Dışarıda yağan yağmura küs yüreğim. Gözlerimdeki umut sel olup yıkıyor yanaklarımı. Dilime dolanmış hüznün en can yakan türküsü: hasret denizinde tusunamiye dönmüş bir özlem dalgasıyım. Ve son nakaratını söylüyorum belki de yaşanmışlıkların. Kalemim küs artık bana. Karanlık gecelerde derin bir sessizlik çınlatıyor kulaklarımı. Mırıldandığım türküler ortak yalnızlığıma. Bedenim yorgun ve yarını yaşamak istemiyorcasına yılgın. Belki sade bir tükeniş benimkisi yada tüm hücrelerimin can çekişe çekişe yaşadığı bir yok oluş. Neden var olduğumu düşünüyorum nefes nefes çektiğim sigaramın zehrinde. Nefessiz kalıyorum bugün yaşamak ağır geliyor ve bir göçük altında sanki bedenim. Sonunu bildiğim romanları okuyorum. Ve o romanlardaki en adi hırsızı oynuyorum gerçek hayatta. Mutluluklarını çalıyorum insanların. Hep derim ya lanet olası bir lağım faresi gibi veba mikrobu taşıyorum girdiğim hayatlara. Neden bu kahrolası nefesi alıp veriyorum ben hala. Neden çalmıyor kapımı o en emekçi melek olan Azrail yoldaş? Hala zehirleyeceğim kaç hayat var yarınlarda? Görevimi tamamlayamadım m ben daha. Neden kaderimi yazarken iki kadeh içmedi bu melekler bu tanrı? Boşuna mı yarattı cennetteki Kevser ırmağını? Aldığım nefese küsüm bugün. ve kanıyor yüreğim sonunu bildiğim bir romanı yaşarken.
Lise yıllarında yatağımın baş ucunda asılı bir duvar yazısı düşüyor aklıma. Kelimesi kelimesine yaşadığım bir yazı diyorum kendime yılların acımasızlığıyla. Ve o acımasız yıllar yine göz kırpıyor bana. Yaşadığım hayat mutluluğu armağan etmiyor bana. Yüzümde yaşadığım hayata dair öfke ve kendimden nefret ettiğimin kalıntısı çizgilerle nefes alıp vermekten bıktım artık. Tükendim, yoruldum ve bir nefeslikte dahi olsa mola istiyorum artık yada bu yorgunluğun tüm kalıntılarını benden alacak bir son nefes. Bir insan yaşamak isterken çocukça ölüme sevdalanır mı? Sevdalanıyormuş meğer. Dedim ya ayıkken yazmış benim kader defterimi melekler. "Yalniz geldiğim dünyada Nasıl yaşadımsa bir başıma Gün gelip ölünce Ölüme de alışırım" diyordu Aziz Nesin. Haklıymış meğerse üniversitedeki evimde duvarda asılı duran bu yazıyı yıllar sonra tüm hücrelerimde hissedeceğimi hiç düşünmemiştim oysa. Haklıymış meğer, yapa yalnızmışım bu dünyada ve bu yalnızlık bir kaderse yada yaşanılası bir olguysa yaşamaktan öte bir şansı olmuyor insanın. Ne kadar güzel kandırıyoruz kendimizi oysa, İnanmak istediklerimize ne kadar çabuk inanıyor nasılda peşinden koşuyoruz tüm yüreğimizle. Bir anda kapanıyor gözlerimiz sadece ağızdan çıkan sözcükler bize söylenenleri düşünüp ona göre yaşamaya başlıyoruz. En güzel yalanı söylermiş oysa insan kendine otuzunda bunu öğreniyorum. Yirmi sekizim de kimseye güvenilmeyeceğini öğrendiğim ve yirmi dokuzumda tekrar unuttuğum gibi. Ve hayatın bana unutturmadığı göz yaşları nasıl 30 yıl önce aktıysa derinden şimdide öyle akıyor. Tükendim artık. Gerçekten tükendim. Yoruldum. Ben yokum yarın,yarından sonra yada ondan sonra. Ve hep ve her zaman. hissediyorum bu günlerde Azrail yoldaş çevremde pusu kurmuş beni bekliyor. Kim bilir belki üç dakika sonra gerçekleşecek büyük hesaplaşma. Ama ne olursa olsun yüzümde bir tebessümle merhaba diyeceğim karanlığın ordularına. Bu lanet olası bedende sevmekten vazgeçmeyen bir yürek taşımanın ve tüm dünyayı aynı değerde sevmenin onuruyla yumacağım gözlerimi. Kimileri puşt diyecekler arkamdan, kimileri mendebur, bir başkası pezevenk diyecek olmadık yerlerini kaşıyarak, bir diğeri hırsız yapacak bir başkası yalancı üçkâğıtçı bir diğeri daha ne kılıflara sokacak kim bilir. Kim ne kalıba sokarsa soksun diyorum kendimce ben beni biliyorum ya.
Bazen yetmiyor işte insanın kendini bilmesi. Anlatması da gerekiyor kimi zaman. Ama bu güne kadar hiç b şıkkını seçmedim ben. Nasıl bakmak isterlerse öyle baktılar bana. Ve ben hiç gocunmadım bundan. Acımadı da öle yüreğim zaten kırık dökük parçalar arasında bu denli yaşadığı kırgınlıklardan sonra ortada elle tutulacak bir yürekte kalmamış bende. sistem bu karşısında dim dik durmaya çalıştığım sistem yenmişti her defasında beni. Alt etmişti. Kaybolmuş bir kentin eskicisi olamamıştım. Kendi duygularımın yoğunluğunda düşüncelerini boğan bir katilden öte değildim. Yüzümdeki kahkaha belki de sonunu bildiğim bir yaşanmışlığın bende kalan en acı göstergesiydi. Ve kazanan yine zaman olmuştu. Ve kazanan yine lanet olası sistem. Düşünüyorum oysa şimdi. Yanlış olan ben miyim diye? Evet yanlış olan benim. Bu sistemin içinde bu sisteme inat bir sevda yaşamak istemem tek suçum. Hayatımın merkezine sevdamı koymam belki de. Aldığım nefesten önce sevdiğimin aldığı nefesi düşünmem.. bencil olamamam, kendimi her şeyin herkesin üstünde görememem benim en büyük hatam. Acıyor yüreğim. Son kalan inançların yağmur taneleri üzerine yapışıp toprağa karışmasını izliyorum. Sevdaya dair ne varsa yüreğimde hepsi toprak oluyor artık. Acılar biriktiriyorum kader defterimin arasında ve acılarımla sırat köprüsünün yanın bir köprü daha inşa etmek için planlar yapıyorum. Savruk kalıyor kelimeler bölük pörçük konuşup bölük pörçük yazıyorum belki de. Ama hayatımı yazıyorum işte. Sonunu bildiğim bir romanı okuyorum. Sonunda yine göz yaşı sonunda yine kaybolan umutlar. İnandığım tüm değerlerin, var oluşumun nasıl bir anda ters yüz olduğunu izliyorum. Bir kez daha dizlerimin tozunu silkerek çıktığım hayatın arenasında yine dizlerimin üzerine çöküyorum. Acımıyor artık yüreğim ,el birliği ile acıtacak bir yürek bırakmayanlara şükranımı sunuyorum.
Bir kez daha ölümle kucaklaşıyor bedenim, bir kez daha ruhumu teslim allıyor Azrail. Ve bir kez daha bu dünyanın anasını avradını bir büyük rakı parasına satıp çilingir sofrasını kuruyorum. Bir kez daha okudum aynı romanı belki sonunda bir değişiklik vardır diye. Ama bu romanın sonu aynı. Çünkü bu romandaki asıl karakter o tüm kağıtlarını açık oynayan ve sistemin kirli çarkından uzak bir yürekle kendini ortaya koyan mendeburun teki..ne yapalım hayat diyoruz ve bu sistemin içinde savrulan hayata inadına bir kahkaha daha yolluyoruz yüreğimiz kan ağlasa da.. dizlerimizin kanını ve tozunu silip tekrar kalkmak için direniyoruz hayata.
www.hamzaekiz.com