Boş Dolu

Karanlık, heveskâr bir kahkahayla dolaşmada.. İnsanoğlu hüzün fıçısı... Endişeler yoğruluyor gözlerde. İşkenceli kelimeler, ağız dolusu akıyor. Her yer kan veran.

yazı resim

Karanlık, heveskâr bir kahkahayla dolaşmada.. İnsanoğlu hüzün fıçısı... Endişeler yoğruluyor gözlerde. İşkenceli kelimeler, ağız dolusu akıyor. Her yer kan veran. Ne’yleyelim, zamanımız böyle. Ne’yleyelim dört taraf savaş alanı. Her adımda mevzi kuruyor gülüşlerimiz. Her yer sinsi bakışlarla kaynıyor. Ne’yleyelim; köle mi olalım söze? Kul mu olalım bedene? Etek öpüp madde mi koparalım hayattan? Heyhat! Hayat madde mi sade?

Sürç-ü hayat ediyor boşlukta boğulan beşerler. Ben beşer; yalnız tanışmam lazım sizinle: Ben, yüreği sevgi taşıran beşerlerden. Mana ağacının dallarında kanatıyorum ellerimi. Dizlerim aşk ağacının gövdesinde yaralanıyor. Kanım aşka akıyor, işkenceli kelamlara inat.

Bilirim yüreğin deşen yaralarını. Acılı yüreklerle ağlar benim de yüreğim. Fakat asla küstah kahkahalarla yol tutamam. İncelik damar damar ruhta, derinde; kalın tavırlara yer yok özümde.

Bugün, gün, kalın ruhların kabalığında, biliyorum da; bugün aslında narin ruhların inceliğinde. Bardağımız boş; boş olduğu kadar dolu. Doluya bakarsan sevda suyu; boşa bakarsan hava civa... Her şey ağırlıktan kırılırken; başıboş hafiflikten parçalanır insan da...

Yaşam, bir var ve bir yok oluyorken bir anda; gayrı siz seçin başı’boşluk mu, gönlü’doluluk mu buyur etmeli şu üç günlük misafirlikte...

Sevgiyle... aşkla...

Başa Dön