Felsefe,insanın yaşadığı evrende kendini arayışı ve yaşadığı olayları ve çevresindeki
nesneleri anlamlandırma cehd ve gayretidir..
Daha doğrusu gördükleri ve yaşadıklarının
arkasındaki hikmeti bulma çabasıdır..
Bundan olsa gerektir ki philo(filo)-sophia (sofi)
olarak telaffuz ettiğimiz Antik Yunanca kökeni itibarıyla da bilgi/bilgelik sevgisi olarak
adlandırılmıştır..
Descartes(Dekart)ın düşünüyorum o halde varım çıkarımında ifade ettiği gibi düşüncenin
temellendirilmesi , sistemleştirilmesidir..
Peygamberimiz(s.a.v)in ;
-Hikmet müminin yitik malıdır,nerede bulursa orada alır.. hadisinde dillendirdiği
vatanı ve sınırları olmayan bilgi ve düşünce hazinesidir..
Felsefe,asırlardır yerleşik bir ön yargı haline gelen bilim ya da dinin alternatifi veya
ona karşı geliştirilen bir yol veya çıkış değildir ;
aksine felsefe,bilim ve din anlayışına ışık tutan ve onlara bir mehaz/kaynak teşkil eden
düşünce atlasıdır..
Felsefe,Gazzalici veya İbni Rüşdcü olmak değil ;
Platonu İbni Sina ve Farabide..
Aristoyu İbni Rüşde okumak ve anlamaya çalışmak,bilgeliğin evrensel sularında özgür
olarak dolaşmaktır..
Matematik-Fizik-Kimya gibi pozitif bilimlerin izlerini sadece Batıda değil Harezmi,Biruni
Ve Abdurrahman el-Cezeri gibi bilginlerin yazıtlarında Doğudan doğan ışıklar olduğunu
İdrak edebilmektir..
Mevlanayı okurken Lao Tsu (Laotsu)yu tanımak..
İbni Arabi okurken Spinoza ve Hegelin ilham kaynağını bulmaktır..
Felsefe ya da düşüncenin yolculuk ve tarihçesinde Selçuklu veziri Nizamülmülkü
ve onun ufkunu çözdüğümüzde bu topraklarda ilmi ve kültürel zenginliğimizin farkına
varacak ve her nesilde yeniden doğacak fikrî inkişafımızın önünü açmış olacağız..
Selçukluda zirveye çıkan özgür ve özgün düşüncenin..
kültürel ve sanatsal dinamizmin daha sonra İmam Gazzalinin etkisiyle Osmanlıda
duraklama dönemine girmesi ve felsefi dinamizmin yerini otokratik düşüncenin
alması ve zaman içinde bunun bir devlet politikasına dönüşmesi bizi Avrupa/Batı
ile olan çekişmede geri bıraktığı tartışılmaz bir gerçekliktir..
Gazzaliyi benimseyip İbni Rüşdü..
Hocazadeyi benimseyip Alaattin etTusiyi..
Ebussuud ve İbni Abidini benimseyip İbni Sina Ve Farabiyi dışlamak bize düşüncenin
boyutlarını sınırlama ve farklılıklarımızı görebilme ferasatinden mahrum bıraktı..
Ve son asırlarda bunun acısını bilim,sanat,kültür ve sanayi alanında ağır bedeller
Ödeyerek çektik..
Halbuki aynı ikilem ve çıkmaz Batı düşüncesinde de vardı..
Pascal ile Auguste Compte..
Bergson ile David Hume..
Jean Paul Satre ile Etienne Marcel..
Onlar dışlamadılar,dinlediler..
Biz,Gazzaliyi savunan Hocazadeyi el üstünde tutarken İbni Rüşdü savunan
Alaattin etTusiyi dışladık ve tehcire zorladık..
Sonuç;
Tekdüze bir kısır döngüye takılıp kaldık..
Yapılması gereken Felsefenin sadece zihinlerde kalmasının önüne geçerek
düşünce dünyamızı toplumun önüne sermek olmalıdır..
Sermeliyiz ki ;
düşünce hayatımıza yeni Cemil Meriçlerin..
Nurettin Topçuların..
Sezai Karakoçların girmesi mümkün olsun..
İnbi Sina..
İbni Haldun..
Biruni..
Mevlanadan mülhem genç dimağların yeniden zuhuru umuduyla..
Vesselam..