Saatin akrebi 12yi devirdi. 1, 2yi ve 3ü de.. Şimdi 4 ile flört ediyor Zaman istesek de istemesek de su gibi akıyor
İnsanın hayatı, insanın hayalidir diyor André Gide. Öyle mi gerçekten? Bu ifade aslında bir bakıma doğru. Ya da bu ifadeye doğru diyebilmek için birçok sebep olmalı.
Şöyle düşünelim Bir mahkûma, bugün seni asacaklar, fakat deseler, buradaki fakat kelimesinin o mahkûma bir af bildirisi kadar heyecan ve sevinç tattıracağı gün gibi ortada değil mi?
İşte böyle
Bugün, sabah İstanbul yağmurlu, öğle güneşli, öğleden sonra loş, gri ve kasvetli bir hâl aldı. Yağmur ha yağdı ha yağacak. Arada bir yağıp sonra yine durdu. Yağmurun arada bir yağıp yağmaması bin kez zihnimden geçip sonra kayboluyor Ama olmuyor. Bugün ben de yıkanası, arınası bir yürek yok Niye mi? E çünkü nereye gitsem seni görüyorum Kim bilir belki de ben bir yerde karşına çıkıyorumdur. Ağaçlara, duvarlara, binalara hatta gökyüzü ve denizlere yapıştırılmış afişlere benzetiyorum kendimi. Hani Nazımın bir şiirinde dediği; İkinci bir insan gibi yaşıyorsun içimde. Her ne kadar Nazım gibi düşüncelerim olmasa da senin için sen de kendimi bulmuştum diyebiliyorum..
İnsanların günler ile ilgili bir takım ön yargıları var. Özellikle pazartesi ile ilgili. Ben seviyorum pazartesileri. Bunun tek sebebi var. Senin o gün yazabileceğini düşünüyor oluşum. Cuma, cumartesi ve pazar günlerini de seviyorum. Bu günlerde de seninle aynı şehrin havasını soluduğumu bilmek, bu hislerle geçen saniyeyi, dakikayı, saati düşünmek Sanıyorum seni daha iyi anlayarak seviyorum ayrıca; paklanmış, arınmış, damıtılmış, dipdiri bir akılla seviyorum. Öyleyse ben diye birşey olmalı. Olmalı ki, sana adanmışlığım, seninle bir uyum yaratmaya çalıştığım yanlış olmamalı. O ben ki, gelecek diye bir şey tutturmuyorum. Bilmiyorum ya da bilmiyorum ki, bir gün sıkılacaksın, bir gün bıkacaksın, bir gün peki, sonra? kelimeler dudaklarına kadar gelip geri dönecek ve ben bu görünür, görünmez o kıpırtıyı içimden senin gibi sezeceğim. Ya da bütün bunlar olmayacak. Ya da olacak, olacak Oysa beni nasıl buldunsa öyleyim. Hareketli, istekli, arzulu, deli, sadık, önemseyen ve seni hayatının merkezine alan Şimdi anlayamadığım bir yere doğru bakıyorum. Düşünüyorum da bu hafta sonu yine yanımda olsan, elini tutar, gene bakardım o anlamadığım yere. Bir şey var sevdiğim. Evet büyük bir oyuk var içimde. Bu oyuk yüzünden mutlu değilim. Ve bu katılaşmış mutsuzluğa tatlı sözlerinle ancak sen can verebilirsin. Seni sevmesem ne yapardım? Düşün bunu lütfen
Bir de yazdığım son sözlerimi bu kadar yanlış anlamaktaki maharetini düşünüyorum. Nasıl böylesi korkunç senaryoları kurgulayıp çekip gitmeye, iletişimi kopartmaya kadar götürebiliyorsun doğrusu şaşırıyorum. Oysa beni iyi tanıyorsun. Bu tavrına gitmek için yeni bir bahaneydi demekten kendimi alamıyorum. Zira sözlerimi yanlış anlamaman için daha ilk başta ve en sonda o iğrençliklerden beni uzak tutan şeyin varlığın olduğunu dile getirmiştim Ama ısrarla benim en doğal isteğime bile başka anlamlar yükleyerek kendince çıkarımlarda bulundun. İşin aslı sana bu kadar detay vermemle gurur duyacağını beklerken anlatmak istediğimden uzak, kelamın asıl gerçekliğinden kopartıp zikrettiğim o iğrençlikleri sanki yapıyor, yapmışım, yapmaya meyilliyim gibi algılamanı ben de aşırı kıskançlığına yoruyorum
Biliyor musun artık yazıp yazmaman, rehberinde olup olmamam hiç önemli değil benim için. Hatta umurumda bile değil. Yüreğinde olamadıktan sonra rehberinde olmuşum, olmamışım bir anlamı yok. Bir olayı, korkunç şekilde ele alıp bir kusur müfettişi gibi algılayan birine bu saatten sonra ne söylersem söyleyeyim yine kendi istediği gibi algılayıp anlayacaktır diye düşünüyorum Niye mi? Bir kere düşündüğün şeylerle ilgili daha ilk baştan bugüne, yaşadıklarımıza, yaptığımız onca yolculuk ve gezmelere bakmış olsan benim bir kez olsun konusunu açmadığımı rahatlıkla hatırlardın. Yani düşündüğün o garipliklerin hiçbiri zihnimden bile geçmez benim. Hem nasıl oluyor da seni iğrendiren şeylerin, beni de iğrendirdiğini düşünmeden gidebildin? Diyorum ya cevabı basit! Kıskançsın işte hepsi bu! Yoksa ne diye bir insan üç saatlik yolda bir saat boyunca telefonu alıp araştırma ihtiyacı duyabilirdi ki?
Her ne ise bilmeni isterim ki seni kaybetmek için bulmamıştım ben. Ve insanın gözü olmasa olabilirdi ama ağzı olmadan da olmaz diyemedin! Ağızsız bir insan olsam o çukurlarımı nasıl yok edilebilirdim? Elbette bir şeyleri tıkayıp doldurarak. İşte beni her şeyimle tanıdığını düşündüğüm ve en ince ayrıntısına kadar tüm pislikleri anlatma gereği duyuşumu sana verdiğim değere yoramadın. Doğrusu o pislik işlere böylesi yakın iken varlığınla böylesi uzak oluşumu takdirle karşılamanı beklerken kırıldığını söyledin. Niye bilmiyorum ama herkesi kendim gibi iyi niyetli görüyor oluşum da benim fıtratım. Hatayı burada yapıyorum sanıyorum. Keşke sen de iyiye yoracak bir neden olduğunu düşünüyor oluşuma veremediysen bari dilimin ağzıma bol gelişine yormuş olsaydın söylediklerimi! En azından! Onu da düşünemedin Dedim ya çok önemli değil artık. Allahım biliyor içimi Belki de Allah, sana olan sevgimi kıskanıyor! Olabilir. Gerçekten şaka değil. Olabilir yani Şeytana müsaade verip aramıza bin türlü olumsuzlukları çıkarmasına izin veriyordur, kim bilebilir
Ne diyeyim? Biz yine hayal kırıklığına sarılıp çay! içmeye devam edelim Çünkü kırılan sadece sen değilsin. Üzülen sadece sen değilsin. Sonuçta bizi de yaratan etten, kemikten, kandan, irinden, çamurdan yaratmış
Kal sağlıcakla