Yüksek sesle okumalı şarkıları. Eğer yankısı varsa, eğer ötelerden bir ses getirmesi varsa o zaman ruhiyatımıza çok seslenen bir şarkı olacaktır.
Bir ses uzaktan duyulduğunda, içimize sessiz ve derinden dokunduğunda yüreğimizi sızlatır.
Günümüz şarkıları yürekten yükselen bir edayla söylenmemekte, şarkılar şiir yangınıyla tutuşmamakta, şairler bir kaşık suda fırtınalar koparmakta.Günümüz şiir dünyası ses getirecek tümseklerden, vadilerden, dağlardan çok uzakta bulunmaktadır.
Şiir at başı giden bir maceranın içinde kuyruk acısıyla dört nala koşmaktadır. Şair dizginlenemeyen duygularını kelimelere dökmektedir. Türk şiiri dümdüz bir yolda gitmektedir. Aynı zamanda şair zincir veya kement istememekte, ancak sevgilinin saçının zinciriyle bağlanıp onun zülfünün kemendiyle can vereceğini ima etmektedir.Oysa bunu yaparken sevgilinin saçıyla atın yelesini karıştırmaktadır. Günümüz şairleri kedilerine, köpeklerine şiir yazmaktadır. Türk şiiri insancıllığını yitirmektedir.
Türk şiiri at gözlüğü takmışçasına hoşgörüden uzak bir anlayış sergilemektedir. Hani uzun saçlarından atların ayağına bağlanıp öldürülmek istenen aşığın son arzusunda “Bari sevgilimin atının ayağına bağlanıp öyle parçalatınız.” diye yalvarması artık pek duyulmamaktadır.
Günümüz şairleri atı alıp Üsküdar’ı geçmektedir ya da sevgilinin gözlerini bırakıp eşeğin gözlerine aşık olmaktadır. Günümüz Türk şiiri insanlığını yitirmektedir. Türk şiiri insanı insan yapan özellik, hamiyet, muhabbet, şefkat, merhamet, vefa, sadakat ve fedakarlık duygularından uzak; lüzumsuz, boş, malayani zevk ve sefaların borazanlığını yapmaktadır.
Galiba insanlığımızı ilk önce şiirlerde yitirdik. Sonra bir başkasına aşık olanlar, sevgiliyi bırakıp atına aşık olanlar şair oldular. Şiire at gözlüğünü işte bunlar taktılar.
İnsanlığımızı Önce Şiirlerde Yitirdik
Yüksek sesle okumalı şarkıları. Eğer yankısı varsa, eğer ötelerden bir ses getirmesi varsa o zaman ruhiyatımıza çok seslenen bir şarkı olacaktır.