Hiç bilmediğim bir zamanın, hiç duymadığım bir saatinde buldum kendimi. Oysa uzaklardaki durgunluğun içine gizlenmiş, bana bakıyordu. Karşılıklı oturduk saatlerce. Ne o dinliyordu, ne de ben söylüyordum. Kalplerimizin çığlıkları birleşti ilk defa.
İkimiz birden uzandık, gözlerimizde birikmiş yaşları aldık elimize. Artık ağlamak istemiyorduk oysa... Yine de tutamadık kendimizi, biz bağıra bağıra ağlarken kimse duymadı sesimizi, kalplerimizden başka... Kimseye anlatamadık sıkıntılarımızı, farklı bedenler, yabancı gözlerle baktılar. Sonra en soğuk ithamlarla çıkamayacağımız uçurumlara yuvarladılar.
Geriye dönmeyi düşünmedik bile. Geridekileri yüzümüzde parçalamışlardı. İleriyi her düşünüşümüz ise ayrı bir acıydı. Buz gibi duvarlar arasında kristallere dönüştük.
Bir arpın sesinde aradık mutluluğu. Ezgisi belki de uzaktı, elimizden aldılar. Sonra bir ney'e sorduk 'Yalnızsınız!' dedi, yalnız olduk...
Gene boynumuzu büktük; yabancıların içindeki yabancı, karanlık odalarımıza döndük. Taşıdığımız, taşıyamayacağımız kadar ağır, yükü yavaşça yere bıraktık... Ve umutsuzca bir daha açmamak üzere kapadık gözlerimizi...
Ve iki kristali birbirlerinin gözyaşlarını silerken buldular...