Karanlığa Mektup
Kendimi özledim biliyor musun?Kendimi, ne kadar unuttuğumu farkedince kendimi daha çok özledim. Unuttuğum sadece kendim değil, seni de unuttum.
Uzun zamandan beri unuttuğum bir dille konuştun benimle.Belki de sana ne kadar yabancı olduğumu göstermek istedin bana.Kendine dil olarak sessizliği seçtin.Her yerde konuşabilen sessizliği...Sabrım ipi kopmuş bir tesbih gibi dağıldı ellerinden karanlığa.Gözlerin odamın penceresinde donup kaldı ve gerçeği bir kez daha gösterdi bana.Sana ne kada ryabancı olduğumu.Mevlana ney sesinde buldu aşkın sesini,Yunus Emre kalbinin aynasında.Hacı Bektaş nefeslerinden yansıttı feryadını.Necip Fazıl yoklukta aradığı varlığında buldu pırıltısını.Nazım Hikmet, davam da davam, dedi aşk ile.Filibeli Ahmet, varlığının aynasıyle seslendi aşka.Ya ben...Aynasını arayan adam gibi düştüm yollara.Tıpkı Mantıkut'Tayr'daki 30 kuşun aradığı , gerçek efendileri olduğunu düşündükleri Simurg'un aslında kendileri olduğunu farkedememeleri gibi, cebimde ayna seni arıyorum.Aslında sen benmişsin, ben de sen.Yokluk deryasında ufacık bir katre olmak için kulaçlar atarken farkedememişim aslında benimde yoklukta kaybolunca gerçek varlığa ulaşacağımı.
Karanlığımn gözlerinde daldığımda gördüğüm ben, senin kırık notanı söylermiş bana.Ama ben, rolünü oynayan bir aktör gibi, sadece elimdekilere ve beynimdekilere odaklanmışım.Gerçeği ancak karanlığı yırtan alkış seslerini duyunca farkedebildim.Ezberlediğim hayatı terennüm etmek istemiyorum artık.Rolümü doğaçlama oynamak istiyorum.Çünkü ezberlediğim hayaller, senin şehrinden uzaklaştırıyor beni.Çünkü derya olmak ümidiyle şehrin pis sularında boşuna kulaç atıyormuşum.Çünkü şehir her halükarda kucağını açarken kendisini terkedenlere ben boşuna yapışmışım yalnızlık şehrime.Çünkü ben ne kadar çabalasam da yine bir çay bardağının şıkırtısında eriyor akşamlar.İşte bu yüzden hiçbir yere ait olamayan bir yabancının gizli kederiyle iniyorum merdivenlerden.Göğsümde hiç gül olmayacak bir goncayı taşıyarak evime dönüyorum.