Sırtımı koltuğuma yaslamış, televizyonda kanal kanal dolaşıyordum. Yazma keyiflerimi, ders çalışma telaşlarımı cebimden çıkarıp kara kutuda neler var, neler yok bakınıyordum. “Yardım programlarını izlemeyeli epey bir vakit oldu” diye söylenip Deniz Feneri’nin yaptıklarını izlemeye koyuldum. Kars Sarıkamış’ta bir aileyi sevindirip ev bark sahibi yaptıktan sonra temiz su sıkıntısı çeken bir köyün ve damı akan okulun varlığından söz ettiler. Tam da “doğuda ne yerler var” diye içimden geçirirken Bursa’nın Büyükorhan ilçesi demez mi… Yüreğim zaten sızlıyordu sızlamasına ama gözlerimin yaşardığını o an fark ettim. Burnumuzun dibindeki bir köydü işte. Belki de çoğumuzun isminden bile haberdar olmadığı bir dağ köyü. Ve bu köyü ziyaret edenler, kardeşlerimizin ellerinden tutmaya gelenler vardı. Yaslandığım koltuk iyiden iyiye sırtıma batmaya başladı. Hani derler ya rahat batıyor. Sanırım böyle bir durumdu. Okul demeye şahit bin ister deseniz ve bin tane şahit getirseniz yine de “okul” denemeyecek bir yeri düzenlemişler.
Deniz Feneri yetkilileri böyle manzaralara doğuda alışkınlar. Ama Türkiye’nin metropol şehirlerinden biri olan Bursa’da görmeleri onlar için sürpriz olmuş. Dernek başkanı Engin Yılmaz “ben de böyle bir okulda okudum” derken gözleri bir yerlere dalıyordu. Çocuklar yeni oyuncaklarıyla, kıyafetleriyle, defterleriyle, kalemleriyle umutla güldüler üzerilerine doğrulan pahalı ışıklara, camlara… Elbette kendilerine değer verildiğini hissettiler. Yönetici olacaklar, bilim adamı olacaklar, öğretmen olacaklar olmasına ama en önemlisi duyarlı bir vatandaş olacaklar. Dara düşenin elinden tutacaklar.
Köylüler de mutluydu; köy meydanımız, çeşmemiz oldu diye. Muhtar Ahmet Sevinç’in -köyümüz kente dönüştü diye- soy ismi vücuduna yayılmıştı. Velilerin yüzleri güldü, öğrencilerin temiz kalplerine bir kat daha koruma geçirildi. Hayat temiz kalpleri kirletmesin diye. Onlar yeni bir okulun, yeni öğrencileri gibi şimdi eğitime daha sıkı sarılacaklar. Öyle laf olsun diye okumayacaklar, değer yargıları olduğu için okuyacaklar.
Ve umutla karnelerini aldılar. Belki çoğunda zayıf vardı, düşük not vardı. Cuma günü milyonlarcası gibi onlar da aldı karnelerini. Ben eminim ki 3-5 soruluk sınavları yapamasalar da birçok şeyi biliyorlar. Sakın ola ki notlarıyla değerlendirmeyin öğrencileri. Not bu sistemin içinde sembolik bir durumdur. Onların 0 almaları hiçbir şey bilmediklerini göstermez aynı zaman da yüz almaları da her şeyi bildiklerini göstermez. Bildiklerimiz karşıdakinin anlayabildiği kadardır. Önce onlar anlatmayı öğrenecekler, kendilerini ifade etmeyi. Varsın bir dönemde belgesiz gelsinler evlerine… Siz onları büyüdüklerinde görün. Hepsine kefilim. Ne olurlarsa olsunlar en iyisini olacaklar. Kollarını iki yana açıp korkuluk olsalar bile… Islık çalsalar bile… En iyisini yapacaklar.
Geynik Köyü"nde Gülen Yüzler
Dağses Gazetesi Yazıları