Bir yazarı derinden etkileyen ve onun yazı yazmasını tetikleyen zaman, mekân, duygu ve davranışlar silsilesine ilham kaynağı deniliyor. Yazar kişisinin eline kalemi aldırıp, delirmişçesine kâğıda saldırtan da aynı dürtülerdir. Bütün benliği onu bir masanın başına ittirir. Bu ormanı yaz, çalının arkasına saklanan kuşun cıvıltısını hissettir, yukarıya kıvrılıp giden 99 basamaklı ahşap merdivenden çıkışını tarif et, önünde düşüp bayılan sarhoşun ağzının kenarındaki kusmuğun kokusunu saç etrafa Yazar kişisi oluşturacağı eserini etrafına bakarak hazırlar. Duyduğu bir müzik tetikler onu, okuduğu bir roman, ya da yoldan geçip giden güzel bir kız, sigarasını sağ dudağının ucuna koyup tüttüren genç adam. Hisleri titreşir. Elleri beyninden süzülüp kalemine akan kelimelere yetişemez. Çünkü bir kafede otururken gördüğü kız, kalemine yansırken bir anda prenses oluverir. Ya da okulda ona çelme takan kötü kalpli çocuk, romanında katil olup çıkar. İlkokulda onunla uğraşıp duran öğretmeni bir anda yetimhanenin müdiresi olur. Akıl almaz yer değiştirmeler yapar. Hayatının herhangi bir noktasından geçip gitmiş, ya da hala hayatını işgal eden her insan, her hayvan, her obje onun için ilham kaynağı olabilir.
Gelin hep beraber dünyada üne kavuşmuş, kitapları milyonlar satan, hatta sinema filmine uyarlanan yazarların zihin yolculuğuna çıkalım. Onlar yazı yazarken beyin kıvrımlarından acaba neler geçiyor? Normal insanların gördüğü şeyleri onlar kitaplarına nasıl yansıtıyor, bakarak bunların tahlilini yapalım.
Benim için hayal dünyasının en görkemli yazarlarından biri hiç kuşkusuz ki John Ronald Revel Tolkien. Yani kısaca J.R.R Tolkien. Yüzüklerin Efendisi, Hobbit gibi kitapların yaratıcısıdır. Kitap çok uzun bir süre önce yazılmış olmasına rağmen sinema filmleriyle tanınırlığı bütün dünyada doruk noktasına çıktı. Filmleri birçok Oscar ödülü aldı. Hasılat rekorları kırdı. Hangi yazar, yazdığı romanların bu şekilde değer görmesini istemez ki?
Bunları yapabilmek için tabi ki bazı kıstaslar var. Yazar olmayı kafasına koyan kişi mutlaka ve mutlaka iyi okur olmak zorundadır. Gözlemci olmalıdır. Araştırmalar yapmalı, yaptığı araştırmaları kendi hayal dünyasında zenginleştirmeli ve kurgu yaratabilmelidir. Tolkien de çok okuyan, araştıran, gözlemleyen, hayal kuran, kurduğu hayalleri kurguyla bütünleştiren bir yazardı. İngiliz yazar, şair, filolog ve profesör olan Tolkienin yabancı dillere olan ilgisi, dinlere ve mitolojilere olan ilgisiyle birleşince, şu anda bütün Dünyada kült olan eserler çıkmış ortaya. Tolkien gibi bir yazar olabilmek için sentez yapabilmeyi de bilmek gerekiyor.
Bakın Tolkienin yarattığı Yüzüklerin Efendisi kitabı nerelerden ilham alarak yazmış. Okuyunca siz de şaşıracaksınız.
Yüzüklerin Efendisi
SHİRE: Bu şehir kitaplarında geçen Hobbitlerin yaşadığı yer olarak geçer. Tolkien yeşilliklerle kaplı, şirin evlerin olduğu, tertemiz, küçücük ve huzur dolu Hobbit şehrini kendi yaşadığı İngilteredeki Sarehole kasabasından ilham alarak yaratmış.
KULELER: Kitaptaki ikiz kuleler Birmingham kentindeki Perrotts Folly kulesidir. Yüksekliği 29 metredir. Bu kulenin hemen yanında başka bir kule daha vardır. İki kule, Tokienin Yüzüklerin Efendisi kitaplarında sıklıkla bahsettiği kulelerin ilham kaynağıdır.
GAMGEE: Frodoya yüzüğü taşırken yardım eden en yakın arkadaşı Samın soyadıdır. Tolkien bu soyadını yaşadığı kentte yerel pamuk markasından almıştır.
ARAGORN VE ARWEN TANIŞMASI: Tolkien henüz 16 yaşındayken Edith isimli bir kızla tanıştı ve ona âşık oldu. Tolkien ve kardeşlerine bakan peder Morgan, ikisinin de yaşları küçük olduğu için görüşmelerini yasakladı. 1911 yılında Tolkien klasik diller eğitimi almak için Exeter Kolejine gitti. Okulunu bitirip geri döndüğünde 21 yaşındaydı. Bu süre zarfında hiç aklından çıkaramadığı Edithi yeniden buldu. Buluştukları bir gün, ormanda gezerlerken Edith Tolkien için dans etmeye başlar. Tolkien onun dansından çok etkilenir. Yıllar geçse de gözünün önünden hiç silinmez. Bu sahne kitapta Aragorn ve Arwenin ormanda karşılaşmalarının tıpatıp aynısıdır.
KİTAPLARDAKİ SAVAŞLAR: Tolkien çok kısa da olsa 1. Dünya Savaşında Fransaya karşı savaştı. 2 arkadaşı gözlerinin önünde öldü. Çok yakınında patlayan bir bomba yüzünden büyük sarsıntılar geçirdiği için İngiltereye geri döndü. Burada savaşın yıkıcı yönlerini kendi gözleriyle görüp bizzat deneyimlemiştir. Hayatı boyunca 2 büyük savaşa tanıklık etmiştir. 1. Ve 2.Dünya Savaşları onun savaş sahnelerini yazmasında çok etkili olmuştur. Zaten bizler hem kitaplarını okurken, hem de sinema filmini izlerken en etkili ve vurucu kısımların savaş sahneleri olduğunu hücrelerimizde hissediyoruz.
FRODONUN STRES BOZUKLUĞU: Yukarıda da anlattığım gibi, Tolkienin kısa süren cephede savaşma serüveni 2 arkadaşının ölmesi ve çok yakınına düşen bombayla bitmişti. Bu kötü deneyimleri yaşarken, Tolkiende posttravmatik stres bozukluğu rahatsızlığı yaşar. Ruhunun örselenmiş halini Frodonun üzerine yansıtarak kurtulur. Böylece kendisinden, yaşamış olduğu duygulardan bir kesit görmemizi sağlar.
KİTAPLARINDAKİ SEMBOLİZM VE MİTOLOJİLER: Tolkien bir akademisyen olduğu için araştırma yapacak çok zamanı vardı. Kütüphanelerden çıkmıyor, hayal dünyasını zenginleştirecek kitaplar okuyordu. Bu kitapların konuları dil, din, katolizm, Germen, Kelt, Slav, Pers, Yunan, Fin ve İskandinav mitolojileri ve peri hikâyeleridir. Evet, yanlış duymadınız Tolkien okuduğu peri hikâyelerinden oldukça etkilenmiştir.
Şimdi gelelim konumuzun en önemli yerine. Bazen gözümüzde büyüttüğümüz yazarların bile esinlenmekten ziyade biraz da araklama yaptığını maalesef görebiliyoruz. Günümüzde Tokienin kitaplarını okumuş insanların çoğu Richard Wagnerin kim olduğunu bilmez.
Richard Wagner
O yüzden de Tolkienin yarattığı Orta Dünya ve onun içindeki mitolojik çağlarda geçen kahramanlıklarla ilgili vayy beee adam yazmış ama cümleleri kurar. Aslında ilham mıdır, esinlenmek midir, yoksa benim tabirimle araklamak mıdır bilemem ama Tolkienin hikâyelerinin temelleri İskandinav mitolojisi Nibelungenlied den esinlenilmiştir. Richard Wagner de bu mitolojiyi opera serisi yaparak canlı tutmuştur. Bu operanın ismi ise YÜZÜKtür. 4 epik drama opera serisidir. Richard Wagnerin yazdığı bu 4 opera serisi tam tamına 26 yılda tamamlanabilmiştir.
Tolkienin kitaplarının en büyük simgesi neydi? YÜZÜK değil mi? Bu yüzüğün etrafında şekillenen hikâyenin aslında bir İskandinav mitolojisinden araklama olduğunu eleştirmenler de o dönem fark ettiler. En büyük eleştirinin Richard Wagnerin operasını birebir kullanması olduğunu bile iddia ettiler.
Wagnerin 4 seriden oluşan operasına Wagnerin Yüzüğü Yüzük Serisi ve Yüzük ismi verilmiştir. Hatırlarsanız Tolkienin Yüzüklerin Efendisi kitabı da üç isimle serileştirilmiştir. Ayrıca bu opera 1848 yılında yazıma başlamış ve 1874 yılında tamamlanmıştır. Tolkienin ilk kitabı Hobbiti ise 1937 yılında çıkmıştır. Dolayısıyla ilk çıkan her zaman esinlenilen kaynak olma özelliğini taşır.
İsterseniz Wagnerin yazdığı operanın 4 kısmını da paylaşayım, aradaki benzerliği sizler de fark edeceksiniz.
[[RESİMSOL=]https://1.bp.blogspot.com/-VhpN7e-sulY/XV0xDWu1P9I/AAAAAAAALLk/C0v-ozjScT4OrNIOUsRU6UXnDIwen1k_ACLcBGAs/s400/Der-Ring-des-Nibelungen-opera-1876.jpg]
Nibelungenlied Saga
1.KISIM REN ALTINI: Nibelung yüzüğünün dövülmesi ve lanetlenmesi anlatılır. Bu sahnede fantastik yaratıklar ve tanrılarla dolu bir mistik diyar tasvir edilir. Daha perde kalkmadan bütün seyirci müziğin eşsizliği karşısında büyülenir.
2.KISIM VALKÜRELER: Ölümlü kişiler olan Siegmund ve Sieglindenin tanrısal Valküre Brumhildenin tanrıların kralı olan Votana itaatsizlik etme hikâyesi anlatılır.
3.KISIM SİEGFRİED: Kahraman Siegfriedin gençliğinde ulaşmış olduğu muhteşem başarıları yani Fafner adlı ejderhayı öldürmesini, sihirli yüzüğü kazanmasını ve Brundhildeyi büyüden kurtarmasını konu alır.
4.BÖLÜM GÖTTERDAMMERUNG: Sihirli yüzüğe bağlı lanetleme Siegfried ve Brundhildenin ölümlerine neden olur. Onlar ölünce tanrılar da ortadan kalkar. Tanrılar gidince dünya için yeni bir çağ başlar.
Görüldüğü üzere Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi kitaplarının hikâyeleri nasıl da Wagnerin operasına ve İskandinav mitolojisi Nibelungenliede benzemektedir?
Kuşkusuz ki Tolkienin ilgi alanları yaratmış olduğu hikâyeye bolca konu bulması açısından ona yardımcı oluyordu. Fakat mitolojilerin günümüzde hâlâ ilham kaynağı olabildiğini görmek, bir yazar için eşsiz bir deryadır. Yeter ki en ufak bir ışık yansın.
J.R.R TOLKİEN