Gül Kurusu

Ufuktan geliyor yalnızlık, ufuktan ve ufaktan süzülüyor koynuma! Savrulan bir koku siniyor, hüzün "gülkurusu" avuçlarımda…

yazı resim

Senin durduğun yerden izliyorum kendimi!
Tam da tepemdeyken güneş, sıcak cayır cayır yakarken, aynı etek uçuşurken bacaklarımın arasında, gemiler yanaşırken, çılgınca savrulurken martılar.
Tam da durduğun yerde bakıyorum kendime! Nasıl gidilir bir ömürden,
söylenen bunca yalanın üstüne basa basa nasıl silinir her şey, izliyorum!

Aynı şarkı çınlıyor kulaklarımda, gidişime bakamayan adamın durduğu yerde
sırtımı dönmüşken kendime! Kalabalık akarken ensemden, şuurunu yitirmiş bir gemiciyim sanki rotasını çizemeyen! Ufuktan geliyor yalnızlık, ufuktan ve ufaktan süzülüyor koynuma! Savrulan bir koku siniyor, hüzün "gülkurusu" avuçlarımda…

Senin durduğun yerden izliyorum kendimi, esmer simitçinin tam arkasında.
Avuçlarımda bir önceki tutuşun sıcaklığı ve teri ruhumda henüz kurumamış… Parmak uçlarımda salınıyor hasret ve bir liman arıyor kendine terk edilecek! Sakinlikten başka sakin bir şey kalmamış; sille tokat akarken gözlerimden sağımdan gelip solumdan sarılıyor koca bir kent!

İzleri duruyorken asfaltta adımlarının, aynı iz üzerinden koşup sarılıyor bir adama bir kadın! İncecik boynunda bir gerdanlık ve gerdanından öpüyor adam, selamlık.
Karaya vuran kabukları topluyorum, denizyıldızları ve martıları… İki dakika önce şu masada, son yudumunu içerken bardağımdaki çayın neşterle oyup kurcaladığım ve açık unutup kalktığım her bir yaranın üstüne basa basa gülümserken adama gülüşü bana benzeyen kadın, sevişir gibi karışıyorlar yola gölgesinde sırtımın…

Senin durduğun yerden izliyorum kendimi!
“Kurumadan anlasaydın” dediğin yerde, “kurutmadan kendini…”
Denize vururken yüzüm, yüzümde göstermelik bir hüzün; tüm defterleri savuruyorum aralarına “gülkurusu” gömdüğüm.
…Ve gitmek, kaderidir diyorum, sonu bahara vuracaksa, her güzün…

Başa Dön