Ne güzel acıtmıştı beni bu şehir. Tüm erdemlerimi sınamış, mutluluğa varacağım sanarak ruhumun tüm çıplaklığıyla yürürken dikenler batırmıştı. Elbet olmuşlardı, ama şimdi mutluluklarımı hatırlamıyorum, neyse ki yol üstünde açtığı yaralar kabuklarıyla hala üzerimde. Geçmişe döndürüp orayı aydınlatacak mihenk taşları o güzel yaralar.
Bana bıraktığı her ize bir karşılık da ben verdim. Kanatmanın verdiği doygunluğu ilk bu şehirde tattım. Bana verdiği karanlık kadar derin yeni karanlıklar kattım gözlerine. Ararsa üzerinde izlerimi görebilir incelikli gözler. Hovarda bir sevgiliydi, başka başka izler de vardı üzerinde, gözlerinde başkalarının karanlıkları da vardı. Gördükçe kıskançlığımın köpük köpük kabardığı oldu. Lakin kendi karanlık meşguliyetlerinin derinliklerinde, duymadı sesimi. Açıklarda gemileri korkuyla titreten dalgalar kıyıda bir felaketi yaşatmadı, dingin kımıldanmalara karıştı.
Karış karış dolaştım bu şehrin ruhunu. Dehlizlerine kapıldığımda kendimi unuttum, çatlakların içine daldım merakla, karanlıklarında korkumu gördüm. Korkularımı da sevdim bu şehirde. Korkuyla çarpan yüreğin kendinden geçmiş sevinci. Hiç korkmamış bir yürek, karnında hapsettiği öz suyunu dondurmaz mıydı? Durunca kaskatı kesilmez mi o damarlarında hoyratça dolaşırken şehvetiyle göz alıcı kırmızı?
Sevdiğim de oldu bu şehri, başlardaydı, daha tanımazken hiç onu, saf bir sevgi. Saf sevginin toyluğunu gördüm ben bu şehirde, güçsüzdü, rüzgara kapılmış şaşkın yaprak gibi. Güzel denebilir bu yaprak için ama şehir onu kurutup ayaklarımın altına serdiğinde kuşkusuz daha güzel parçalarken işittiğim hışırtılar. Dinlerseniz, çok şey anlatır. Saf sevginin, saf mutluluğun imkansızlığını fısıldar.
İşin aslı, karanlık, soğuk yalnızlığında gezinirken ben, hiçliğimi sevdim bu şehirde...
Terk edeceğim bu şehri, şüphesiz. Bana hiç dokunmamış başka şehirlerde dolaşacağım. Toy bir çocuk var sayacaklar beni ve kendi dizgelerini takiple, ilkin saf sevgimi bekleyen o şehirleri gafil avlayacağım. Ben dokunacağım bu kez onlardan önce - eğer tenezzül edersem- ve gücüm, hoyratlığım, acımasızlığım karşısında hayran kalacak belki aşık olacaklar bana. Hep içimde olduğundan pek de arkada kalmış olamayacaksa da ben yine sadece, bana en çok dokunan arkada bıraktığım şehri seveceğim. Hasretle dolacağım. Sakın sanılmasın ki yılgınlığımdan, hayır, yalnızca, özlemek için terk edeceğim bu şehri.
Sonra... Sonra ya o geceleri uykularımı çalan, ılık ılık durmadan kanayan, sızıyan yarayla sonradan sona kadar kendimi duyumsayacak ya da bıraktığım yerde bulabilirsem şayet koşarak, hatta uçarak ona döneceğim. Yeniden yaralar açsın, yeniden kanatsın, kabuklarımı tatlı acısıyla kaldırsın diye...