İnsanlar Tıpkı Bir Vücudun Hücreleri Gibidirler

Bir gün; hiç tanımadığınız yabancı bir ülkede bulunduğunuzda, paranız çalınıyor ve siz dilini dahi bilmediğiniz bu ülkenin insanlarının gözü önünde, yüzünüzü kızartacak bir durumda kalıyorsunuz...

yazı resimYZ

] ]
İnsanlar tıpkı bir vücudun hücreleri gibidirler, vücudun bir yeri yara almış ise tüm vücut acır! Şadi Siraze-

Tren hareket etmişti

Çelik makasların sesleri gecenin sessizliğini ürkütmekteydi

Tren ritmik hareketleriyle karanlığı yırtarak ilerlemekteydi

ÇufÇufffÇufÇufff

Uzun boylu, ince yapılı ve krem rengi pardösülü adam kompartımana girdiğinde, önce duraksadı. Nereye oturup, nereye oturmayacağına, karar verememişti. Bir an düşündü. Pencere kenarları doluydu. Çoğunluğu kadın olan sağ bölüme oturmak, istememişti. Omuz silkip ilk gördüğü, kapıya yakın olan yeri tercih etmişti. Nasıl olsa yedi istasyon sonrası inecekti. Hem kapıya yakın oturması onun inişini kolaylaştırmış olacaktı.

Bulunduğu yerden kompartımanı incelemeye koyuldu. Tam karşısında iki yaşlı adam oturmakta ve bir genç kadın gazete okumaktaydı... Yaşlı adamların biriyle gözleri buluşunca, ona başıyla selam vermek zorunda hissetti. Verdi deO da gülümseyip, elini başına doğru selam verir gibi yapıp, başını da hafifçe öne doğru eğdi.
Daha sonra yan tarafa başını çevirdi. Dört bayan oturmaktaydı. Giyimleri çok şık ve bakımlıydılar. Sohbet ederlerken birbirleriyle çok ilgili ve coşkuluydular. Genç adam iki seçenekli düşündü;

Bu hanımlar ya bir toplantıdan dönüyorlardı ya da bir operaya gitmişlerdi

Genç adam bu şekilde düşünürken; sanki bakışları takılı kalmıştı, o kadınları incelerken; hiç ayırmadan ve sabit baktığının da, farkında değildi
Bu hali kadınlardan birinin dikkatini çelmişti bile

Bir anda sessizlik oldu. Kadınlar konuşmalarını kestiler. Ve tabi, hepsi de başlarını ondan yana çevirdiler. Genç adam hafiften çekindi ve başını öne eğmek zorunda kaldı. Kadınlar da yeniden ara verdikleri sohbetlerine, bu kez kısık sesleri ile devam ettiler.

Tren ilk istasyonu geçip ikinci istasyona gelmişti.

taka tak taka tak taka tak çelik makas sesleri yavaşlamıştı.

İstasyon memurunun gürültülü düdüğünün sesi havaya karışmıştı.
Kompartıman kapısı açıldı ve içeri biletleri kontrol edecek olan, biletçi göründü. Elinde kalem ve bir deste makbuz, tutmaktaydı. Ardından gür sesi ile lacivert giyimli ve yine aynı renkte olan beyaz çizgiler taktığı şapkasını alnına doğru itip, İtalyanca seslendi:

"Bilet kontrol, lütfen

Genç adam biletçiye yakın duran bir yolcuydu. İtalyancayı konuşamıyor ama çat pat anlamaktaydı. Biletçiyi de çok net anlamıştı. Elini pardösünün göğüs kısmına soktu. Cebine katlayıp yerleştirdiği biletini çıkardı. Biletçiye uzatarak, İngilizce konuştu:

-Buyurun efendim.

Kısa boylu, piknik bir tip olan biletçi; soluğunu içine çekip, dikleştikten sonra, bir bilete bir de adamı, şöyle baştan aşağıya süzdükten sonra hızlı hızlı konuştu. Onun yabancı olduğunu anlamış olmalı ki, bozuk bir İngilizce ile konuşmaya çalıştı, İtalyan aksanıyla;

- Beyefendi, bu bilet ikinci mevkiinin bileti.

Biletçinin sesi ile kompartımandaki fısıldaşmalar dahi kesilmişti.
Genç adam mahcup bir o kadar da şaşırmış bir hal içindeydi. Kaşları yay gibi alnının yukarısına kalktı. Birkaç çizgi belirdi. Sesini kontrol altına alıp, sordu:

-Pardon, bu ne demek oluyor, şimdi?

İtalyan biletçi yine ivecen konuşmasını sürdürdü:

-Bu şu demektir: Ya diğer bölüme geçeceksiniz, ya da birinci sınıfın farkını ödeyip, burada yolculuğunuza devam edeceksiniz.

Deprem mi olmuştu?
Yoksa heyecan mı doku ve hücrelerini titretmekteydi?
Bu birkaç saniye suskunlukta biletçi, sesini daha da yükseltti:

-Beni anladınız mı, mösyö?

Genç adam, biletleri kontrol eden adamın ne söylemek ve ne anlatmak istediğini hemen kavramıştı. Yüzü çok ısındıKüçük kompartımandaki herkesin bakışları onun üzerindeydi. Çok utanmıştı.

Ayağa kalktı. Elleri ile önce pantolonunun ceplerini, paltosunun ceplerini, ceketinin iç ceplerini tek tek acele ile aradı. Yoktu!.. Evet, biletin farkını ödeyebilecek parasını, hiçbir cebinde bulamamıştı. Aslında parasının olmadığını çok iyi biliyordu. Şu durumda bunu kimse anlamayacaktı. Anlayamazlardı da. Çünkü, herkesin gözünde kaçak bir yolcu gibiydi.
Biletçinin gözleriyle buluştuğunda gözleri, daha da utandı. Daha çok ısınmıştı yüzü. Dudaklarını mahcup bir ifadeyle içe doğru kıvırdı;

- Üzgünüm efendim, hiç bozuğum kalmamış da diye duraksayarak konuştu.

Herkes ona bakmaktaydı
Sanki adi bir hırsızdı
Sessizlik olmuştu
Keşke yer yarılsa da içine girseydi

Ve kapıya doğru bir iki adım atmadan önce;

- Diğer bölüme gideyim baridiye Türkçe fısıldadı

İşte tam o sırada biri kolundan tutup onu yerine oturttu. Kolunu tutan kişiye çevirdi bakışlarını. Hemen solunda oturmakta olan ince yapılı, hafiften kırlaşmış saçları olan orta- uzun arası bir boyu olan kırklı yaşlarda bir İtalyandı. Ona dostça sıcak bir gülüş yaptıktan sonra;

- Müsaadenizle farkı ben vereceğim dedi ve biletçiye doğru gitti:

- Onun, bilet farkını ödemek istiyorum.

Herkes bu üçlüye başını çevirmiş sessizce bakmaktaydılar.
Genç adam utandı. Sanki yerin dibine çakılmış gibiydi. Yanına tekrardan oturan İtalyana;

-Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim diye İngilizce fısıldadı.

İyi giyimli bir Türk insanıydı. Yabancı bir ülkede parasız kalmıştı. Cüzdanını ya düşürmüş ya da çaldırmıştı. Cebindeki bozuklukları, kaldığı oteline götürebilecek trene, ancak yetmişti. Ertesi gün bankadan çekebilirdi parasını.
Biletçi; kontrollerini yaptıktan sonra diğer kompartımanları dolaşmaya gitmişti. Kendilerine bakan kadınlı erkekli insanlar; dikkatlerini bu kez de hareket eden trene yönelttiler. Makinistin önce yavaş daha sonra hızlandırdığı trenin sesi yeniden başlamıştı.

ÇufffÇufÇufffÇuff

Genç Türk Adamı; başına gelen bu durum karşısında, kendisini çok çaresiz hissetmişti. Sanki yönsüz bir yolcu gibiydi
Temiz ve ütülü giysili görüntüsü, kaçak bir yolcuya benzemediğini kanıtlıyordu. Sabahtan traş olduğu cildi parlıyordu. Eliyle çenesini tutup sıvazladı. Yanında oturan ve biletinin farkını ödeyip, onu bu zor anda kurtaran İtalyana doğru eğildi:

- Bana yardım ettinizÇok teşekkür ederim, efendim. Bir iş nedeniyle geldiğim ülkenizde cüzdanımı ya çaldırdım ya da kaybettim. Gara geldiğimde fark ettim bunu. Yarın bankadan para çekeceğim. Bu borcumu size mutlaka ödemek isterim. Bana adresinizi verebilir misiniz? diye minnetle sordu.

İtalyan, başını sağa sola salladı ve onun bu isteğine karşı çıktı:

- Yooo, sakın ha!

Genç adam, bu tepkiye şaşırır:

-Peki, neden?

İtalyan:

- Size vermiş olduğum o para borç değildi.

- Ama; kendimi size hep borçlu hissedeceğim.
İtalyanın yüzü hoşgörüsel bir aydınlıkla parladı. Sesine kararlı bir ifade yerleşmişti.

- Hayır, lütfen böyle hissetmenizi hiç istemem. O para zaten bana emanetti ve bende bu emaneti size verdim....

- Nasıl, sizi yine anlayamadım?!

- Dünyanın neresinde olursanız olun, bir gün; aynı siz gibi birini gördüğünüzde bu emaneti ona geri vermeniz içindi

Genç adamın yüzündeki minnet ifadesi şimdi hayranlığa dönüşmüştü.

-Teşekkür ederim, emanetiniz yerini mutlaka bulacaktır.

Tren yedinci istasyonda durmuştu. İstasyon görevlisinin, gecenin sessizliğini yırtan sesi ile oturduğu yerden kalktı. Orta yaşlı İtalyan gözlerini kapamış, başını dayamıştı. Son durakta inecek yolcular gibi şekerleme yapmaktaydı
Genç adam, onun önünden geçerken, onu rahatsız etmek istemedi. İçinden fısıldadı.

Hoşça kal dost!

Ve trenden indi

Gece siyahtı

Gece tüm kötülükleri kapatmıştı

Gece ıssızdı

Gece sonsuzluktu

Tren yedinci istasyondan uzaklaşmıştı.

Genç adam bir sigara yaktıBir nefes içine çektiBeyaz dumanı ciğerlerinden dışarı üflediğinde gece grileşmişti

Emine Pişiren/Edremit-Akçay/06.10.2008

Başa Dön