O gidiyordu...
Hayta Köprüsü’nün halatlarından
bir meyhane şarkısı kopuyordu
Su bardaklarındaki damarsız şarapların
asmasına uzanıyordu dilsiz bir kadının elleri
Uzun gecelerin payına, kısacık düşler düşüyordu
O gidiyordu...
Şişedeki mektuplar su alıyordu ağır ağır
İçinde saklanmış aşk, yok oluşun morluğuna kapılıyordu
Uzaklardan gelen bir tren,
Hiç balona dokunmamış çocuklar,
İnce hastalıkların imzaladığı kanlı mendiller,
Her şey, herkes bir anda susuyordu
O gidiyordu...
Bir akrebin beşinci boğumunda gizlenmiş zehir,
Neftî nehrin içindeki gölgeye geçiyordu
Yollarda çakıllaşan telgraf çiçekleri,
Niyetsiz şekillenen kahvenin telveleri,
Cama vuran yağmurdaki o gizli ıslık
Hepsi birden sahipsiz kalıyordu
O gidiyordu...
Daha çok ağlamak istiyordu kalanlar
Bu hiçlik, bu kendinden geçmişlik kimseye yetmiyordu
İki mecruh yüreğin umutlarına
bir yüzüğün ağırlığı düşüyordu parmak ucundan.
Zaman hafifliyordu...
O gidiyordu...
Hayta Köprüsü’nün halatlarından
bir meyhane şarkısı kopuyordu...