İdeolojilerin Dostluk ve Düşmanlık Anlayışı

Batıyı kendine model almaya çalıştığı halde ne batılı olabilen ne doğulu kalabilen ülkelerdeki dostluk-düşmanlık anlayışı ise cıvık mı cıvıktır. Tarih kitaplarına bile bu renksiz ve kimliksiz bakışı hepinizin okuduğuna eminim. Düşmanlar topraklarımıza göz dikti, Düşmanlar, ülkemizi işgal etti, düşmanlar şunları yaptı, düşmanlar bize bunları yaptı ... Ama, Allah için düşmanın kim olduğunu bilen var mı aranızda? Kurtarıcılar, ülkeyi düşmanlardan kurtardılarsa, düşmanların işgal ettiğinde uygulayacakları kanun, ahlak, eğitim vb. icraat niye onlardan daha katı ve baskıcı şekilde uygulanır ve İslâm birinci tehlike ve büyük düşman ilan edilir? Bu kimliksiz yaklaşım, hangi ülkelerle dost, hangileriyle düşman olunduğu belli olmayacak solucan danslarınıda beraberinde getirir... Faşist milliyetçilere göre dostluğun ölçüsünü elbette ki kan belirleyecektir. Ancak düşman da başka faşistlerdir: Türke Türkten başka dost yoktur!, her şey Türk için, Türke göre, Türk tarafından!, Tanrı Türkü korusun! vs..

yazı resim

Komünizmin, enternasyonalizmin, hümanizmin ve nice izm'lerin dost-düşman anlayışı kendi batıl dinleri, yani ideolojileriyle ilgilidir. Kendi yoldaşları onlar için en mükemmel, sınır tanımaz dost; kendi milleti, farklı ideolojiye mensupsa düşmandır. Nazım Hikmetin deyişiyle Vatanım rûy-ı zemin, milletim nev-i beşer anlayışı. (Müminin vatanı, İslamın hakim olduğu yer, yani darul-İslam; milleti, bütün Muhammed ümmeti, yani tüm müslümanlar olmalı.) Batı dünyasının ve özellikle USAnın dostluğu düşmanlığı yok, çıkarları, ülke menfaatleri vardır. Ama, bununla beraber, onları bizden ve hatta onlardan iyi tanıyan Rabbimizin hükmü ise şöyledir: Onların milletine/dinine uymadıkça yahudiler de hristiyanlar da senden asla razı olmayacaklardır. (2/Bakara, 120).

Batıyı kendine model almaya çalıştığı halde ne batılı olabilen ne doğulu kalabilen ülkelerdeki dostluk-düşmanlık anlayışı ise cıvık mı cıvıktır. Tarih kitaplarına bile bu renksiz ve kimliksiz bakışı hepinizin okuduğuna eminim. Düşmanlar topraklarımıza göz dikti, Düşmanlar, ülkemizi işgal etti, düşmanlar şunları yaptı, düşmanlar bize bunları yaptı ... Ama, Allah için düşmanın kim olduğunu bilen var mı aranızda? Kurtarıcılar, ülkeyi düşmanlardan kurtardılarsa, düşmanların işgal ettiğinde uygulayacakları kanun, ahlak, eğitim vb. icraat niye onlardan daha katı ve baskıcı şekilde uygulanır ve İslâm birinci tehlike ve büyük düşman ilan edilir? Bu kimliksiz yaklaşım, hangi ülkelerle dost, hangileriyle düşman olunduğu belli olmayacak solucan danslarınıda beraberinde getirir... Faşist milliyetçilere göre dostluğun ölçüsünü elbette ki kan belirleyecektir. Ancak düşman da başka faşistlerdir: Türke Türkten başka dost yoktur!, her şey Türk için, Türke göre, Türk tarafından!, Tanrı Türkü korusun! vs..

Evet mümin için standart bellidir: Mümin Allah için sever, Allah için buğz eder; Allah için dostluk kurup ve Allah için düşmanlık eder. Dost, gerçek Velîye, ölümsüz Dosta bizi yaklaştıran; düşman da, bizi Ondan uzaklaştırana derler atalar. Allahı gerçek anlamda yegane dost kabul eden, bir fert hiç Onun düşmanlarını, Ona dost olamayanları sevebilir mi?! Hiç Allah'sız ölümlülük mümkün mü!?

Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiç kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allahın dilediğine verdiği lütfudur. Allahın lütfu ve ilmi geniştir. (5/Mâide, 54)
Muhammed Allahın rasûlü/elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin (şiddetli), kendi aralarında ise merhametlidirler... (48/Fetih, 29)

Günümüzün modern müslümanlarının önemli bir kesimi, hatta çoğu aydınlar zümresi dostluk ve düşmanlıktaki ölçüyü unutup farklı görüşteki müslümanlara düşman gibi davranıp onları itiyor; kendilerine şimdilik dokunmayan ılımlı kabul ettikleri kafirlere sempati besleyerek dost gibi yaklaşabiliyor. İctihadi yorumlar ve göreceli doğrular ile hareket edip, grup taassubundan dolayı mutlak doğru kabul edilip farklı müslümanlara düşmanca takınılan tavırlar, şiddetli eleştiriler, hakaret amiz ifadeler, hatta haksız tekfir gibi cinayetler ve onlarla dostluğa tenezzül etmemeye varan bağnazlıkları alemi cihana yayabiliyorlar. Ya hu müslümanlarla samimi olmayabiliriz; ama samimi olduklarımız, mutlaka samimi müslümanlardan olmalı. Hem ehli küffar ile ilişkimizi koparmayabiliriz, ama onlarla gönül dostu olmamız onlardan olmak, onların dinine girmek kabul edilmeli. Dost, imandaştır, gönüldaştır, fikirdaştır çünkü. Kişi, dostunun dini üzeredir. (Tirmizî, Zühd 45; Ahmed bin Hanbel, 16/178). Ve dostluk, sevgi lafla söylenilen kuru bir iddia değildir. Allah'a dost olmak, Allahı sevmek, davranışla isbatlanmadıkça, kuru bir iddiadan, insanı kurtarmayan bir avuntudan ibaret değilde nedir? Allahla ve müslümanlarla dost olduğumuzu, dillendirmekten öte davranışımızla göstermeliyiz. Konuştuğumuz kelimelerimizle değil yaşadığımız duygularla dostluğumuzu göstermeliyiz.. Rasûlüm! De ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (3/Âl-i İmrân, 31) Düşmanlık da dostluk da; bedeli olan, ispatlanması gereken bir bağlılık ya da red; ilişki veya bağları koparmaktır.

Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize süslemiş, sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır. (49/Hucurât, 7)
Hep birlikte Allahın ipine (Kurana, İslâma) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allahın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve Onun nimeti sâyesinde kardeş olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. (3/Âl-i İmrân, 103)

Sevgi ve dostluğun kuralları vardır. Bunları şöyle sayabiliriz: Allah için yardım, ikram, saygı, gerek kalple ve gerek dış görünüş ve tavırlarla kişinin sevdiğiyle beraber olması. Hayatın zorluklarına ve kafirlerin baskılarına karşı ona destek olup moral vermek, onu küfre ve kafirlere karşı güçlü ve hakim kılmak, üzüntüsüne ve sevincine ortak olmak. Allahı sevmek ve Allahla dost olmak demek; Allahın dostlarını sevmek, onlara yardımcı olmak, onların yanında yer almak, Allahın dinine yardım etmek demektir. Kişi, dostunun dini üzeredir. İnsan kiminle dostluk kurduğuna dikkat etsin! (Tirmizî, Zühd hadis no: 2379; Ahmed bin Hanbel, 16/178)

Kainat kitabı Kuranı kerim, dostlukları ve dostları ikiye ayırır: Allahın dostları ve şeytanın dostları. Her insan, bu iki sınıftan birine mensuptur. Allahın velisi/dostu, yani evliyaullah ol(a)mayan, mutlaka şeytanın velisi/dostu, yani evliyauş-şeytan dır; üçüncü bir grup asla ve katta yoktur. Allah iman edenlerin velisi (dostu ve yardımcısı)dır. Onları küfrün karanlıklarından (kurtarıp iman) nur(un)a çıkarır. Küfredenlerin dostları ise tağuttur. O da onları (insani fıtratları olan İslamın) nurundan (ayırıp) karanlıklara çıkarır. İşte onlar ateş ashabıdır (cehennemliktir). Onlar orada (bir daha çıkmamak üzere) ebedi kalıcıdırlar. (2/Bakara, 257)
İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kafir olanlar da tağut yolunda savaşırlar. (Ey müminler!) siz şeytanın evliyası (velileri, dost ve yandaşları, ordusu olan kafirlerle) savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır. (4/Nisâ, 76)
Eğer onlar Allaha, Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı, onları (müşrik, kafir, hıristiyan, yahudi ve münafıkları) dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu fasıktır, yoldan çıkmışlardır. (5/Maide, 81) ...İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır! (5/Maide, 51)

Kâfirleri dost kabul etmek, iman ile çelişmektedir. Hem iman, hem de onları dost edinme olayı, ikisi beraber bir kalpte ip atlatamazlar. İman, onları dost edinmemeyi gerektirmektedir. Düşmanlık ve dostluğun imanla ilgisi değerlendirilmediğinden, bugün müslümanların çoğunluğu açısından dost-düşman karışmış, düşmanlarının oyununa gelen müslüman yığınlar, bunca zararlarına rağmen hala Allahın düşmanlarının ve kendisinin düşman olması gerekenlerin yardımcısı, destekleyicisi, emrindeki memuru, hizmetçisi, kulu-kölesi, askeri... olabilmektedir.

Müslümanım! diyen nice insan, kafirlerin koyduğu küfür kanunlarına, onların ortaya attığı felsefî düşünce ve dünya görüşlerine, ideolojilerine sevgi besleyebilmekte ve onlara gönül rızasıyla uyup teslim olabilmekteler. Hanımlarını, kâfirlerin hanımlarına benzetebilmekte, onlar gibi giyinmelerini (soyunmalarını) ilericilik ve çağdaşlık kabul edebilmekteler. Allah ve Rasulüyle savaş demek olan faiz (2/Bakara, 279) olmaksızın ticarî hayatı düşünememekteler...

Bazı kafirlere, dost olmanın ötesinde, hatta hayranlık duyanlar, destekleyip alkışlayanlar, onları velî kabul ederek seçip işbaşına getiren, yetki verenler, onların izini takip eden, itaat eden, onları örnek alanlara ne demeli!? Keler deliğine girseler bile onlara imrenip taklit etmeye çalışan, onları model kabul edip modalarına uyanlara nasıl bir sıfat bulmalı!?

(İnançta ve amelde) Bizden başkasına benzeyen Bizden değildir. (Tirmizî, hadis no: 2696; Mişkatul-Mesabih, hadis no: 5347) diyen Rasulün onları reddettiğini, daha doğrusu onların bu davranışlarıyla Rasulün yolunu reddetmiş olduklarını görmek zorundayız. Bu tesbit, cahil müslümanları dışlayıp tekfir etmek, onları kendi hallerine terketmek için değil; muhataplarımızı tanımak, hastalığı teşhis edip tedavi için bize çok şeyler düştüğünü, görevimizin ve sorumluluğumuzun çok büyük olduğunu kabullenmek için olmalı. Bu değerlendirme, konum tesbiti açısından önemli; çevremizde bize ve yakınlarımıza da sirayet etme ihtimali olan bulaşıcı şirk mikroplarının tanınması ve tedbir alınması için...

Gerçek mümin, İslam şahsiyetini ve müslüman kimliğini yüce ve aziz tanımak, bütün kafirleri ve münafıkları zelil/aşağılık bilmek; bu sebeple onlara karşı onurlu ve zorlu olmak mecburiyetindedir. İzzet (yücelik, kuvvet ve hakimiyet) yalnız Allahın, Onun Peygamberinin ve gerçek müminlerindir. Ne var ki, münafıklar bu gerçeği bilmez, anlayamazlar. (63/Münâfıkûn, 8) Mümin, İslam şahsiyetinin yüceliğine inanmak zorunda olduğu gibi, bütün kafirlerin aşağılık olduklarına, hayvanlardan daha sapık ve pislik olduklarına inanmakla da yükümlüdür.
(Ey Peygamber!) Sen onların çoğunluğunu (Hakkı) dinler, akıllarını kullanır mı sanırsın? Onlar ancak hayvanlar gibidirler; hatta yolca daha da sapıktırlar. (25/Furkan, 44)
Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir... (9/Tevbe, 28)
Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allaha ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, imanı yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allahtan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, hizbullahtır, Allahın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allahın tarafında olanlardır. (58/Mücâdele, 22).

Bu ayet-i kerime, Allah taraftarlarıyla şeytan yandaşları arasında tam ve kesin bir ayrılığın olması gerektiğini ortaya koymuş oluyor. Müminin her türlü cazibeden ve her çeşit tarafgirlikten sıyrılarak müslümanların safında yer alması, bir tek kulpa sarılması ve bir tek ipe bağlanması gerekir. İslâmın olduğu yerde ırkçılık, nesebcilik, akraba savunuculuğu, aile asabiyeti ve yakınlık davası yok; vatan, cins, asabiyet ve kavmiyetçilik, bölgecilik vb. bir şey yok. Allahın istediği şeylerin dışında hiçbir şeyi tabulaştırmak yok. Sadece ve sadece akide ve onun bayrağı altında durmak vardır.

Kafirlerle dostluk kurmanın tehlikesi bütün müslümanlaradır. Böyle bütün müslümanlara zarar getiren bir olay, bir kimsenin sadece kendisinin kafir olmasından da büyük bir tehlike ortaya koyar. Birinin zararı, topyekün müslümanlara iken, diğerinin sadece kendisinedir. Kafirlere karşı olan dostluğun özellikleri şunlardır: Kafirlerin küfrüne rıza göstermek, onları tekfir etmemek, onların batıl dünya görüşlerini tasdik etmek, onları veli, yani dost ve yönetici olarak kabul etmek, onları işbaşına geçirmek, onları sevmek, onlara uyup itaat etmek. İşte bütün bunlar, kişinin kafirleri dost kabul ettiğini, yetkisini onlara verdiğini göstermektedir. Kişi, dostluk, sevgi ve rızayı kafirlere gösterirse, bu küfrü gerektirir. Şayet sevgi ve rıza, müminlere karşı ise, bu da imanın gereğidir.

İman, kabul etmeye ve sözleşmeye dayalı bir dostluk simgesidir. Bunun neticesi de Yaratıcıya teslim olmaktır. Bu teslimiyet, ahd, mîsak ve velâ kavramlarıyla ifade edilir. İnsan, dostunu ve düşmanını tanımak zorundadır. Hz. Adem ve Havvaya, yaratıldıkları ilk zamanlarda Allah düşmanlarını tanıttı, onları uyardı.
Muhakkak bu (İblis) sana ve zevcene düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra zahmet çekersin. Çünkü senin acıkmaman ve çıplak kalmaman ancak burada mümkündür ve sen burada susamazsın ve sıcaktan bunalmazsın. (20/Tâhâ, 117-119)

İnsanın ilk yanlışı, düşmanını dost zannetmesiyle oldu; İnsanın cenneti kaybetmesinin sebebi, düşmanına karşı tedbir almayışı, onun hile ve tuzaklarına kanmasıdır. Bırakın insanı, hayvanlar bile düşmanlarını bilir; kendisini ve neslini düşmanından korumaya çalışır. Bir tavuk, özellikle yavrusunu düşmanından sakınmak için, nasıl fedakarlık ve kahramanlık yapar, gözleyenler bilir.

Dostluk - düşmanlık konusunda hatırımızdan çıkarmamamız gereken özelliklerden biri de, gavurun atına binen, onun kılıcını kuşanır atasözünün ve bugün yardım alan, yarın emir alır vecîzesinin gerekleridir. Hırsızı yakaladığımızı zannederken, hırsız tarafından yakalanan konumuna düşmemeli, ava giderken kendimiz avlanmamak için tedbirler almalıyız...

http://twitter.com/yusairmak
https://www.facebook.com/yusairmak
yusairmak@hotmail.com

Başa Dön