Adam, evindeki tamirat sebebiyle o gün büroya öğle saatlerinde gidiyordu.
Karşıdan gelen kız, kendisine yaklaştıkça heyecanı arttı. Göz göze geldiler.
Türk filmlerinin bilinen sahnesindeki gibi bir süre bakışıp geçtiler.
Kız, okul üniforması, kucağında kitaplarıyla –muhtemelen- lise öğrencisiydi. Adam, kızdan epey büyük bir yaşta ve avukattı.
Kız kaybolunca, adam saatine baktı.
xxx
Adam, bir gün önce tesadüfen geçtiği yerden, bu kez planlıyarak yürüyordu. Aynı saatte…
Sokağı baştan başa adımlıyor, beklediği kız gelmeyince, nerdeyse koşa koşa sokak başına gidiyor, ağır adımlarla geri dönüyordu. “Tesadüfen yine oradan geçiyormuş gibi” yapıyordu.
Ve, beklenen geldi…
Yine bakışıp geçtiler. Adam daha da…
…daha da “tutuldu.”
xxx
Avukat, üçüncü gün biraz daha “ileri gitmeyi” hayal etti bütün gün ve gece…
Evden geç çıktı; ve “buluşma” saatinde, bütün cesaretini topladı. Birbirlerinin yanından geçerken, ürkek bir sesle:
- Merhaba, dedi.
Acaba kız rahatsız olmuş muydu? O kısa görme anındaki yüzünü düşündü kızın… Kaşlarını çatmamıştı. Ama… Gülmemiş ve cevaplamamıştı.
Bütün gün ve bütün gecenin sonunda şu sonuca vardı; “Merhaba” dediğinde kızın yüzünde hafif bir yumuşama olmuştu.
Bunu, olumlu bir işaret saydı.
xxx
Ertesi günün o büyük randevu saatinde, yine
- Merhaba, dedi.
Tam geçip gidecekken, kız da:
- Merhaba, diye cevaplayınca, heyecandan sendeledi!
Dudakları, elleri, kelimeleri birbirine karışarak:
- Ben, dedi adam… Yani, yarım saatiniz var mı?
Kız:
- Neden?
- Şey için… yani… eee… şöyle söyliim…
Söyleyemedi.
Kız daha cesur:
- Çocuk bakmaya gidiyorum okuldan sonra… Hemen gitmeliyim, dedi.
- Tabii… elbette... haklısınız… bakın, bürom bu sokağın arkasında... şu apatmanın tam öbür yanına denk geliyor… yani... beklerim... işte bu telefonum, yani kartım...
Kız sakin adımlarla giderken, adam havaya zıplamamak için kendini tuttu. İçinden bağırdı:
- Zafeeer!
xxx
Ertesi günün aynı saatine kadar telefon bekledi. Olmadı.
Yine, yollarının kesiştiği yerde buldu kendini…
Fakat, saati gelip geçtiği halde kız geçmedi. Yine defalarca sokağın başına koşa koşa gidip, üstünü başını düzelterek, normal adımlarla, karşılaşmayı hayal ettiği noktaya boşuna yürüdü. Beş günün en kötüsüydü; göremedi kızı…
Araya Cumartesi-Pazar girdi.
xxx
Hafta başını zor etti. Büyük umutla çıktı evden… Tam bir saat bekledi kesişme noktasında; ı-ıh!
Kendine tarih biçti; hafta sonuna kadar… Buluşma gerçekleşmezse, demek ki ya okulu değiştirdi, ya özellikle kaçıyordu kız… Belki de yolunu değiştirmişti.
Hafta bitti, umut bitti!
Adam, “Bu kadar küçüldüğüm yeter! Bir daha asla…” deyip, defteri kapattı.
xxx
Oysa “kader” diye birşey vardı; olmayınca olmuyordu.
Çünkü kız, dördüncü gündeki konuşmalarından sonra tam dört kez okuldan çıkar çıkmaz adamın bürosuna gitmişti ve hiçbir gidişinde de avukatı bulamayınca, “Bu kadar küçüldüğüm yeter” deyip, üzüntüyle bu defteri kapatmıştı!
Kesişme
Bazen iki taraf da suçlu değildir...