ÇAYLARINIZ ŞİRKETİN
ÜCRETSİZ İKRAMIDIR
Vakit geceyarısını çoktan geçmiştir..
Işıklar söndürülmüştür, uykudadır herkes..
Gecenin sessiz karanlığında bir terminale girer yorgun otobüs..
Buz tutmuş parke kaplı zeminde güçlükle durur, derin bir nefes alır..
Yolcular iner gerinip esneyerek, gözleri uykulu..
Tuvaletlere yönelirler.
Hoparlörden cızırtılı bir ses yayılır ansızın:
İzmir'den Ankara'ya gitmekte olan Anadolu Turizm'in değerli yolcuları, Kula terminaline hoş geldiniz, kaptanınız yarım saat yemek ve ihtiyaç molası vermiştir. Çaylarınız şirketimizin ücretsiz ikramıdır.
Uykusu henüz açılmamış insanlar bu alışılmış davet üzerine, buğulu camların ardına yürür, sigara dumanı, öksürük nöbetleri, gürültü ve sıcakla buluşur..
Dışarıda kar yeniden başlamıştır..
Kaloriferler sonuna kadar açıktır, içiniz ısınır..
Boş bir masaya oturur bakınırsınız..
Aceleci bir garson çayınızı getirir.
Anayoldan hızla bir otobüs geçer, karanlıkta kaybolur. Dışarısı kar sessizliğine bürünür yeniden.
Bulutların arasından bir ara ay görünür..
Yıldızlar soğuk soğuk ışıldar..
Zülfü Livanelinin yazdığı bir şiirin dizelerini hatırlarsınız:
Bozkırda bir kasabadan geçerken
tozlu yolda iki sıralı kahveler
öyle sakin, kıpırtısız
otobüsü süzerler..
Işıklar söner
Yarım saatlik mola bitmiştir.
Çay bardağınız bile soğumamıştır henüz..
Anonsu duyarsınız, yolcular koltuklara yerleşir, otobüs hareket eder..
Kaptan radyoda istasyon arar.. Yeniden uykuya dalıncaya kadar yolcular bir şarkı yayılır usul usul:
"Gözlerinin içine başka hayal girmesin,
bana ait çizgiler dikkat et silinmesin."
Muavin kolonya serper avuçlara.
Yolculardan biri muhabbete başlamak için sorar:
Ankara'ya mı gidiyorsunuz?
Sohbet, zamanı tüketmektir.
Sonra herkes kendi kabuğuna çekilir. Sürücü ışıkları söndürür..Tavanda kırmızı ışıklar parıldar..
Odun dumanı kokulu uzak kasabalardan geçerken otobüs, küçücük bir sarsıntı ile uyanırsınız.
Demir direklerin ucundaki eski sokak lambalarının ışığı köşebaşlarını, sokak girişlerini aydınlatır..
Gözünüze erkenden açılmış bir kara fırının tozlu, soluk ampulleri ilişir.. O fırından sıcacık bir ekmek almak geçer içinizden..
Aklınıza çocukluğunuzu geçirdiğiniz kasaba gelir. Ovadaki yaz günlerini, kiloluk buğulu üzüm salkımlarını, dalında iri yarma şeftalileri, incirleri, mis kokulu tabiatı, ishak kuşlarını, birlikte şarkı söylediğiniz dolunaylı geceleri anımsarsınız..
Sessiz karanlık
Siz bir kitaba dalarsınız, kilometreler geride kalır..
Yol çizgileri birbiri ardınca otobüse yaklaşır, kaybolur, yaklaşır, kaybolur..
Bir ara kitabı bırakıp dışarıya bakarsınız..
Gözünüze hızla yaklaşan bir karayolları levhası ilişir, uzun bir rampada sisler arasında..
" Ankara 190 kilometre"
İzmirden yola çıkalı altı saat olmuş, Uşak, Afyon geride kalmıştır.
Otobüs sessiz bir karanlıkta ilerler.
Kar serpintileri, fırtınalar, yağmurlar, kasabalar, köyler, benzin istasyonları geçilir, kilometreler erir..
Silgeçler yetişmez bazen yağışın şiddetine.
Yolculardan biri kimseyi uyandırmamaya dikkat ederek muavini çağırır:
Bir şişe su rica edebilir miyim..
Siz de istersiniz, susuzluğunuz geçer.
Gece yolculuklarında uyumayı sevmeyenler için tek çözüm okumaktır.
Necati Cumalı size Urla'yı hatırlatır.
"Yağmurlarla Sokaklar"ı okursunuz bu kez.
Erken sıcaklar
Otobüs yolda çok durdu kalktı, çok oyalandı. Nihat otobüsün sağ yanında, ilk sırada pencere kıyısında oturuyordu. İzmirden çıktılar, Üçkuyulara gelip Dalyana yaklaşırken bir çobanaldatan kuşu uçmaya başladı otobüsün yanı sıra.. Yunus balıklarının vapurları, yelkenlileri uğurlamaları gibi, Nihatın penceresine yaklaşıp, uzaklaşıyor, yükseliyor, yeniden hızla alçalarak pencerenin camına neredeyse sürünürcesine otobüsü izliyordu.
Yağmur bulutları gelip geçmişti önlerinden..Kuşla beraberliklerini ilkin kısa bir karşılaşma sandı Nihat.. Narlıdere'ye girerken kuş penceresinden ayrılmıyordu. Otobüs Narlıdere'de durdu. Kuşun karakolun çatısına konduğunu gördü. Otobüs kalkınca, Nihat şaşırdı. Kuş yine otobüsü izliyor, üstelik Nihatın penceresinden ayrılmıyordu. Nihat artık bir bağlantı kurulduğu duygusuna kapılıyordu kuşla arasında.. Uzayıp giden yakınlığı ile bir şeyler dediğini , adeta konuşmaya başladığını sanıyordu kuşun.. Kuş muydu o, yoksa kuş kılığına girmiş, dışarıda kalmış, penceresini açıp kendisini içeriye almasını isteyen eski bir dost, bir yakını mı? Yoksa Perihanın kendisi mi? İçi sevgiyle ısınıyor, özlemle sızlıyordu.. Çobanaldatan Kilizmana kadar uğurladı Nihatı. Otobüsten ayrılışı da tam bir kuşa yakışacak güzellikte oldu.. Yükseldi, sonra alçalarak cama sürünürcesine otobüsü gelip geçti, ilerde kanat çırparak oyalandı, otobüsün yaklaşmasını bekledi, yana doğru geniş bir çember çizip yeniden Nihatın penceresine döndü, pencerenin dibinde yükseldi, yukarılarda gözden kayboldu.
Başkente merhaba
Ankara'ya girdiğinizde güneş yeni doğmuştur..
Yolcular yavaş yavaş uyanır, hazırlanır.
Çoğu başkenti sanki ilk kez görüyormuş gibi ilgiyle seyreder..
Kent merkezine yaklaştıkça otomobillerin, otobüslerin, köprülü kavşakların, taksilerin, apartmanların, dolmuşların sayısı giderek artar.
Trafik, kirlilik ve gürültü yoğunlaşır.
Sessiz gece yolculuğundan geriye hiçbir şey kalmaz.
Yorgun otobüsünüz terminale girer.
Kimisi valizlerini indirir bagajdan, kimisi umutlarını getirmiştir yanında, kimi sevdiklerine, kimi de yalnızlığına hazırlar kendini..
Bir anons duyulur:
Anadolu Turizm'in değerli yolcuları, Ankara'ya hoşgeldiniz. Servis otobüsünüz 14 numaralı perondan hareket etmektedir.