Virane köşelerinin tevazu sahibi sakinlerindenim. Yanlış anlaşılmasın, tevazu sahibi olmam erdemimden değil, tamamen kibir gösterecek bir şeyimin olmamasındandır. Genelde gaz lambaları yandığında başlar günüm ve sabah ezanı ‘namaz uykudan hayırlıdır’ diyene kadar devam eder. Göçebe bir hayatın küçük ayrıntılarından biridir gece yaşamak. Çünkü gündüz göçer, gece yaşarsınız. Manasız gelebilir belki ama bence hayatın yegane anlamı bu. Çünkü her şey göçüyor. Zaman, genlik, sağlık, daha niceleri. Bunlar göçerken benim durmam asilik olur. Ben asi biri değilim… Bu arada söylemiş miydim köpek olduğumu ? Halbuki köpeklerden korkarım !
Kokan elbiselerim bir yana, tıpkı hayatım gibi paramparça ayakkabılarla göçerim ben. Her yolculuk ayakkabılarımda bir dikişe mal olur. Yani anlayacağınız çokta masrafsız değil. Ama değer ! Her adımda kopan bir damar sicim, her adımda yüreğime dolan bir nebze yalnızlık, her adımda göçen beden, her adımda… Yine lafı uzattım, affedin… anlatacağım hikayede ben varım. Aslında varlığım her durumda şüpheli ya neyse, dediğim gibi virane köşelerinde göçer dururum. Ancak bir göç hikayesi değil bu bir aşk hikayesi. Bir köpeğin başından nasıl bir aşk hikayesi geçer demeyin. Geçer, geçerde işte öyle köpek gibi geçer.
Yıkık bir gece. Gaz lambaları yanıyor sokaklarda. Bazen de Üsküdar yanıyor. Birde içim yanıyor ama köpeklerin içi hep yanar değil mi ? Sarı bir sokak. Zemin ikindi yağmurundan biraz ıslanmış. O yüzden her zaman alev gölgeleri altına oturduğum lambamın altına oturamıyorum. Ayaktayım, ay gibi. Yüz yüze bakıyoruz kaç akşamdır o hep değişiyor. Ben hep aynı. Sonra içimde her zamankinden farklı bir ateş belirdi. Göğsümün tam orta yerinden. Anlamaya çalışırken iki sarhoş yaklaştı. İbrik içinde şarapları vardı ve kokusu çalındı burnuma. Gülüyorlardı sürekli. Tatlı sarhoş gülüşleri… yanıma gelip bana şarap uzattılar. İkramlarını nezaketle reddettim. Onlar ıslak taşlara aldırmadılar, oturdular. Bir muhabbet tutturdular ki ben iyice yalnızlaştım.
Derken…
Köşeden bir çehre döndü. Öyle ki kainat beklemeye başladı. Ben beklemeye başladım. Ay mesaisinin bitmesini bekledi. Karıncalar kuzeyin yeniden belirlenmesini beklemeye başladı. Gece günahları bekledi. Sarhoş sohbeti ayılmayı bekledi. Küpteki şarap yıllanmayı bekledi. Sarı duvarlar sararmayı bekledi. Yer kurumayı sonra tekrar ıslanmayı bekledi.
Çehre yaklaştı…
Bir yüz. Ay kıskandı, toprak kibirlendi. Gaz lambalarının ateşinde fer kalmadı. Bir aydınlık çarpıyordu yüzüme. Hayır bir yansıma değil bu. Çünkü elmaslar yansıtmaz. Işığı içindedir onların. Bir çift göz deydi gözüme. Sanki bütün yaratılış gerçeği içime akıyordu. ‘Bunun için varolduk’ dedim. Cemal Safi’nin dediği üç harf ve beş nokta. Sonra bir gülümseme vardı yüzünde. Sanki bana gülümsüyordu. Kim ilk kez gördüğü birine hediye verir ki ?. Üstelik bu ömrümde aldığım ilk hediye. Kalbimde bir sıkışma hissettim. Gözlerinde kaybolmanın korkusu olsa gerek. Yüzünün iki yanından dirseklerine inen siyah saçları… Her teli tek tek çizilmiş gibi düz. Yüzüne vuran ateşin kırmızısı, sarısı, mavisi, her biri yerinden memnun. Bir parçası olmak için yarışır gibiler.
Peki ya ben ?
Zaman göçtü, sokak göçtü, ateş göçtü, gece göçtü, yerdeki su havadaki karanlık göçtü ve ben göçtüm. Bu son yolculuk. Yol bitti ve son durağın adı üç harf ve beş noktadan ibaret. Kainatın yaratılış amacı. Sanırım şimdi yaratıcıyı anlıyorum. O peygamber nuruna bir kainat yarattı. Eğer elimde kudretim olsaydı bu çehreye bin bir kainat yaratırdım. Ama yaratmak ona mahsus değil mi ? Benim yalnız başıma yapabildiğim tek şey hiç kimse olmak ve ona verebileceğim tek şeyde ancak hiçlik olur.
Çehre’nin endamı süzülerek karanlıkla bir oldu. Ömrüm karanlıkla bir oldu. Bir saat sonra karanlıkla bir oldu. Tek aydınlığım bir lahza öncesinde ki sima. Oda artık akıl yollarımda bir kıvrım oldu.
Kimim ben ?... Kimsesiz bir köpek. Sordum sarhoşlara. ‘Sizde gördünüz mü?’… ‘Gördük’ dediler… Bey kızıymış… Öyledir tabi. Ben bu halimle köpeksem o elbet bey kızıdır.
Göç bitti. Gece yada gündüz. Artık aramıyorum, bekliyorum. Aradığımı, arayıp ta bulduğumu bekliyorum. Gaz lambaları benimle bekliyor, ay, gece, sarı duvarlar, ıslak toprak, şehir, kainat. Yeminle hediye beklemiyorum. Ara sıra gerçek olsa yeter. Sürekli aklımdaki simaya bakmasam. Tamam tamam arkasından yüzünün yarısını göreyim yada köşeyi dönerken saçlarını. Tamam sadece elbisesinin eteğine de razıyım. Olmasa da olur, kokusunu alayım. Yahu geçtiğini bilsem de yeter. Var olduğunu bileyim.
Ama ben bir kimsesi bir köpeğim, bana bu bile fazla…
Kimsesiz Bir Köpeğin Aşk Hikayesi
Bu arada söylemiş miydim ben bir köpeğim !