Çikolata - 13

Paris çok güzel, herşey çok güzel ve, ve mutluyum. Ama sanki, yinede bir şey eksik.

yazı resimYZ

Ertesi sabah uyandığımda Defne odada değil. Pazar sabahı bu kadar erken kalkmasının sebebini merak ediyorum. Bilgisayarı alıp yatıyorum ve Defne gelene kadar biraz internette zaman geçirmeye karar veriyorum. Messenger'ımı açtığımda Kaan'ın da açık olduğunu görüyorum fakat bir şey yazmıyorum. Maillerimi açıp okuyorum, bir kaç tane fıkra ve Sercan'dan bir mail var. Beni özlediğini ve o olmadan eğlenmememiz gerektiğini yazmış. Çarşamba günü o da geliyormuş, onun da gelmesi beni çok mutlu edecek. Eskisi gibi hep beraber olacağız.
Bir kaç dakika sonra Kaan titreşim gönderiyor. Ardından yazmaya başlıyor.

-Beren nasılsın?
-İyiyim sen?
-Bende iyiyim. Seni özledim. Şu aralar kimse çalışma odama kahve getirmiyor ve beni ne kadar başarılı olacağım konusunda cesaretlendirmiyor. Ev çok boş, otelde kalıyorum. Sen yokken o eve gitmek istemedim. En azından alışana kadar.
-Kaan, eve gitmelisin. Geçmişimizden kaçamayız. Orası senin evin.
-Bizim evimiz Beren, bizim.
-Ama ben artık orada değilim ve ne zaman döneceğimde belli değil. Bu süre içerisinde otelde yaşayamazsın ya?
-Alışana kadar yaşayacağım. Yalnızlığı öğrenene kadar.
-Yalnız değilsin Kaan. Lütfen böyle yapma.

Tam o sırada kapı açılıyor ve Defne'nin geldiğini görüyorum. 'Bonjour madame!' (günaydın hanımefendi.). Gülümsüyor, 'Bonjour, miel' (günaydın tatlım.) diyorum. Ardından tekrar bilgisayara dönüyorum.

-Kaan benim gitmem gerek. İşlerim var. Görüşmek üzere.
-Kendine iyi bak.

Bilgisayarı kapatıp Defne'ye dönüyorum ve elinde tuttuğu kutuya bakıyorum. Elinde sallıyor ve 'sana telefon ve yurtdışına açık hat aldım!'. Yataktan kalkıyorum ve gülüyorum 'teşekkür ederim, işte bu harika bir hediye oldu.'

. . .

Üsütümüzü giyinip Paris sokaklarına adım atıyoruz. Önce Orsay Müzesi'ne sonra Montmarte Ressamlar Tepesine gidiyoruz. Yine bir sürü fotoğraflar çekip bolca eğleniyoruz ve Fransızca konuşma çabaları içerisine giriyoruz. Mağazalarıda dolaştıktan sonra çok önemli bir şeyi unuttuğumuzu farkediyoruz. Eiffel kulesi. Evet, kursa giderken gördüm fakat onun çok daha güzel göründüğü Trocadero Meydanı olduğunu duymuştum ve Defne'yi alıp bir taksiye atlıyorum. Eiffel kulesine geldiğimde herşeyi unutuyorum sanki. O kadar güzel ki, gözlerimi alamıyorum. O görkemli yapısı ve kusursuz güzelliğiyle tüm Paris'i kucaklıyor sanki... Meydanda boş bulduğumuz bir banka oturuyoruz ve sadece izliyoruz. Eiffel kulesinin gökyüzüyle buluştuğu noktayı izliyoruz. Buraya daha önce nasıl gelmedim anlamıyorum.
Paris çok güzel, herşey çok güzel ve, ve mutluyum. Ama sanki, yinede bir şey eksik.

Başa Dön