Yatağımda oturuyorum. Dizlerimi göğsüme dayamışım, sırtımı ise soğuk ve mavi duvara. Başımın üzerindeki resimlerimize dalmışım... Sadece onları izliyorum bu gece. Gözlerimden yaşlar damlıyor sarıldığım oyuncağa... Derken en mutlu resmimize gözüm kayıyor. Ve suskunluğum hıçkırıklarla kesiliyor. Daha sıkı sarılıyorum kendime, tıpkı senin sarıldığın gibi...
Hıçkırıklarım yine sessizliğe gömüldüğünde yanı başımda duran makası alıyorum elime ve bitkin vücudumu kalkmaya zorluyorum. Usulca aynanın karşısına geçip kendime bakıyorum önce. Ağlamaktan sol gözüm kapanmış, aynı notre dame'ın kamburuna benziyorum. Derken ani bir hareketle saçlarımı kesmeye başlıyorum kulak üstünden. Kestikçe bir sancı, bir sancı daha yüreğime saplanıyor. Canım çok yanıyor ama durmuyorum... Bir tutam, bir tutam daha... Ve işim bitip de aynaya baktığımda gördüğüm manzara biraz öncekinden çok daha kötü ve yüreğimdeki acı çok daha fazla. Değerdi diye düşünüp yatağıma geri dönüyorum. Ayıcığıma tekrar sarılıyorum.
Perdelerim açılmış. Ay'ın ışıkları odamda çeşitli yansımalar yapıyor. Derken gözümü alan ışığa doğru bakıyorum ve seni görüyorum. Evet, bu sensin... Gülümsüyorsun bana, tıpkı mutlu olduğumuz günler gibi! Elini uzatmışsın bana, gelmemi bekliyorsun.
Uzanmaya çalışıyorum eline fakat o kadar uzakta ki... Yetişemiyorum ve sen giderek kayboluyorsun. Haykırmak üzere ağzımı açıyorum, dur demek için ama ses çıkmıyor boğazımdan. Gidiyorsun...
Tekrar sarılıyorum kendime ve gözlerimi kapatıyorum. Açtığımda yanımda buluyorum seni. Bana bakıyorsun... Ellerin saçlarımda; kokluyorsun, okşuyorsun. Sol elim ise avuçlarının içinde. Dudağına götürüp öpüyorsun elimi, gitmeyeceğim dercesine. Sana bakıyorum, gülümsüyorsun. Gözlerinde bir pırıltı, insanı kör edecek cinsten. Sana doğru dönüp sarılıyorum sımsıkı. Başını başımın üzerine koyuyorsun ve küçük masum bir öpücük veriyorsun bana.
Mutluyum. Yanımda olduğun için, beni sevdiğin için, seni sevdiğim için...