Bedia Belkıs BALCILAR

Rüzgâr'ın Sesi

"...kalbinden aşağı süzülen, bir su birinkintisinin üzerinden atladı. yoruldu, küçük bir iskemleye oturdu. ondan önce kimse bulamasın beni diye saklandı, yüreğin en muhkem barınağına. eline aldı, küçük bir aynayı.. baktı fidan boyuna. ipek, dediydi bir zamanlar, saçları beline kadar inerken bir güzelin. göğüs kafesi elif mahrecini aşikar etti.

Suyun Ses Hali

Kanepeye uzattılar. Midesi sırtına yapıştığını belirten bir sinyal veriyordu. Kocaman kırmızı bir ışık yanıyordu, gövdesinin tam orta yerinde. Kalbinden geçen trenlerin ışıkları olmalı bu, diye düşündü. Kendisine uzatılan tüm elleri reddediyordu günlerdir. Ne yemek, ne de ilaç Zoraki ve bıktırıcı ritüellerdi sadece. Mutlaka bir plan yatıyordu ardında, tüm

Krizantem, Üç Oda, Gökyüzü Vesaire

Cam kırıklarıyla doluydu her yer... Tiz bir çığlık ile cam kırılma sesi, müthiş bir ikili sayılabilirlerdi yerine göre. Kaygı dolu bir çift göz, olan bitene kılıf uydurmaya çalışıyordu. Şok kısa sürmeliydi. Öyle de oldu.
Çıplak ayağını tüylü paspasa değdirmeden, temizlik teçhizatlarının olduğu dolabı açtı ve faraş

Öğrenecek ve Öğretecek Hikâyesi Olanlara

Ali içerideki kanepeye uzanmıştı... Kalbinde değişik bir sızı vardı. İçin için yanıyordu. Kim bilir, Elif şimdi nasıldır ve ne yapıyordur? Tam o sırada kapı yavaşça açıldı. İçeriye usulca birisi girdi. Bu Eliften başkası değildi Ali'nin kalbi hızla çarpmaya başladı. Nasıl oldu da geldin Elif? diyecek oldu, soramadı. Kelimeler

İnsanlığın Makûs Talihi Kaos

Vicdanlar, irtifa kaybederek herhangi bir düzleme zorunu iniş yapmış ve yahut en kötü ihtimalle bulunduğu koordinatta parçalara ayrılmış bir uçağın "kara kutu"su gibi, iç monologlarımızı kaydeden bellek konumundaydı. Ve bu kara kutu okunmadan o uçak hakkında bilgi sahibi olmak hiçte doğru değildi.
İç gözümüze doğrultulmuş bir

Yusuf'u Kuyudan Kim Çıkarır?

Yusuf ki, bakıpta görmediğimiz... Yusuf ki; görüpte, kendi ar gömleğimizi iç fistan diye giydiğimiz için, gözümüzü sızıyla yumduğumuz... Yusuf ki, kuyularda kalabilen, Yusuf ki, kuyuların öz çocuğu... Yusuf ki, kuyulardan çıkmanın yegane vesilesine meftun... Yusuf ki, münacat eden sabr-ı cemil ile... Yusuf ki, su ile yaren... Suya hasret

Show Business\_\_\_\_gösteri Dünyası

Gelecek neslin yegâne unsurları olan çocuklarımızın körpe dimağlarına yerleşen bir medya savaşının içerisindeyiz. “subliminal” bilinçaltı etkileme tekniği ile masum gözüken çizgi filmlerin dahi içerisinde barınan ve sistemli bir çalışmayla yerleştirilmiş nahoş karelerin varlığı ispatlanmıştır. “subliminal” tekniği özellikle reklam sektöründe çok sık kullanılan bir gizli silahtır. Hakeza beyaz perdenin

Erzurumlu Kara Fatma

Kara Fatma bir sonraki tebdil-i kıyafet ile çarşıya indiğinde, maalesef hain gözlü iki Yunan askeri tarafından takibe alındığını hissetmemişti. Düşman askerleri bu kadının sandıklarından şüphelenmişler nihayetinde Kara Fatma esir edilmişti. Kendisini ucube bir koğuşa sorgulamak için çektiklerinde, Kara Fatma yolun sonu burası olsa bile diline sadakat mührü vurarak

Haylaz Aşk

“Siz bilirsiniz” dedi… Küçük bir “nasılsın, iyi misin?” sözcükleri geçse de aralarında, kızın kalbi imkân vermiyordu ağzından çıkan kelimeleri duymasına. En iyisi ne söylediğimi bilmekle idare etmek dedi içinden. Zira artık sesinden bile emin değildi. Her an ağzından bir cümle kaçırabilirdi… “seni seviyorum ya, görmüyor musun” diyebilirdi. Ya

Gül Aşkım

Nazende baharlar vardı el değmemiş hayal iklimlerinde. Rengârenk arzularıyla her dem boy veren gülşenler ve lâl eden ihtişamıyla besberrak süzülen nehir. Ağlamaklı iken gülmek nasılsa his mısralarında, işte o haldeyim ki ben, bahar gözlerini tarif etmekteyim.
Kırlarda gezinen bir ceylan bakışlı dilşah'ın yoluna, ansızın çıkan bir

Güvercin Kanatlarında

Mühür gözlerimi açtım senin renginle. Ellerin yüreğim kadar sıcaktı ilk ellerimdeyken. Ben o zamanın sularında kaynayıp dökülen bir ırmak kadar masumdum. Adı AŞK oldu, Sevgimi korkusuzca yüreğine saldığımda… Ve deli bir tay gibi sana koştuğumda…

Seni Seviyorum

Aşkını gönlüme bırakıp gittiğinde, gözbebeğindeki siyah esir almıştı beni. Bu yüzdendir kendimi, deniz gözlerinin dalgalarında kaybetmem. Bu yüzdendir körlüğüm. Bu yüzdendir lâl oluşum. Yüreğimden akıp gidenler bir kalemin ucundan süzülüyor şimdi. Sayfalar dertlerimi bağrına çeken, sabır yarenliği sıfatında gönlüme bir bir düşmekte. Sensiz denizler geçiyorum. Mavi, titrek, alev

Yazdıkça Gelir Cümlem

Cümle dolaplarını açtım. Naftalin kokmaktaydı. Düş kırıklarım eski bir Anfora içerisinde köşede duruyordu."Tozlanmış" dedim, içimle dışım arası bir fısıltıyla.Eskiden ayakkabı tamircileri olurdu, sokak aralarında minicik dükkanları. Bizimde komşumuz Feride teyzenin kocası Adem amca, ayakkabı tamir eder dururdu bütün gün.İki oğlu vardı babayiğit..İkisini de okuttu nasır tutan ellerinin, kösele

Oku... İkra

Düşünmek lazım azizim! Ne zaman düşünmeyi unutturdular. Unuttuk. Peşi sıra geldi yılgınlıklar, domino taşı gibi devrildi günbegün, fikrin huzur bulduğu cümleler. Kelimeleri küstürdük, hayatımızı yalnız kendimizden değil, geleceğimizden çaldık. Yavuz hırsız misali. Birşey olmamış gibi gayet rahat(ız)... Batmıyor raptiyeler oturduğumuz yerden. Muzip çocuklarımız yok ki, bize bir sıçramayla

Başa Dön