aşkımız
akdenizde
sonbahar havası gibi
delişmen.
evvelsi gün
ceneviz koyunda,
çıplak ayaklarım
turkuvaz mavide,
yalnız bir kayaya oturmuşken
ışık hüzmeleri ile yıkanan,
rengarenk taşlarda,
istiridyelerde,
uzaklara bakan gözlerin
yaz güneşi sıcaklığında
tüm bedenimi ateşlendirirken;
bu akşamüstü
ansızın bastıran sağanak,
palmiyelerden sıcak toprağa damlayan
yağmur taneleri,
susuzluktan ciğeri yanmış kedilere
hayat oluyor.
kana kana içiyorum
sana dair her anıyı.
sensiz yılların
uzak, yalnız, terk edilmiş
kurak toprakları
özsuyunu topluyor ağır ağır.
Tüm tozlarım,
varlığınla anlamsızlaşan dertlerim
yıkanıyor
arındıran yağmurunda.
Gök gürültüsü,
çakan şimşekler,
sur sesi
yeniden doğuşu müjdeliyor.
saçlarımda gezinen,
yüzümde ve çıplak tenimde
hissettiğim rüzgar,
ürpertinin duru hazzında
ılık ılık üşüdüğüm
o geceye götürüyor.
ahırkapı'da
yüzlerce yıllık denizfenerinin
hazin ışığında
gözlerimiz ilk kez buluşuyor.
Sessiz, lacivert bir gecede
huzursuz iki ruh
sakinleşiyor.
Akdeniz'de yağmur şiddetleniyor
palmiyelerden oluk oluk sular akıyor
sokak kedileri sığınacak saçak derdinde
herşey sırılsıklam
heryer su altında
çıldırmış gökyüzü inliyor
fırtına var kapıda
dikkatli ol diyor.
bense,
senden
istridyelerden
akdenizden
yağmur damlalarından
lacivert geceden
ve
denizfenerinden
aldığım güçle
yürümeye başlıyorum
rüzgara ve fırtınaya karşı
sana, bana ve aşkımıza doğru...