Hani bazı küçük kızlar vardır, kendi dünyalarını yoğunlukla yaşarlar. Gerçekte nerede oldukları umurlarında değildir, ellerinde varsaydıkları mikrofonla çeşitli mimikler eşliğinde bağıra çağıra şarkı söylerler mesela… Eteklerini uçlarından tutup sağa-sola sallarlar, saçlarını bir filmde başrol oynarmışçasına savururlar. İşte bugün öyle bi kız gördüm. “Küçük kız” olmanın güzelliği ile sokakta bale yapıyordu! Anne-babası kaldırımın dükkanlara yakın tarafında durmuş bir şeyler konuşurken o biraz daha kaldırımı ortalamış, küçük erkek kardeşine “bak bak işte böyle” diyor ve kuğu gibi ellerini iki yandan başının üzerine doğru kaldırarak minik adımlarla yerinde sayıyordu. Ne yanından geçen otobüsün içinden bakan benim, ne de kaldrımda yanından geçen insanların tavrı umrundaydı…
Böyle bir dünya görmeyeli çok olmuş, özlemişim!
Ben böyle bir “küçük kız” değildim. Utangaçtım, yaşıtlarımla birlikte olduğum zamanlar dışında fazla dikkat çekmeyecek şekilde, fazla ses çıkarmadan dururdum. Büyüklerin dilinde “uslu çocuk”tum. Başka türlü çocuklar gördüğümde de uzaylıymışçasına bakardım. Şimdi ise hayranlıkla bakıyorum.
Her yeni nesil daha bir “ilginç” geliyor insana. Nasıl zeki, nasıl fırlama…Ama kesinlikle daha özgüvenli ve özgür! Belki henüz anne olmadığım için davulun hoş sesini dinliyorumdur, belki yakınlaşınca kulağımı koparacaktır, kim bilir? Şimdilik eski kafaların “garip” buldukları yeni nesil tavırları benim hayranlığımı kazanıyor. Onlar memnun, ben memnun.