mağarasında,
bir güvercin bulmak ümidiyle aradım seni…
İşte duymuyorum ardı ardına basılan kornaların,
çalan telefonların zil seslerini!
Görmüyorum, caddelerden akıp giden insan selini…
Hiç hatırlamayacağım yersiz ekran tartışmalarını…
Beni benden alan ne varsa,
Asıp tabelamı gittim;
“Cenazedeyim”
Vur yüzüme asanı ey Musa!
Yutsun kalbimdeki o hırçın yılanı…
Secdeye kapansın şuursuz dilim…
Ve gerçek sandığım her şeyin sihrini bozup,
Bana kuru bir yalan olduğunu hatırlatsın!
Ve Ey İbrahim oğlu İsmail!
Hadi göster bana!
Bir sözle nasıl gözden çıkar bir baş…
Sorgusuz bir fedayla nasıl çıkar o kan,
Kınından bir çırpıda…
Zincirini kırdım dehlizlerin…
Çıkta gel yine,
Ruhumun şerefesine dikil ey Bilal!
Ve oku bana,
Yeryüzünde duyulmuş o ilk ezandan…
Sür yüzüme Sümeyye’nin oğlu
Şirkin akıttığı o kandan…
Sor şimdi ey kalbim!
Matem nedir, âlem nedir,
Ve yol ne yandan geçer ukbaya?
Ve sen?
Hangi âlemin yolunda…
Vur yüzüme asanı ey Musa!
Yutsun kalbimdeki o hırçın yılanı…
Secdeye kapansın şuursuz dilim…
Ve gerçek sandığım her şeyin sihrini bozup,
Bana kuru bir yalan olduğunu hatırlatsın!
Yazı Müziği: http://fizy.com/#s/1aipbk