Difenbahya saksısının ardında kalan tülün kenarını hafifçe sola çekip takribî seksen yağmur yemiş, şimdi biraz da gölgeliği andıran camın ardından gökyüzüne doğru baktı Ekrem Bey. İyi dedi, yağmaz herhalde. Yağmur damlalarını düşündü, kuruyup kalmışlar. Camın üzerinde farklı zamanlarda kuruyup kalan, zamanın tanıkları ve kanıtları gibiydi üst üste binmiş tozlu damlalar. Bir tozlara, bir camın ardına, bir camdaki yansımasına, belki de birde üçüne baktı. Şadiye Hanımı bir çağırmalı dedi. Temizliğini, yemeğini, ütüsünü kendi yapardı yapmasına da cam silmeyi beceremiyordu. Evet, çıkmadan arayayım da bu hafta bir gün gelsin, yoksa yakında akşamı sabahı ayıramayacağız, değil mi hanımefendi? dedi patisinin biri limonküfü minderin üzerinde, kendi yerde uyuyan Zarifeye. Adını duyunca başını doğrulttu yaşlı kedi. Ekrem Bey de onaylanmış saydı kendini.
Giyinmek için odasına yürürken telefona baktı, çalmadığından emin olmak istercesine. Görülebilecek bir şey olsa da o gözlerle biraz zor görürdü zaten ya Başını kaldırıp, salonda kendine tozlardan ikinci bir çerçeve yapmış emektar saatle kolundakini karşılaştırdı. İkisinde de akrep yelkovan aynı yerdeydi. Telefon, yine de çalmamıştı.
Takım elbisesini giydi, kravatını düzeltirken bu kez de aynanın tozuna takıldı. Tozlar içinde Ekrem Bey. Sol elinin gerisiyle sağ, sağının tersiyle sol omzunu silkeledi. Aynanın ardında yine toz içinde Ekrem Bey. Yılların tozunu tüm ağırlığıyla yüzünün her çizgisinin içinde hissetti, yoruldu. Ne kadar da silse tozu kalkmıyordu artık bu aynanın, sırrı mı bozulmuştu ne? Çerçevesiyle aynanın arasına sıkıştırdığı fotoğrafa ilişti gözü. Zeynepimin ilk fotoğrafı dedi. Süheyla Hanımın kucağında. Tahtakurularının güzelim mobilyalara yaptığını zaman da fotoğraflara yapıyordu sanki. Her gün daha da sararıyor, ufalıyordu. Adeta kağıtkurusu diye bir böcek varmış da gece gündüz o fotoğrafı kemiriyormuş doymak bilmeden Sol bileğini burnuna dayayıp saatine baktı. Kör olasıcalar deyip bir karış öteden yine baktı. Pes edip gözlüğünü taktı. Duvardaki de aynıydı. Yine sehpanın üzerinde çalmadıkça soğuk ve daha ürkütücü görünen telefona baktı. Çalmadıkça büyüyordu. Tüm evi o etrafına yaydığı bekleyiş dalgasıyla ele geçirebilirdi hani. Kablosunu kontrol etti, ahizeyi kaldırıp la sesini aldı, kapattı. Telefon inatla çalmadı.
Nasıl çıkacaktı şimdi. Ya o yokken çalardı da Yok yok. Biraz geç çıksak da olur değil mi Zarife Hanım, gel de sana biraz yemek koyalım madem dedi. Evin içinde oradan oraya dolaşıyordu ama telefon sehpasına görünmez bir sicimle bağlıydı sanki.
Kutusundan kaba dökülen bisküvilerin tıkırtısını duyan Zarife altından sıcak su borularının geçtiği parkesinden kalkıp sallana sallana geldi Ekrem Beyin yanına. Merak etme canım, elbet bir işi çıkmıştır, yoksa ablan bilmez olur mu hiç beklediğimizi. Difenbahyanın arkasındaki tülü tekrar çekti. Yağmasa bari dedi. Sol koluna, duvara, gittikçe büyüyen telefona, ardından Zarifeye baktı.
Çalan kapı ziliyle ikisi de irkildi. Hayırdır inşallah, dur sen, ben bakarım dedi kapıya ilerlerken. Karşısında gözlerinin altı mosmor, genzi, burnu akmamış gözyaşlarından tıkanmış bir adam.
Hazır mısın baba?
Amaan! Hoş geldin oğlum! Beklemiyordum sizi, Zeynep nerde? Aşağıda mı? Bugün aramadı hayırlar olsun inşallah diyordum, sürpriz mi yapacaktınız. Kocamış, yaşlı adama yapılır mı canım, evhamımdan dört dönüyorum sabah beri, al Zarifeye sor, küçümencik de diken diken
Girsene içeri oğlum, arabasını mı park ediyor, Zeynep nerde? Ben de Zarifeye diyordum, ablan bilir bekleyeceğimizi, arar, aramaz olur mu hiç diyordum
Adam tutamadı kendini, önce avucuna aldı mis kokulu buruşmuş ellerini, sımsıkı, öptü, başını kaldırıp dimdik gözlerinin içine baktı. Durmuyordu Ekrem Bey. Sımsıkı sarıldı, yaşlı adamın kaburgaları kollarının altında sarsılıyor, kafesin içinde yüreği titriyordu, ürpertiyordu insanı. Ama susmuyordu.
Ben de dışarı çıkacaktım. Arayacak diye bekledim bekledim, çıkamadım. Ah bilseydim böyle çat kapı geleceğinizi. Neyse ki çıkmamış beklemişim. Aklım da kalırdı zaten. Çıkmazdım belki de
Koluna girdi Ekrem Beyin. Kapıyı çekip merdivenleri birlikte indiler. Dışarıda Zeynepi göremeyince. Sustu.
Sessizce arabaya binerken yağmur başladı. Tozlar içinde Ekrem Bey, yıkanıyor bugün işte diye geçirdi. Penceredeki yağmur lekeleri düştü aklına. Hah dedi kendi kendine, bu yağmur bir yağar ki şimdi, bütün pislikleri temizler de kendi lekesini bırakır. Az yağarsa da yeni bir kat olur kururdu eskilerin üzerine. Şadiye Hanımı çağırmalı.
Elli yıllık apartmanı arkalarında ufacık kalırken, telefon dedi. Telefon büyüyordu, ev kadar olmuş Zarifeyi köşeye kıstırmış, kaçamadıysa öldürmüştü belki de. Apartman çatlamış, paramparça olmuş. Uzaklaşırken, ardında, enkazın içinde yükselen koskocaman bir telefon kalmıştı Ekrem Beyin .