Ölümü tatmak istediğimi söylemiştim ya!
Vazgeçtim...
Güzeldi gözleri yeşildi ölümün
Ortaçağ kalelerinde savaştım onunla,
Kapalı demir kapılar ardında
Bekleyişim onu kısa bir andı
Kötü bir günü bırakmış gibiydi ardında
Kavramıştı uzun japon kılıcını sımsıkı
Ateş saçıyordu gözleri; yeşil, kırmızı
Esen rüzgarla saçları havalandı.
Bedeni dikleşti, durdu, sustu;
Konuşmak gereksiz der gibi bir hali vardı
Kovalamacaya girişmiştik; buğranlı
Yere basmıyordu ayaklarımız
Yerçekimsiz dalışlarımızla
Kale burçları ardımızda kalmıştı
Bu kısacık bir andı
Aslında inanılmazdı, imkansızdı
Kaçtım, yeşil gözlü, sarı saçlı ölümden
Nefesim tükenmiyordu ama bitkindim
Beynimin içinde dolaşan binbir türlü
Düşüncenin akmasındandı tükenmişliğim
Ardımda hayat beni seyrediyordu
Her bir gözün ince damarlarından
Akan hayat beni çağırıyordu
Ama,
Acısız ve bir o kadar da kesin
Ölümün nefesi yüzüme vurmuştu
Korkuyordum güzel sarışından
Korkumu daha atmamışken yüreğimden
Birdenbire bir martı çıkıp geldi
İki göğün arasından süzülüverdi
Neden bilmem gittim onun ardı sıra
Güzel sarışın dikildi karşıma dedi ki;
“Yokluğunu kabullenmelisin
Sen artık bana aitsin”.
Aidiyetimin kayboluşunu seyret o zaman
Dedim ona, ama o bunu duymayacaktı
Fütursuzca bir kayboluştu gidişim
Ortaçağ kalelerinin üzerinden.
Gökyüzü soluk maviye boyanmıştı
Ey ölüm ! Bırak beni, yaşamam gerek !
Sen yaşadığım kadar mısın?
Bak beni bekleyen ne çok iş var dahaNe de çok sevdiğim....
Bırakmıştım güzel gözlü sarışını ardımda
Heybetli ve de gösterişliydi ölüm;
Yokoluştu sessizce dipsiz bir kuyuda
Olmak böyle bir şeymiş yaşamın kıyısında.