Hangi İnsan Tipisiniz?

Psikolojide bu uyumdan söz eden ilk yazar, Carl Gustav Jungdur. Çalışmalarında Nietscheden ve Doğu felsefesinden etkilenen Jung, sözünü ettiğim elbiselere arketip diyor. Yani tanımlanmış benimize uygun olarak giyip durduğumuz elbiseler bilinçli yanımızı, giymeyip gardropta beklettiklerimiz ise bilinçdışımızı oluşturuyor. Jung psikolojisinin esas amacı; bilinçli aydınlık yanımızı tanımak ve yardıma gerek duyulduğunda bilinçdışında gölgede bıraktığımız arketiplerimizi kullanmayı öğrenerek uyumlu, mutlu bir yaşam sürebiliyormuşuz.

yazı resimYZ

Herman Hessenin çok sevdiğim bir kitabı var, adı: Bozkırkurdu! Yazar kitapta: İnsana ait halleri gardroptaki elbiselere benzetir ve gideceğimiz yere uygun olanını seçmemizi önerir. Halbuki çoğumuzun bir tanımlanmış beni vardır ve biz bu tanıma uygun giyinmeyi seçeriz. Hatta tüm bu tanımlanmış benlerimizin üzerinde yazılı ve yazısız kurallarla belirlenmiş bir tanımlar üstü tanımımız vardır ki, onları, giymezsek cezalandırılacağımızı bildiğimiz ilkokul önlükleri gibidirler. (Benim zamanımda okul önlükleri veya kıyafetleri zorunluydu. Giymeden okula öğrenci olarak alınmazdınız.)

Yani bu durumda kişi sivil elbiseleri giyme olasılığı sebebiyle bizi yabancılık, huzursuzluk, belki de suçlulukla karşı karşıya bırakırdı. Aslında en önemlisi, başkalarının o elbiseyi niye giydiğini anlamak ve yeri geldiğinde kendimizin de giyebileceğini görmektir: uyum; yani, gardropla, insanî olan herşeyle barışık olma durumu

Psikolojide bu uyumdan söz eden ilk yazar, Carl Gustav Jungdur. Çalışmalarında Nietscheden ve Doğu felsefesinden etkilenen Jung, sözünü ettiğim elbiselere arketip diyor. Yani tanımlanmış benimize uygun olarak giyip durduğumuz elbiseler bilinçli yanımızı, giymeyip gardropta beklettiklerimiz ise bilinçdışımızı oluşturuyor. Jung psikolojisinin esas amacı; bilinçli aydınlık yanımızı tanımak ve yardıma gerek duyulduğunda bilinçdışında gölgede bıraktığımız arketiplerimizi kullanmayı öğrenerek uyumlu, mutlu bir yaşam sürebiliyormuşuz.

Yine Jung hazretlerine göre yaşam sırasında kullandığımız dört temel yeti var.

Bunlar sırasıyla: 1. algılama, 2. sezme, 3. düşünme ve 4. duygulanma olarak karşımıza çıkar. İşte hepimiz bu dört yetiyi aslında farkında olmadan kullanıyoruz.

Nasıl mı?

Örneğin, çevremizdeki gerçekliklerin farkına varıyoruz ki buna algılama diyoruz.

Her türlü olanakları araştırabiliyoruz ki buna sezme diyoruz.

Nelerin yapılacağına, sıralamasına, önceliğine, nasıl yapılması gerektiği hususunu düşünerek düşünme ya da çevremizin duygusal tepkilerini göze alarak duygulanma karar veriyoruz.

Ama fakat ve lakin her insanın bu dört yetiyi kullanma niteliği ve niceliği farklı farklı

İnsanlarla ve çevreyle ilişkilerimizde genellikle bir tanesini diğerlerine göre daha iyi ve sıklıkla kullanıyoruz; bu yeti de, bizim karakterlerimiz hakkında bilgi veriyor.

Gördüğünüz gibi gerçeklikleri algılama ve olanakları araştırma, esas olarak bilgi toplamayı, düşünme ve duygulanma ise, karar vermeyi karşılıyor.

Bazı insanlarda bilgi toplama durumu insanlarla ve çevreyle ilişkide belirginlik gösterirken bazı insanlarda bu karar verme de ortaya çıkar. Bu durumda, daha çok bilgi toplama yetilerini kullananlara (algılama ya da sezme), karar verme yetilerinden biri; daha çok karar verme yetilerini kullananlara (düşünme ya da duygulanma) ise, bilgi toplama yetilerinden biri daha belirgin olur.

Bunların yanı sıra, her birimizin diş dünyaya ve iç dünyamıza yönelişinde de farklılıklar var. Bu farklılıkları ise iki grupta toplayabiliriz.

Bakalım

Birinci grup: içedönükler.

Bunlar, kendine sadık olan kişilerdir; olaylara hemen kendilerini kaptırmazlar, kendilerini sakınmayı bilirler, bir başka deyişle düşünmeden konuşmazlar.

İkinci grup: dışa dönükler.

Bu gruba dahil olan kişiler her olayla fazla ilgilidirler, başarıya ve etkinliğe önem verirler, düşünce ve duygularını hemen belli ederler.

Burada dışadönükleri tanımak çok kolay!

İçe dönükleri ise tanımak zordur! Çünkü dışa dönüklerin kişiliğini oluşturan güçlü yetileri çevreyle ve insanlarla ilişki kurdukları yetidir.

Oysa içe dönüklerin güçlü yetileri, ilişki kurdukları yetiye yardımcı olan yetidir.

Yani kendinizin ve çevrenizdekilerin özellikle ilişkide hangi yetileri kullandığını bilmek, kendinizi ve başkalarını anlamanıza, tanımanıza ve iyi ilişkiler kurmanıza yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Bu size kiminle hangi dili kullanacağınız hususunda bir takım ipuçları verecektir. Düşünme yetisini kullanan birine gerekleri göstererek mantıkça bir tutarlılık içinde yapılacak bir konuşma, duygu yetisini kullanan birisine insanlık, uyum, kişisel tercihler öne çıkarılarak ve hatta gereklerin yerine duygular konarak yapılırsa etkili olur diye düşünüyorum.

Öte yandan, bir gerçekçiye algılanabilir gerçeklerden söz ederken, bir sezgisel tipe özlemlerine uygun yeni projelerden söz etmek daha motive edicidir. Şimdi dört temel yetiye, ilişkide bilgi toplama yetilerini kullananlarla, karar verme yetilerini kullananlar arasındaki ayrımlara, içe dönükler ve dışa dönüklerin özelliklerine gelin hep birlikte bir göz atalım.

İlişkide algılama yetisini kullananlar (gerçekçiler):
Bu kişiler gerçeklere önem verirler. İlgileri algılarıyla bağıntılıdır; bulundukları yer ve şimdiki zaman ilgilendirir onları. Ayrıntılara önem verirler ve bellekleri güçlüdür. Yaşamdan tat almasını bilirler. Değişimden pek hoşlanmazlar, çünkü bu güven duygularını sarsar. Denenmiş yolları tercih ederler, bu anlamıyla pratiktirler de, boşa zaman harcamak istemezler. Algılarına dayanmayan şeyleri kabul etmezler; bu nedenle onlara bir şey anlatmak, ya da kanıtlamak için algılarına dayandırılacak örnekler verilmelidir. Ben maalesef bu hususta başarılı olamadım. Ama sizlerin yapabileceğine inanıyorum.-

İlişkide sezgi yetisini kullananlar (yaratıcılar):
Bu gruptaki kişiler de ortadaki tüm olanaklar ve yenilikler onların ilgi alanları içine girer. Yani yaptıkları işten çok o işin anlamıyla ilgili tiplerdir. Geleceğe dönük yaşarlar; hep yeni projeleri vardır. Uyum, bütünlük onlar için önemlidir. Yeniliklere meraklıdırlar ve değişimden yanadırlar. Soyut kavramlarla ve karmaşık konularla birebir ilgili kişilerdir. Yeni yollar denemek isterler ancak öyle pratik olmayabilirler. Çoğunlukla zamanı ayarlamakta güçlük çekerler. Söyledikleri kendilerine o kadar açık gözükür ki, kanıtlamak söz konusu değildir; bu durum ise onların anlaşılamamalarına sebep olur.

İlişkide algılama veya sezgi yetisini kullananların ortak özellikleri:
Bu tipler bilgi toplamaya, araştırma yapmaya önem verirler. Yeniliklere kolay uyum sağlarlar ve kararlarını çabuk değiştirebilirler. Yapılacak herşeyin belli olduğu durumlar onları sıkabilir. İçten ama oldukça spontan kişilerdir.

İlişkide düşünme yetisini kullananlar:
Bunlar nelerin, ne zaman ve nasıl yapılması gerektiğine büyük önem verirler. Olayları bir neden-sonuç ilişkisi olarak görürler ve bu nedenle zamanı da soyut, bir kavramlar zinciri olarak değerlendirirler. Verimlilik, adalet, eşitlik gibi kavramlara değer verirler. Sorumluluk önemlidir; eleştiricidirler ve kolay ceza verebilirler. Planlı, programlı tiplerdir. Olayları sınıflandırırlar, ilkeleri belirlerler. Mantıkça tutarlılığı savunurlar ve yaşam ilkeleri, amaçları belirlenmiştir. Onlara bir şey kanıtlamak için mantıkça tutarlı olduğunu göstermek gerekir.

İlişkide duygu yetisini kullananlar:
İnsanlarla uyum içinde olma onların başlıca ilgisini oluşturur; bu nedenle başkalarının tercihlerine göre davranabilirler. Geçmişle ilgilidirler. En çok değer verdikleri şey, uyum içinde yaşanılan bir dünyadır; kişilere saygılıdırlar ve insanların ihtiyaçlarının karşılanmış olmasını isterler. Yardımseverdirler ve acıma duyguları gelişmiştir. Kolayca takdir ederler ve kendilerinin de takdir edilmesini beklerler. Mantıklılık ya da tarafsızlık, kişisel tercihlerle çatıştığında duygu yetisini kullananlara bir şeyi feda etmez. Ancak, çevreyle uyum içinde yaşama yolundaki şeyleri kabul edip uygulayabilirler.

İlişkide düşünme ya da duygu yetisini kullananların (karar verme yetileri) ortak özellikleri:
Belirsizliklerden hoşlanmazlar; karar vermekte gecikildiğinde rahatsız olurlar. Aldıkları kararı ısrarla uygularlar, iradelidirler. Yargılamaya ve yönetmeye yatkındırlar.

Evet kısaca:

İçe dönükler: Kendi yaşamlarına karışılmasından hoşlanmazlar ve başkalarının yaşamlarına da karışmayı istemezler. Olaylar karşısında hemen harekete geçemezler; değerlendirmek için zamana gereksinimleri vardır. Zaman zaman yalnız kalabilecekleri yerleri seçerler ve yalnız çalışmayı tercih edebilirler. Yalnızlık yaşantılarını paylaşmayabilirler. Küçük grupları tercih ederler, çünkü kalabalık onları sıkar. Kendi yargılarına göre yaşarlar ve ilişkileri sırasında karşısındaki kişi, gördüklerinin dışında, içe dönük kişinin kendisinin ulaşamadığı şeyler yaşadığını sezebilir.

Dışadönükler: Rahat kişilerdir; özellikle de insanlarla ilişkilerinde ve yapıp etmelerinde. Olaylar karşısında hemen harekete geçerler ve harekete, konuşmaya gereksinirler. Yalnızlıktan yorulabilirler. İlgileri dağınıktır ve kendilerini kollamazlar. Etkin olmayı önemsediklerinden insanları zorlayabilirler. Duyguları, tavırları açıktır. Kişisel değildirler, paylaşmaktan hoşlanırlar. Unutulmamalıdır ki, bu yetilerle belirlenen bir kişilik kalıbı değildir. Basta da söylendiği gibi, hepimiz, dört yetiyi de kullanıyoruz. Hepimiz zaman zaman yalnız, zaman zaman da başkalarıyla olmayı seçebiliriz. Farkımız, bu yetileri kullanmadaki sıklığımızdan ileri gelmekte. Çok sık kullandığımız yeti, çok sık giydiğimiz elbise gibidir. Yeri geldiğinde başka bir elbiseyi giyebilmek ve o başka elbiseyi giyenleri anlamak üzere!

Peki siz hangi tipsiniz?

Kaynaklar:

Ekşi sözlük

Erol Coşkuner, Jung Kavramlarıyla Kişilik Tanımı

Davranış Bilimleri Enstitüsü Kitapları

Yorumlar

Başa Dön