Sanat deyince aklıma ruh gelir. Dünyaya ruhla, dolu dolu bakabilmek, kimsenin fark etmediği güzel ve çirkin ayrıntıları görebilmek, daha kolay incinebilmek, bu nedenle daha kolay başkaldırabilmek...
Tolstoy, “İnsan ne ile yaşar?” diye bir soru sorarken en önemli cevabı SEVGİ olmuştur. İnsan sadece su, yemek ve bedensel ihtiyaçlarla yaşayabilir mi? Hayatı, hayali, gerçeği, umudu, umutsuzluğu, sevgiyi ve inadına yaşamayı anlatmadan ve dinlemeden ne kadar tutunabilir hayata?
Sanat hayata tutunmaktır biraz da... Bir ömrü sevgiye adamaktır. Dikenlerden ve tellerden korkmamaktır. Acıyı tende değil derinde hissetmektir. Bu yüzden sanatla uğraşan insanlar farklı bakarlar dünyaya; ve yazdıkları dünya hem gerçek hem ötesi, hem acı hem ötesi, hem umut hem ötesidir.
Gördüğünüz bir resim karşısında bambaşka mekânlara gidebiliyorsanız, dinlediğiniz bir melodi ya da şiirde varlığı ve yokluğu hissedebiliyorsanız, izlediğiniz bir tiyatro oyunu ya da dans sizi umuda taşıyabiliyorsa bu sanatın, yani insan ruhunun gücüdür.
Sanat, en derin ruh gücü; size ve hayatınıza dair kazanımlar kazandıracak, başarısızlığa uğratmayacak ve kopmasından korkmayacağımız bir daldır.