Adam, sigarası ve yaralı kalbi, arabalarını park etmiş Etiler’in en sahil yerinden denizi seyredip, adamın terk edildiği sevgilisini düşünüyorlardı. Kadınsa durumdan muzdarip, camdan bakıyordu bir depremin merkez üssünü anlamaya çalışırcasına. Deniz hafif dalgalıydı. Tıpkı adamın kalbi gibi; ve hafif bir bulanıklıkta vardı; hem denizde, hem de adamın beyninde. Arabadan müzik sesleri yükseliyordu...
“Belli ki terk edip gitmişsin beni
Sen yoktun bir hüzün vardı odada
Anladım maziye gömmüşsün beni
Bir mektup bir resim vardı masada...”
Ve adam bir an etrafı kesmeye başladı. Çiçek satan genç bir kıza takıldı gözleri. Kız ise sevgilisini düşünüyor, ve parasızlığa lanet eder gibi, denizin en derinliğine bakıyordu yemyeşil gözleriyle. Aslında iyi bir insandı. Sevgilisine de aşıktı. Merak ettiği konu ise, sevgilisinin onun hakkındaki düşünceleriydi. Keşke insan her istediğini elde edebilseydi. Ama kızın rüyalarından uyanışı; hep gerçeğe çeyrek kala oluyordu! Bir yalnızlık, bir hüzün... Ne kadar çok kelime vardı aslında anlatılmak istenen. Adam kendi kendine –“Şu çiçek satan kıza bak” dedi –“Ne kadar da masum...”
Hiç birimiz masum değildik aslında. Ya sevmesini ya da sevilmesini bilmiyorduk. Ve sevgi; çözülmesi cebir kadar zor, çok bilinmeyenli bir denklemdi bizim için. Adamın gözleri dalmıştı yine, adam farkında olmadan. Etrafta kim olsa; -“Ne düşünüyor acaba bu adam” diye düşünürdü adama ve yaralı kalbine bakarak. Adamın sigarası bitmişti bu arada; yeni bir tane daha almak için arabaya gitti. Yakacak oldu, fakat nedense yakmadı. Adam da bilmiyordu aslında sebebini. Ardından boş bir kağıt ve hayatından bezmiş, tükenmiş bir tükenmez kalem ilişti ağlamaya hazır gözlerine. Kağıtla kalemi seviştirmeyi düşünüyordu aslında. Fakat sonunda kendine yapıldığı gibi, kağıdında buruşturulup atılacağından korkuyordu. İşte tam o anda kalbinden gelen ses yardımcı oldu adama! Bir de teypten gelen, hafif hicaz bir melodiyle ustaca seviştirilmiş sözler...
“Bir kalemde beni silip atmışsın
Bu aşkın sonu yok diye yazmışsın
Her şey bitti diye imza atmışsın
Bir mektup bir resim vardı masada...”
Kağıdı ve tükenmiş tükenmez kalemi eline aldı adam. İçinde bir volkan patlıyordu sanki, canı acıyordu adamın! Kadınsa tam o anda, gerçeklerde yüzleşiyordu. Pişmandı belki adamdan ayrıldığı için; ama bu bizim tarafımızdan bilinmiyor. Derken bir sigara daha yaktı adam, yalnızlığına ve karanlığa inat. Kağıt, tükenmiş tükenmez kalem, adam, sigarası ve yaralı kalbi zengin kalkışı yapıp, sahilin denize bakan yamacına gidip oturmuşlardı, içlerindeki can yakan acı gibi... Adam yazacaktı, ama ne yazmalıydı? Bir şiir? Bir hikaye? Bir mektup? Onu bile bilemeyecek kadar canı yanıyordu aslında. Adam her dakikada ayrılığa daha bir ısınıp acısı artıyordu gerçeğe doğru... ve son defa kendini çalmakta olan, ve son demlerine gelen müziğe teslim etti, ve gözlerindeki yaşa da teslim oldu eş zamanlı olarak.
“Yıktın gönlümdeki aşka inancı
Bil ki unutulmak ölümden acı
Yazılar tanıdık sözler yabancı
Bir mektup bir resim vardı masada...”
Adamın gözlerindeki yaşlar kağıda damlıyordu usulca. Kaçını konuşmuştu acaba adam sustuğu kelimelerin? Aslında ilk defa ağlıyordu çocukluk döneminden sonra. Gözündeki yaşlarla birlikte, kağıda son olarak şu satırları yazdı;
“Ben seni sevdim, özledim, bekledim. Bırakmadım hiç kimseye. Ben seni unutmadım ayrılık denen illetten sonra. Ufuklara bakıyorum; her dakika gerçeğe doğru biraz daha ilerliyorum. İnanmazsın belki ama, şu anda ağlıyorum... Çünkü Seni çooook Seviyorum...”
Gerçeğe Doğru
kendine –“Şu çiçek satan kıza bak” dedi –“Ne kadar da masum...” Hiç birimiz masum değildik aslında.