Soytarı Değilim; Bir Palyaçoyum Belki Farkım Bu

Soytarı değilim; bir palyaçoyum belki farkım bu. Sıradan insanların mahalle ağızlarında bir dedikoduyum. Çoluk çocuğun topu, büyüklerin şutuyum. Acıların tuzu biberi hayat mutfağının ocağında kaynayan bir ceylan yüreğiyim. Sevgilerim çimen yeşili; korkularım aslan dişi beyazı. Kan kızılıyım. Bir hırdavat dükkanında baltaların ve kazmaların arasında unutulmuş ve her gün kendi yüreğine saplanan bir çiviyim.

yazı resim

Soytarı değilim; bir palyaçoyum belki farkım bu. Sıradan insanların mahalle ağızlarında bir dedikoduyum. Çoluk çocuğun topu, büyüklerin şutuyum. Acıların tuzu biberi hayat mutfağının ocağında kaynayan bir ceylan yüreğiyim. Sevgilerim çimen yeşili; korkularım aslan dişi beyazı. Kan kızılıyım. Bir hırdavat dükkanında baltaların ve kazmaların arasında unutulmuş ve her gün kendi yüreğine saplanan bir çiviyim. Bir lastikli donum belden aşağı esprilerin olduğu yerde. Tüm temiz kumaşlar kirli paralarla alınır. Ve ben satılmış gururların, vicdan hesaplarında sıfırım. Kirim lekeli vicdanların içinde. Temiz bir yürekle sevilmeyenim. Bir temiz çarşaf gibiyim, tacizin ve tecavüzün yatağında. Sabaha kadar adaletin kine ve nefrete gebe bırakıldığıyım. İnsanların kuyruklu yalanlarla hayvanlaştığı yerdeyim. Bir cami girişinin vestiyerinde, çalınan bir ayakkabıyım. Sıradanım. Markam ve etiketim ayaklar altında. Ayak parmakları gibi kıstırılanım. Yolum uzun ve ben küçük ayak parmağı gibi sızlamaktayım.
Kıpkırmızı elma kabuğuyum soyulup atılan. Batan güneşin geride bıraktığı mor renkli bir duyguyum. Şiirim bir delikanlığının halay çeken ritminde. Bir titremeyim, bir sarsılmayım düğün gecelerinin heyecanında.
Sabahın ilk ışıklarıyla yenilen horoz şekeriyim, bir çitin üzerine çıkıp hiç ötmesini bilmeyenim. Tadın dile vurmuşluğunda, sözcük olarak yürekleri besleyenim. Karanlığın en zifiri olanında, katran karası kömür gözlerde, grizu patlamasıyım. Bir maden işçisi gibi hayatın derinliğinde toz içindeyim.
Havanın açık olduğu gecelerde, çırılçıplak gökyüzünde, yıldızların meme ucu gibi sarktığı saatlerde, bir üvey evlat gibi gecenin koynunda uyumaktayım. Gözyaşlarım ay ışığı gibi düşerken ıslak kaldırımlara, korkularımın çarşaf dağınıklığında, örtüsüz bir yürekle duygularımın donduğu yerdeyim. Aslında sıradan biriyim. Herkesin bir lüks araba gibi dolaştığı hayat yolunda ben seyyar satıcının balık arabasında deniz suyunun ölümcül kokusunda dudaklarıma su serpmekteyim. Bir balığın pullarıyla denize duygusal mektuplar göndermekteyim.

Yorumlar

Başa Dön