Sıcak... Çok sıcak ! Haziran ki; alışkın değilim bu ayda, böylesi sıcağa. Çünkü Haziran, tatlı bir geçiş ayı. Baharın, bir meltem yumuşaklığında yaza geçişi... Öyle olmasına öyle ama bu yıl; bir meltem yumuşaklığında geçmedik bahardan yaza da, yazın ortasında bulduk birdenbire kendimizi. Hem öyleki; sersemletici bir sıcaklığın içinde... Ve zamansız bu kadar ısıttığına göre; anlaşılan, şu meşhur "Küresel Isınma" dan Haziranda almış payını. Hakikaten mevsimler ve aylar; bedensel ve ruhsal olarak ne kadar da çok etkiliyor insanı.
Yaşamın şu hızlı devinimi içinde farkedemesekte; aslında o kadar çok önemli ki geçişler bizim için. Tıpkı bir dolgu malzemesi gibi, o olmadan; 1 in üzerine 2 yi oturtmak bir hayli zor oluyor çünkü. Kısa veya uzun, küçük veya büyük... derecesi ne olursa olsun, bir geçiş yaşamadıkça; 1 den 2 ye çıkmak veya 1 den 0 a düşmek başını döndürüyor insanın. Sadece insanda mı, doğadada bu böyle. Hem doğada, daha da belirgin; yaşanmayan geçişlerin tahribatı. Vaktinden önce açan çiçekleri nasıl mahvediyorsa vaktinden sonra yağan karı... Öyle de; geçişler yaşanmadan, hazmedilmiyor hiç bir şey kolay kolay.
Geçişler adeta, zaman ve mekana yerleştirilmiş birer sır gibiler. Gözle görülemeyen, elle tutulamayan ama varlığı kuvvetle hissedilebilen bir büyü misali, geçişler. Ve geçişler; sır oldukları kadar ayan, büyüleyicilikleri kadar da gerçekler aynı zamanda. Ve tıpkı; tırnağın, saçın, boyun uzaması, bir yaranın iyileşmesi gibi sırlı ve büyülü... An be an izleyemesekte tırnağın, saçın, boyun uzaması, yaranın iyileşmesi kadar ayan ve gerçek. Gözlemlenemeyecek kadar nicel, göz ardı edilemeyecek kadar da nitel bir gereklilik.
Şöyle bir kenara çekilmek lazım belki, geçişleri daha iyi görebilmek için. Ya da belki kısa bir mola vermek lazım yaşama, geçişlerin önemini daha iyi kavrayabilmek için. Geçişler; bir uyum programı aslında. Bulunulan seviyeyi, bir üste çıkarmaya veya bir alta indirmeye uyumlu hale getiren bir pogram. Uyum göstermenin ya da uyum sağlamanın özünde ise bir sindirim işlemi var. Geçişler de bu sindirim sisteminin vazgeçilmez dişleri olmalı o zaman. Evet evet , her geçiş bir diş olmalı !Tıpkı çok acıktığımızda hazımsızlığa uğramamak için ; dişlerimizle lokmaları tek tek çiğneyerek, açlıktan tokluğa ulaşmamız gibi. Ya da çok susadığımızda suyu birden diklemek yerine, yudum yudum içerek susuzluğa kanmamız gibi... Öyle de sırasıyla yaşamalı her şeyi. Yaşanılan her neyse; uzun veye kısa , küçük veya büyük ama mutlak bir geçişle, onu sindirmeli iyice. Sindirebilmeliyiz ki bir sonra yaşanacak olana uyumla geçebilelim. Varlıktan yokluğa, umutları yeise düşürmeden geçebilmek misali... Ya da yokluktan varlığa, başı dönmeden ve şımarmadan geçmek misali. Ve böylece yaşamın hızını yada durağanlığını bu mutlak geçişlerle uyumlu hale getirebilir insan. İşte bu uyum olmalı geçişleri bu kadar vazgeçilmez kılan. Ya da kısacası, geçişler; yaratılış gereği, yaratılana yerleştirilen bir uyum programı.