Türkülere Tutunmak…

türkülere tutundunuz mu....

yazı resim

Hayat anlamsızlaşıyordu günden güne. Aydınlıklar yavaş yavaş uzaklaşırken son umut ışığını da söndürmek üzereydi. Anlamsız geliyordu aldığı nefes yaşadığı hayat yada yaşama dair ne varsa. Sıska bir tebessüm savurdu hayata ama artık o tebessüm bile yaşadığını anlatmıyordu ona. Hayat karşısında yok oluyordu. Gözlerini kaçırdı insanlardan ve öylece yavaş yavaş daldı uzaklara. Martılara fısıldadığı ve martılara emanet ettiği sevdası düştü aklına. Yüreği kanamaya başladı aldığı her nefes bedenine bir bıçak daha saplıyor ve derin yaralar açıyordu yüreğinde. Baka kaldı öylece uzaklara çevresindeki akan yaşama aldırmadan ve sessizce fısıldadı bir ismi ve kapadı gözlerini yaşanan güzellikleri yaşamak adına ve acı bir gülümseme oluştu yüzünde.. Gözlerine hükmedemedi ve yanakları ıslandı yavaşça. Boğazı düğümlendi o keskin küfürlerini savuramadı hayata. Öylece dura kaldı beynindeki onu kahreden soruların girdabında. Sigarasına sarıldı ve derin bir nefes çekti onu boğan öksürüğe aldırmadan. Öylece suskun öylece benliğinden uzak ve bambaşka biri olarak.

Suskunluklar içinde düşünüyordu geçmişi daha dün gibiydi. Bir demir kapının onu esir aldığı ve gökyüzünü on altı metre kareden izlediği günlerde yüzündeki keskin gülümsemeyi hatırladı buruk bir tebessüm ile. Voltalarda yüreğine ilişmiş bir sevdanın onu o demir parmaklıklar arkasında bile ne denli özgür kıldığını düşündü. Beton zemin üzerinde sevdasına sarılarak uyuduğu 3 gece düştü aklına. Yüzündeki o inanç dolu gülümsemeyi ne olursa olsun çalamamıştı hayat. Ama şimdi ne demir parmaklıklar nede onu esir alan demir kapı vardı. Özgürdü ve bu özgürlükte zincirlenmiş ve prangaya vurulmuşçasına tutsaktı yüreği. Oysa bir martı gibi özgürce mavi bir denizin enginine baka baka nefes alıyordu özgürlüğü umudu inancı çekiyordu nefesine. Şimdi ise nefes bile alamıyordu. O masmavi güzellikler karanlık bir geceyi andırıyordu. Güneş artık doğmayacak kadar uzaklaşmıştı hayatından ve yıldızlara küsmüştü yüreği. Oysa yıldızların bir başka önemi vardı hayatında, karanlık gecelerde onlarla fısıldaşır yarınlara dair tüm inançlarını ve umutlarını onlarla paylaşır ve tıpkı bir çocuğun masumluğunda uykuya dalardı.

Sevdasına sarılarak uyurdu, sıkı sıkı sarılırdı yüreğine. Yüzündeki mutluluk ve masumluk görülmeye değerdi. Şimdi ise uyumayı özler olmuştu. Sabah doğan güneşi karşılıyordu kan çanağına dönmüş gözleri ile. Kendini sorguluyordu usanmak bilmeden, kendini infaz ediyordu. Yüreğinin acısına aldırmadan benliğini sorguluyordu. Ve kendinden nefret ediyordu her sorgu sonrasında. Tüm olayların nedenini yüklüyordu yüreğine, yüreğindeki değere leke bulaştırmadan. Ve çektiği acıların gölgesinde yaşıyordu yaşamını. Uzaklarda bir yerlerde atılan umursamaz kahkahaların altında eziliyordu beklide. Beklide çoktan silinmişti beyinden yürekten. Belki hiç yaşanmamış olarak kabul ediliyordu. Umutlarının altında kalmıştı ve inançlarının yıkıntıları arasında nefes almaya çalışıyordu.

Bir türkü dolandı diline. Acıyan yüreğinin kanayan yaralarına tuz basmak adına. Acılarına aldırmadan mırıldandı o türküyü. Ve her nağmesiyle acıdı bedeni ve her nağmesiyle yaklaştı ölüm ona ve kala kaldı karanlıkların ortasında….

"Geçmedi yare sözümüz
Yollarda kaldı gözümüz
Yere sürüldü yüzümüz
Böyleymiş karayazımız.

Çiçekler açılmaz oldu
Pınarlar içilmez oldu
Yar bize gülmez oldu
Böyleymiş kara yazımız.

Yalnız ona yar demiştik
Onda bir şey var demiştik
O bizi anlar demiştik
Böyleymiş kara yazımız.

Hey gönül gene bu gece
Kederim geceden yüce
Gel susalım beraberce
Böyleymiş kara yazımız"

Ve yine türkülere sığındı yaşadığına yaşattıklarına ve yaşamışlığına aldırmadan. Ve yine türkülere tutundu yüreğinin acısına aldırmadan. Türkülerdi onu insan yapan ve türkülerdi onu bu sistemin kirinden arındıran. Kimi melodisinde ölüp kimi melodisinde yeniden doğan acılarıyla ve yaşadıklarıyla onu yüzleştiren. Zaman durmuştu sanki kulağına tutulan her melodi onu başka zamanlara savuruyordu. Ama o tutunuyordu türkülere yüreğinin kanını silerek o kanlı elleriyle. Ve ıslak yanaklarına aldırmadan titredi dudakları " Türküler, türkülerdir insanı insan yapan ve türkülerdir dünden bugüne yarınları aydınlatan." Sarıldı bir türküye daha ve göz yaşlarını sildi her melodi ve çınladı kulakları uzaklardaki martılar öylece havada asılı kaldılar. Bir emanete sahip olamamanın ezikliği ile ve martılara seslendi uzaklardan siz kanat çırpın enginliğe siz kanat çırpın sevdalara ve siz umut olun insanlara.. Benim ne maviyle ne umutla nede inançla var olan bir nefesim yok artık. Ben türkülerin gölgesinde sesleniyorum hayata türküler kadar özgür, türküler kadar hırçın ve türküler kadar uçsuz bucaksız benim ömrüm…

www.hamzaekiz.com

Yorumlar

Başa Dön