Aşk Trenine Yağmur Yağdı

Umut ektiği tarlalar kuruduğunda, ölesiye susuzluk çeker insan. Hayat çoğu zaman seyrini ve hızını değiştirmeyen bir Doğu Ekspresi trenine benzer: Usul, gürültülü, yavaş… Ölüme doğru akıp gittiğini düşünürüz zamanın; ta ki o gelene kadar. O diyorum. Adını söylemekten korkuyorum nedense. Dudaklarım kanar, yüreğim sızlar sanıyorum. Sonra usulca, biri içimden dilimden çalmasın diye fısıldıyorum. ‘Aşk’

yazı resim

Umut ektiği tarlalar kuruduğunda, ölesiye susuzluk çeker insan. Hayat çoğu zaman seyrini ve hızını değiştirmeyen bir Doğu Ekspresi trenine benzer: Usul, gürültülü, yavaş… Ölüme doğru akıp gittiğini düşünürüz zamanın; ta ki o gelene kadar.

O diyorum. Adını söylemekten korkuyorum nedense. Dudaklarım kanar, yüreğim sızlar sanıyorum. Sonra usulca, biri içimden dilimden çalmasın diye fısıldıyorum. ‘Aşk’

Benim odama benziyor aşk: Dağınık, düzensiz, sıcak, davetkâr, yalnız… Ama en çok yağmura benzetiyorum onu. Ansızın düşmesini, kaçamayışımı, açtığım şemsiyelere rağmen ıslanmamı. Hınzır bir çocuk gibi yıkıveriyor, domino taşlarından yaptığım kalbimi.
Ben kumdan kaleler yapıyorum, kumsallara, çocuk oluyorum. Sürükleyip götürüyor aşk kumdan kalelerimi.

Tren hızlanıyor günler sonra, yavaşlıyor aniden. Raydan çıkacakmış gibi geliyor bana. Tatlı bir yorgunluk çöküyor üzerime. Geceleyin uyumadan önceki kurduğum hayallerin başına ekliyorum artık aşkı. Dağılsa da kalbim, aklım. Sanki daha bir tadını alıyorum hayatın. İçimdeki yıkıntının kırıklarından usulca yeşeren umutları sahipleniyorum. Yağmur diyorum varsın yağsın, şemsiyesiz çıkıyorum sokaklara. Bir kale daha yapılır diyorum kumdan, çocuk olunur yine. Yeniden usul usul yerleştirilir diyorum kalbimin domino taşları.

Umut diyorum aşk; emek. O girince kapıdan yani aşkın bir bedene bürünmüş hali. Koyunca masama yüzünü, ellerini. Gözlerindeki çocuğu oturtunca yanımıza, onu daha bir çok seviyorum. Yürürken kaldırımlar da onun bedeninin sesini dinlemeyi seviyorum. Her uğurlayışım da onu ‘kendine iyi bak’lar saçıyorum sokaklara.

Sonra bir gün yağmur yağıyor. Bardaktan boşanırcasına. Şemsiyesiz çıkıyorum sokağa. Onu arayıp, sevdiğimi söylemem lazım artık bugün. Hızlıca yürüyorum cadde de sonra birden bir şemsiye çekiyor dikkatimi. Karşı kaldırımda yürüyen bir çift. Onu görüyorum yani aşkın bir bedene bürünmüş halini. Yanında biri var şemsiyenin altın da ıslanmadan, birbirlerine sarılarak yürüyorlar…

Ben ıslanıyorum, ben mi ağlıyorum yağmur mu bilmiyorum. Titriyor bedenimin her zerresi. Tren geliyor aklıma. Seyri ve hızı değişmemiş sığınağım. Koşuyorum istasyona doğru. Uzaktan görüyorum trenimi. Yavaş yavaş gidiyor…Ben yetişemiyorum.

Başa Dön