Kemanın Çığlığının Öyküsü

keman! yalnızca bir enstrumanmıdır gerçekten? yoksa bir sanatkarın parmakları aracılığıyla insanın diline kafa tutan başlı başına bir hayt formu mudur? neleri anlatır tınıları? nelere karşılık gelir sesleri?

yazı resim

25 temmuz. Bir Cumartesi sabahının oldukça erken saatleri. Yorucu bir gün ve sonrasında yine uykusuz bir gece. Saat beş suları. Osman aysu denilen saçma sapan bir adamın saçma sapan bir polisiye kitabını okuyorum. Sıkılıyorum ve google aracılığıyla keman virtiözleri hakkında bir şeyler aramaya başlıyorum. Anahtar sözcüklerimden biri violin yani keman. Keman hayatımda çok ayrı bir yeri olan çok özel bir ses. Kemanı birazdan anlatacağım. Ve Sergei trofanov adlı biriyle karşılaşıyorum. Albümün adı gypsy passion. (çingene tutkusu.) Albümü bulup hemen indiriyorum. Arşivden çıkarıp incelemeye başlamak için tüm albümü müzik yürütme yazılımının listesine ekliyorum. İlk parça başlıyor. Moldova... daha parça başlar başlamaz pianonun isyankar vuruşları her şeyi durduruyor. Sonra kemanın çığlığı omuz veriyor pianonun isyankar vuruşlarına. İkisi birlikte bir şeylere hayırın yada bir şeyleri arzulamanın çığlığını aklıma, yüreğime bedenimin her yerine, yani her zerresine pompalıyor. Ben duruyorum, zaman duruyor. Bir kaç kez ard arda çalıyor parça. O sürede tüm dünya kilitli adeta. Stendal sendromu dedikleri şeyin ne olduğunu Enya’dan sonra ikinci kez yaşıyorum. Ama bu daha vurucu, daha yorucu. Sonra yavaş yavaş açılıyor belleğim. Parçanın tadına varıyorum tüm bilincimle. O gün akşama kadar aralıksız çalıyor parça.

Keman! Hırsın, tutkunun, acının ve hüznün, aşkın ve nefretin çığlığını tek başına omuzlamış bir enstruman. Tek başına bunların her birinin üstesinden geliyor. Gocunmadan taşıyor her birini, hiç birinin tadını bir birine karıştırmadan taşıyor. Moldova’da bu güne kadar ne olduğunu anlayamadığım bir şeylere çağrı, hemen ardından gelen corsica adlı parçada ise bir kayıp, bir yorgunluk, bir şeyi uzun uzun anlatma ihtiyacının tadı var. Aynı keman ve yay tutan parmaklar aynı. Tını aynı ve ses aynı. Peki nedir değişen? İşte kemanın büyüsü burada başlıyor. Gypsy passion albümünde tam yirmi parça var. Ve her birinin tadı bir başka. Her biri bir başka güzel. Ve keman aynı, hiç değişmiyor ne yay, ne de yay tutan parmaklar. Değişmiyor kemanın sesi. Hep aynı ses; ama her birinin tadı başka. Hani demiştim ya yukarıda, kemanın benim hayatımda özel bir yeri vardır diye, şimdi onu anlatayım. Ne zaman bir keman sesi duysam içimde bir şeyler zincirlerini koparmaya çalışıyor. Ne olduğunu bilmediğim bir şeyler dolu dizgin hayata akmaya çalışıyor. Her keman sesinde önlerine bir set daha çakıyorum ne olur ne olmaz diye. Ve her zaman dinleme repertuarımda bir sürü kemanla yorumlanmış ezgi bulunur. Ve bu ezgilerin her biri yeni bir setin inşasında görevli. Çünkü şunu biliyorum. Zincirini koparmaya çalışan her dürtünün özünde bir tutku vardır. Ve eğer tutku hedefsizse, enerjisi bitinceye kadar yada o duygunun sahibi bitinceye kadar durmaksızın koşar. Ve sonra gelsin bozulmalar yozlaşmalar. Yozlaşma kaygısının komutasındaki set emekçilerinin ördüğü her set tutku dolu duyguların her birini öyle hapsetmişki, gerçek bilinç tutkuyu ayıp saymış. Belkide bir sürü gerçeği daha yaklaşmadan kovmuş, ötelemiş. Çünkü bilmişki ayıp tutkuyla sarılmak her hangi bir şeye. Ve sarılmamış hiç bir şeye. Yalnızca yapay tutkular örmüş tutku koruma duvarlarının hemen dışına. Bilgisayar tutkusu demiş adına, sigara tutkusu demiş, öğrenme tutkusu demiş... gerçek tutkuların sesini kesmek için tutkuyla ilgisi olmayan binlerce yapay tutkuyu yaratıp uykuya salmış tümünü gerçek tutkuların.

Moldova tutku koruma duvarlarının zirveye ulaştığı günlerde birden karşıma çıkıyor. Hayatın garip ironisi. binlerce tutku koruma duvarını yalnızca bir kaç kez dinlendiğinde yerle yeksan eden şarkının bulunduğu albümün adı çingene tutkusu. Bu yazıyı 17 şubatta yazmıştım. Okuyup sildim tümünü yazının. Şimdi bundan sonrası biraz farklı olsa da sil baştan yeniden yazıyorum. Yazdığım her sözcüğün altında moldovanın yarattığı bir tutku denizi var. Şimdi ne olduğunu da biliyorum çağrının. Çünkü bir ad kazandı şarkılarda özgürce dolaşan hayali kahraman. Hayal olmaktan çıkıp gerçek oldu büsbütün. Ve dolu dizgin yerleşti dinlediğim güzel şarkıların her birine. Şimdi her şarkıda yeni bir nefes, yeni bir hayat var. Nasıl oldu, nasıl yapıldı bilemem. Bilmek de istemem. Çünkü tümüyle vakit kaybı. Hayatı olduğu gibi alıp kabul edip yaşama ilkesine ters bir durum bu. Tanım falan gerekmez. Yapılması gereken, hisset ve al verileni eksiksiz. Al ve yaşa dolu dizgin. Ve korkmadan, utanmadan ver elinde avucunda ne varsa diyorum kendime. Ve duvar artığı ucube kırıntıların itiraz çığlıkları yükseliyor. Yükselsin. Kimin umurunda. Yıkık ve virane hayatların söyledikleri önemsenmemeli. Hele de bizzat sen karar verip yıkmışsan kendi ellerinle. yazacak bir sürü şey var. Ancak ses daha güvenilir, sanırım. Daha güvenilir ve akıllı birine daha zor yalan söyler. Bu nedenle burada noktalamak gerek bu yazıyı. Bu yazıyı aldığında izin ver moldova adlı ezgi eşlik etsin sözlerime. Sözün bittiği yerde ezgi başlasın, ve ezginin bilmecesine yanıt olsun sözlerim.

Başa Dön