1975 yılında Semiha Yankının Seninle Bir Dakika adlı şarkısıyla başlıyan ve o zamandan bu yana neredeyse ulusal bir dava haline getirdiğimiz Eurovision Şarkı Yarışmasında şeytanın bacağını kırdık sonunda. Boşuna dememişler Sabreden derviş muradına ermiş diye.
Dile kolay kardeşim, tam 28 yıl bekledik biz bu başarı için. Birinciliğimizi göremeden şu dünyadan göçüp gidenlerimiz oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse ben artık umudunu yitirenler arasında olduğumdan, son yıllarda yapılan yarışmaları takip etmez olmuştum. Seçmeler ne zamanmış? Kim kazanmış? Bu sene kim katılacakmış? Parça güzel miymiş? Umurumda bile değildi. Daha doğrusu pes edip boşvermiştim. Bu Avrupalılardan bize oy moy çıkmazdı kardeşim. Adamlarda bir kuyruk acısı bırakmışız ki, genlerine işlemiş sanki, unutmaları mümkün değil. Öyleyse ne diye boş hayallere düşelim? Değil mi ya? Biz Eurovision birinciliğini olsa olsa rüyamızda görürdük ancak. Evet, artık bir çok kişi gibi ben de böyle düşünüyordum.
Öyle ya, biz bu yarışmayı kazanmak için neler yapmamıştık ki. Adamlara şirin görünelim diye, hiç işimiz değilken operacı bile olmuştuk. Süper starımızı gönderip sanayileşmiş Avrupa, enerji sever diye Aman petrol, canım petrol diye bağırmıştık, şarkılarımızın arasına utana sıkıla İngilizce kelimeler sıkıştırmıştık. Gene de olmamıştı kardeşim olmamıştı işte. Ne yaptık ne ettiysek başaramamıştık. Adamlara yaranamamış, kendimizi beğendirememiştik bir türlü .
Sonunda, biz bu sevdayı unutur olmuştuk ki Sertab Erener, Everyway That I Can Yapabileceğim Her Şekilde adlı şarkısıyla sahneye çıkıverdi ve küllenmeye başlamış eski bir tutkuyu yeniden alevlendirdi içimizde. Gerçi gene de umudum yoktu benim.Yarışma öncesi, gazetelerde bizim şarkıya büyük şans veriyorlarmış, birinci olursak sürpriz olmayacakmış gibi haberler okuyor ve bunları abartmalı buluyordum. İçimden bir ses, sonuç yazık ki gene hüsran olacak diyordu. Ama o ses yanıldı; iyi ki de yanıldı ve 48. Eurovision Şarkı Yarışmasında 167 puanla, 25 ülkeyi geçerek birinci olduk.
Aslında bu Eurovision Şarkı Yarışmasını anlamak zor mesele. Bakıyorsun en beğenilen parçalar tek oy bile alamayıp diplerde sürünüyor. Olmayacak parçalar ilk derecelere giriyor. Doğrusu oturup düşünülmesi, araştırılması gereken bir olay bu. Sosyo-politik, psiko-sosyal yönleriyle bir tez konusu bile olabilir hatta. Hatırlayalım, her yarışmada Yunanistan ile Kıbrıs Rum Kesimi arasında oniki puan, al gülüm ver gülüm olur, Kuzey Avrupa ülkeleri, komşular birbirine kıyak çeker. Zavallı bizler, yalnız kalmanın acısı ve üç beş puan toplayıp arkamızda bir kaç ülke bırakabilmenin buruk sevinciyle, umutları bir sonraki seneye bırakarak geri dönerdik. Alışılagelen tablo, bir iki istisna dışında - Hatırlarsınız, 1997 yılında Şebnem Pakerin Dinle isimli parçası İrlandada üçüncülük almıştı - bu güne kadar hep böyle sürüp gelmişti. Ama bu sefer oldu. Hem de çok güzel oldu!
Peki değişen ne oldu da şeytanın kırılamayan bacağı kırılıverdi? Nasıl oldu da bizi kendi bünyeleri içinde görmeye tahammül edemeyen Avrupalı uluslardan onar, onikişer puanlar ardı ardına geliverdi de biz birinciliğe oturuverdik? Adamların vicdanı mı sızladı yoksa?
Burada değerlendirilmesi gereken, kanımca 3 temel nokta var
1- Temsil edilen şarkımızın kalitesi
2- Oylama sistemindeki değişim
3- Avrupada yaşanan sosyo-politik süreç
İlk olarak, Sertabın hakkını verelim. O, gerçekten istisna bir ses ve çok yetenekli bir sanatçı olarak üstüne düşeni yaptı. Diğer yandan koreografi de mükemmeldi. anlaşıldığı kadarıyla, parçanın tanıtımı amacıyla gerekli ön çalışmalar da iyi organize edilmişti. Ayrıca şarkının İngilizce söylenmesi de bir çok eleştiriye rağmen - anlaşılabilirliği sağlaması yönünden bir avantajdı. Bunların hepsi iyi, hepsi güzel, hepsi tamam da birincilik için bu koşullar yeterli olabilir miydi gerçekten? Bu soruya evet dersek, geçmişte en az bu kalitede ve şartlarda temsil edilen eserlerimize biraz haksızlık yapmış oluruz diye düşünüyorum.
İkinci olarak, oylama sisteminde gerçekleştirilen bir yenilikle oy verme işlemi, sınırlı sayıda bir jurinin elinde kalmayıp Avrupa ulusları içindeki geniş toplum kesimlerine yayıldı ki bu durum hatırı sayılır bir nüfusumuzun olduğu Almanya, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerden lehimize yüksek puanların akmasına sebeb oldu.
Üçüncü ve son olarak da şu sorunun cevabını aramak gerekir : Avrupada değişen, gelişen farklı bir yapılanma ve bu oluşumda Türkiyenin yakın geçmişteki tavrı rol oynamış, katkıda bulunmuş olabilir mi ?
Burada, aklıma hemen Irak savaşında Türkiyenin yaklaşımı geliyor. Gerçekten de Türkiyenin, Amerikan ve İngiliz dayatmasına karşı son derece güç ekonomik şartlarına rağmen, kendine yakışır, onurlu bir tavır sergilemesi, savaş karşıtı Avrupa kamuoyu arasında puan kazanmasına sebeb olmuştur. Yarışma sonucunda, şarkımıza yedi puan veren İngiltere nin tarihinde ilk defa dibe vurup, sıfır puanla son sıraya oturmasını şarkısının kalitesizliği ya da tesadüfle izah etmek mümkün müdür?
Ya Kıbrıs Rum Kesimi nden ve Yunanistandan gelen oyları nasıl yorumlayalım? Barış puanı olarak mı?
Evet, Eurovision Şarkı Yarışması yoluyla uluslar birbirlerine, puanlara sarılı acı, tatlı mesajlar gönderiyor sanki, ne dersiniz?
Ama şimdi tüm bunları unutup, haklı birinciliğimizin keyfini çıkarmaya bakalım. Ne de olsa az uğraşılmadı, az beklenilmedi bu güzel hayalin gerçekleşmesi için.
Daha nice başarıları birlikte görebilmek dileğiyle. Sevgi ve saygılarımla.