Benim gözlerim uzağı görmez ki... Acaba nedir o direkte sallanan... Çıkışta söylenmedik sığ bir telaş oluvermiş gözleri. Gidene sorulmalıydı önce, sırrı neydi körsel şölenlerin avuç içi gözlemeleri. Kalan, ardından acı acı konuştu mu ki böyle beline tekme yer gibi tok başına gezsin sokak sokak. Olmuyor, sığmıyorum ne zamana ne de mekâna.
Ceninliğime geri dönmek ve uyumak tekrardan dünyaya...
Diyarsız çözülüşleri cam üstünden kaçırdım. Kalburu eksiksiz bir nihayet bu…. Çekildim tepemden çekik gözlü hayaletler gibi. Fiil iptaline yakın durdu hayvanlarım. Ölümü istediler, ben sustum diye. Susasaydım oysa bedbin bir yüze, cesetlerimi toplardım her gece. Heceleyemedim üzerimdeki yorgunluğun sergüzeştliğini. Tıkandı bana gelen ne varsa. Ucunu sedef ağzını yırtan konukların karambollerinde ekledim gücümün titrekliğine. Şimdi sızıyı resmet bakalım, ben uyurken...
Belki kimse güllenmeyecek, silahlar altında. İkindiye varmadan vurulacak düşlerinden güller. Ansızın kenetlenecek belki elleri boğazında, yudumlayacak son nefesini. Kimse meraklısı değil ki, kelimelerimizin çığlık olup titretmesi meydanlarda, ne ütopya ama! Sancısız kalmaktan korkarım gerisi iki satır arası boşluk.
Dölsüz hıçkırıklardan bir avuç esinti mi hayal edersin, boş versene kansız nasılsa bıçakları şerefsizlerin. Biriktirdikleri kadar büyük tiksintileri… Davuluna sığar mı sanıyorsun itçiklerin dipçikleri. Duvarın öte tarafında birikiriz bihaberler bizden. Varsın yokuş aşağı itilsin karıncalarımız, kim vazgeçmiş turuncu sabahlardan...
Bu itici konukluktan taburcu olmak için çok nefes tüketmek gerekir. Aldığımız nefes biz verdikçe birikir.
Bu saltanatlıkta bize münhasır hasıraltı, divan altı öykülerimiz var. Yani, yok deme çok şey var...
Suratını çizer tıpkı tunç krallığın yitik sövgüleri gibi... Elinde olsa kana bular kendini en şerefsiz yerinden... Ama der kendini yok sayarak bitmez ki bu saltanat ben ölsem de... Dediğiyle yaptığı arasında uçurumlar birbirini kovalarken o hep yalnız kalacak, bin bir cinayette işlese içinde kendi asla temizlenemeyecek... Kirli tunç kral!
Uçurumlarda salkım saçak gezginler mi doğurursun lanetinle mi doyurursun sonra, öldürür mü seni sancıların hurisiz mi kalırsın enleminde ömrünün, boylamında taş altında mı kalırsın? Cemre düşmez mi filelerine?
Sen çağır sen konuş sen dinle... Kime ne?
Öğretilerinden daha yalan değildir gösterdiklerin...
Roda UYANIK