Bir çocuk ölüyor.
Ardından, bir tane daha...
Anaların feryatları duyuluyor, uzaklardan.
Ellerinde taşlarla bir sürü erkek, dudaklarda 'Allah-u Ekber' nidaları.
Uzak diyarlardan hep aynı kelimeler.' Lanet olsun siyonistlere'.
Kulaklar sağır.
Bahsettiğimiz yer, Filistin.
Herkesin belki de çok şey söylediği, ardından ağıtlar yaktığı yer 'Filistin'.
Filistin'de bomba sesleri aydınlatırken geceleri, bizim illerde nasıl aydınlanır insanlar diye hiç düşündük mü?
'Balık denizin kıymetini bir ağa takılınca anlarmış.' derler. Bizler gecelerimizin karanlık olduğunu, gece kulüplerinin ışığı sönünce mi anlayacağız?
Yaşamanın kıymetini Filistin'li bir çocuğa sorduk mu hiç? Bir ceylan ürkekliğinde ama korkusuz.
Ve biz çocuklarımızı hiç yaşattık mı? İdeallerimiz uğrunda koşarken.
Dillerimizde hep aynı ağıt...
Ama; Gözler başka yerde, akıllar başka. Ayaklar bıraksanız kaçacak. Oysa ortak davanın adı değil miydi Filistin?
Filistin kanayan yara...
Alışveriş merkezlerini raflarında almaktan vazgeçtiğimiz.
Konuşmak farzken, sustuğumuz. Ağlamak gerekirken, unuttuğumuz.
Daha kaç Muhammed ölecek? Daha kaç ana ağlayacak?
Biz 'müslümanlar' ne zaman uyanacağız, ne zaman duyacağız yardım çığlıklarını.
Yeter mi erzak göndermek?
Onlara sadece ilaç değil doktor da gerek.
Yardımlarımız ilaç olurken, doktorlarımız nerede?
Oysa Abdulhamit göndermemiş miydi Çin'de yardım bekleyen müslümanlara askerlerini?
Biz yanıbaşımızdaki Filistin'e neden gönderemiyoruz?
Uluslararası hukuka aykırı kaçmak mı korkumuz?
Hukuk'un kimsenin umrunda olmadığı düşmana karşı?
Ve bir bomba daha...
Bir kız ölüyor, abisiyle beraber.
Ananın feryatları yürekleri yakıyor.
Uzak illerde bir müzik 'yeni yıla girmeye saniyeler kala!'
Filistin kanayan yara; unuttuğumuz, sustuğumuz...