Hayatı Sindirmek
"...Mantıktan çok duygularınızla hareket etmeyi tercih eden bir yapınız varsa, bu; dünyadan daha fazla zevk aldığınız kadar, daha fazla acı da çekeceğiniz anlamına geliyor...."
"...Mantıktan çok duygularınızla hareket etmeyi tercih eden bir yapınız varsa, bu; dünyadan daha fazla zevk aldığınız kadar, daha fazla acı da çekeceğiniz anlamına geliyor...."
adölesan çağında çazılmış bir yazı... sanırım 'tipik' oçağı yansıtıyor :)
dostluk üzerine bir çift laf
...Adam, her bir filmin özetini dikkatle okuyarak saatlerce bakındı. Nerede olduğunu ve yaptığının garip karşılanacağını önemsemiyor gibi, hayatının en önemli kararını verecekmişçesine tüm filmleri tarıyordu....
Sabaha karşı, korkunç bir susuzluk hissiyle sıcak yatağından kalktı. Sabah namazının ardından, sela veriliyordu. Sabahın o ilk saatlerinde, müezzinin sesini gayet net olarak duyabiliyordu. "Çeşme sokakta oturan Ali oğlu Ahmet Nasır'ın öldüğü" ilan ediliy
Kusurlarımızı da kabullenebildiğimizde...daha doğrusu kusur diye birşey olmadığını sadece stratejiler ve alınması gereken dersler olduğunu görebildiğimizde ....işte belki de o zaman yaşamın ne olduğunu daha iyi anlayacağız
Aramızdaki mesafeyi, büyüsüne kapılmış halde ağır ağır katederken nasıl oldu bilmiyorum ama onu ruhumda hissettim. Tüm duygularını yaşadım. Anılarını seyrettim. Üzüntüsünü, sevincini, umudunu ve umutsuzluğunu, görevini ve yapılması gerekenleri he
'Hayatımda öyle birşey olsun ki herşeye bakışımı değiştirsin ve beni birden olgunlaştırsın' dediğiniz oldu mu hiç...
Hepimizin idealize ettiğimiz kimseler vardır...onları idealize ederken insani yönlerini görmezden geliriz başka bir deyişle kendimize göre 'olması gereken standartlar'ımıza uymalarını bekleriz...
.....Ergun ailesinin salonlarındaki çerçevenin içinde geçirdiği tüm süre boyunca, el ayak çekildikten sonra, bunun neden başına geldiğini düşündü durdu.....
Olmak istediği kendisi ile yaşadığı kendisi arasındaki farkı artık taşıyamayan Samim...
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
ATAOL BEHRAMOGLU
İlkokul yıllarımda ‘okumak’tan hoşlanmazdım. Fakat anne öğretmen, baba doktor kültürlü bir ailenin en küçük çocuğuydum ve ağabeylerim dahil evin içinde ellerinde okunacak bir şey olmadan odadan odaya geçmezlerdi. Eh...böyle bir ortamda da okumayı değilse bile kitapları sevmemek mümkün değil. Her doğum günümde, okumayacağımı bile bile, büyük bir ciddiyet ve hevesle, benim için kitapçıdan kitap seçerdik...Okumayı değil ama kitapları çok severdim.
Ortaokul yıllarımda ise ne olduysa kendimi çocuklar için sadeleştirilmiş ‘Dünya Klasikleri’ni okurken buldum. O zamandan sonra da harfler en büyük dostum oldu. Farklı bir çocuktum çünkü midem bulanana kadar kitap okuyordum. Annem okuduklarımı, ya da okuduklarımın bendeki yansımalarını dakikalarca benimle konuşurdu... Hayal dünyam, ifade gücüm, iç görüm ve gözlem yeteneğim yaşıtlarıma göre hızla , hatta yaşamımın diğer yıllarında kendimin bile başa çıkamayıp, zorlanacağım boyutlarda artıyordu. Bir yandan irdeleyici, araştırıcı, sorgulayıcı, gözlemleyici bir yapı geliştirirken, diğer yandan da anlaşılmamayı ve yanlızlığı yaşamak her zaman kaçınılmaz mı bilmiyorum...Ama bana olan buydu...Eh...iş bu noktaya gelince insan içindekileri kağıda dökerek ‘hala normal’ kalabiliyor sanırım...
İşte benim yazma merakım böyle başladı...
1970 Denizli doğumluyum. Diş Hekimiyim. Denizli’de serbest Diş Hekimi olarak çalışıyorum. Evliyim. Bir kızımız var.
Denizli
sadelik ve içtenlikle arayış
Dostoyevski,Orhan Pamuk
benzemeye çalışmıyorum ki...
http://www.izedebiyat.com/yazar.asp?id=1296
http://www.izedebiyat.com/yazar.asp?id=657