Gözlerime önceden çekilmiş bir yalnızlıktı hayat,kızıl tenli korkular tavafımda.Gece dökülür puslu coğrafyasına kentin,hüznüme sokulur yağmur...Yırtılır adın ziftli duvarlarından evlerin.
Cesur bir ittifaka giyinir eskimişlik,küskünlük ve kinle beslediğim yüzçizgilerim.Hiç acımalı olmadı ellerinin yüreğime tutuğu neşteri,anlıma kazıdığım milyon satırdın,ihtilale yeminlerim kanlı eylemlerim.Her nakaratında saçlarına düştüğüm güzel bir şarkının mısraları gelir aklıma "gideceksin kirpiklerim şahit olacak gecelere,susacak kalem sensiz hecelere"... Şimdi paslı süngüler parçalıyor bileklerimi,kirli urganlar çatıyor gerdanıma,ünle soluyor suretimde aşk!!! Çocuklar ölüyor meşeliklerde tam bayram sabahlarına uyanmalarda.Cengine düşüyorum poyrazın her yol ayrımında,ceset yüklü kaldırımlar çoğaldı içimin gizinde....
Tanımlara sığdıramadığım anlamların vardı oysa,bilemedim sende vurulduğunu sevda yüklü uçurtmaların,kuş katarlarının!!!
Hünerin ihanet eteklerime dizdiğin,
Nasıl olsa vatanını kaybetmiş bir mülteciyim...
Özgürlüğünü tenine gömmüş bir köle...
Sancına kilitlenmiş bir gövdeyim.... Al cehennemine!!!
Birkez daha yolculandım kendimden,kentimden,silerek izlerini geçmişin kaç kez yaşanırki zaten bir şehir en baştan?
Ne yana dönsem seyrine dalarım karanlığın
Öfkeye adımlarım,
düşende düşüne
yüzünün aksine,içinin sesine... Ben ölürüm sen bilme!
Umudun sonsuzluğa gömüldüğü bir bataklık,esrarını yitirmiş acı imparatoru zaman,ayazlarda kavrulan,kaçırılmış düşler kadar kendisi olamamış savruk benlikli kocaman bir yalan...
Ben seni hiç sevmemiş gibi,dal kırılmamış gibi bir orman,gün batımı pusularında ölmemiş gibi ülke,toplarken senlerini bende... Yürürken düşerkende,yaşam tekdüzeliğinde...