ben karanlığıyım onların
düşünürken değil
ölümcül bir umarsızlık buluyorum
her girişimde aralarına
silahlarıma burun kıvırıyorlar
çünkü kalmak istemez kimse
bir yangının ortasında
istemez kimse
rüyalarının içinde
buz gibi akan nehirleri
bense yıldırımlar
düşürüyorum
uyuşuk uykularına
elbet görmek istemez kimse
elimde kor ateşlerle beni
bakarken arkasına
yanmakla başlamıştı yaşam
adem bir balçıktı kara
dillendi piştikçe
büyür oldu her şey
anlayamadık bize
neyi fısıldadığını
bir yangının ardından doğan
genç ve diri ormanların
şehrin kalabalağında kalakaldık
göremedik yanıbaşımızdan geçen
kendi cenazelerimizi
tabutların içi çocuk
patlak veren tomurcuk
tabutların içi
gün dönümleri yankısız
tabutların içi
bir göl kenarı kargısız
içi tabutların ruhlarımızın derinliğinde
kayıp bir yol serüveni
tabutların dışı cam
gam dolu tabutların içi
seni anlamazlar kalbim
hayatı bir kır gezmesi sananlar
bağrına bir yafta bağlar
seni cüzzamlı sayarlar
incitirler kelimeleri
kitaplara koyarlar
ilklimlere hayıflanırlar
koltuklarını sever
büyük bir aşkla anarlar
şimdi kollamak vakti
dağların sessizliğini
bir an için yaşayan dağların sezsizliğini
yüzyıllardır genişleyip duran
zamanın sesini
elbet ahmak bilecek herkes
gölgesine basmak isteyen insanı
ışık alnından öpecek
ruhunun gölgesini bulanı