Meleklerin Dilinden Tanrı'nın Kulağına

yazı resim

Kum denizin kanıtıyken sahil armağan edildikçe
tenini sevgi ve hayattan tecrit etmesi emredilen
iskelet gülüşlü sarışın kadavra
eğer bu cümleme yasadışı yollarla girmeye kalkarsan
hayatın denize girer, sahilinde izi ayaklarının

Meleklerin dilinden tanrının kulağına doğru inen sisten anlamalıydım
hilali ihlale kalkışacak ve sese geçit vermeyecekti şu şuh katran gecesi

Geceler hüzün sevse bile kara hüzün tanesi
karanlığında zarzor avucuma yazdığım ilk sayıyı da hatırlıyorum (bir)
unuttukça bakmak yıkandıkça yazmak için
kısa saçlı hallerini en çok zamanının -zamanın neden yoktu, duraklara verdiğin sözleri duyurmuyor için..
ve yetinmenin lüks olduğu tek muharebe kavisli ritmiyken bu yaşamanın
el verse kan, gün doğsa katliam fitili olacak bir çağı yargılarken etin
duştan çıkan her mevsim böyle baharın piçi sayıyor beni
gözüne katlim için sıkıştırılan kovboy bakışlarına denk düşmem de cabası
boncuk oyunlarından birinde maskeli telaşlar arasına sıkıştı etim
aslında adresimdi etim kayıp olmak adına çürüyen
çürüyen etim leş, beleş..

Kum denizin kanıtıysa ve tenim varlığının
dokunulmazlığı olan şu sisteki albeni
tanrıyla üstüme doğru devrilip, çöken ve kendiyle kaplayan sokakları
yeniden doğmaktan utanmayan aynı çıplaklığıyla
güneşin varlığına inanmadan yüksek dağ tepelerinden kentlere bakışı
leş yiyenler gibi olduğu halde dokunmak istedim ona
yaz rehavetiydi tırnaklarımdaki
tırnaklarımla bütün girdiğim sokaklara habis örgüsüyle diyafram çizebilmek yaşaması için
yine de fikrimden çocuklarının ayaklarını al tanrım,başta zeusunun
insanlar da ulumayı kessinler artık!

İnfilakla haşır neşir zaaflarım var benim
yaşamak dozajını aştığı için
balçıkla yazılmış tek şartnamede adım geçmiyor
ki sen de tut bu ki'nin ucundan
bölününce çoğalan tek şey amip sanan sevgilim
özlemek dahil buna
sende yont ki'ni
batır sise ve kıldan ince göğsüme
ki sis kin sancısının resmi değil miydi
koca bir leke sabahın göğsünde..

Akşamüstü tedbir amaçlı güneşi batırdığımda
yalnızlık sızmasın diye odana
tufana ve şuaya sığınıyorum
ne olur yık beni,beni vur, beni ov..

Saçlarının hayranıyım, o şubatın zıttı saçlarının
uzun yolculuk düşlerinin birinde hayattan çıkar çıkmaz
hani diplomamı almışken yaşamaktan ve aşktan
sana gelip şubatı kıskandıran bakışlarımla uzun
sınırları olmak yeni dünyanın..sınırsız bakışlarımla..

Başa Dön