Kandırıldık...
Ölülerime ağıtlar yakarak geçiyorum hayatın (bildiğimi sandığım, ama aslında bir insan eli kadar yabancı) yollarından…
Ölülerime ağıtlar yakarak geçiyorum hayatın (bildiğimi sandığım, ama aslında bir insan eli kadar yabancı) yollarından…
Çelişkileri ve ayrıntıları topladı Tanri, adına kadın dedi…
‘Anne bak kral çıplak…”
Hala mı çocuk? Halamı sesini katıyorsun yaşama? O halde yolun açık olsun çocuk, yiğitliktir artık payına düşen…
“susalım” diyorum bu defa benim olan sesin, benim olan gerçekliğiyle…
Bazen susmak gerekirmiş…
Sıçra ve bağır, haykır, ses ver… Sıçra ve hayatı çek içine, kötülükleri engelleyemezsin belki ama yalnızlığı sıyırırsın teninden, şarkı söyler, horon teper, halay çekersin kalabalıklar içinde…
sihir, ay tozunda... avuçlayalım.... Avuçlarımızda hissedince o masmavi, parlak kum zerrelerini, sihirli bir değnek hayatlarımıza dokunacak. O zaman bir sürü ‘en’imiz olacak…
Sen ve ben… Asla kutsayamayacağız ne yaşamımızı ne ölümümüzü…
O yüzden haydi devam edelim yaşamaya, yaşamanın oksijen ve karbondioksit boyutunda!
bana ait ne varsa insanlığımın getirdiği, bir gölge oyununa dönüşüyor içimde.
oynuyoruz, hep hiçe doğru... Ezbere biliyorum hepsini. Hepsinde bir parça ben var. Bende hepsinden bir parça var. Ama sıkıldım artık. Mahalle aralarında oyun oynama hakkımı geri istiyorum!
Kaç ‘eksik yan’a, kaç insan düşer? Kaç insana, kaç acı? Kaç acıya, kaç kabulleniş? Aldatan insanlar gördüm, aldatılanlarda…En eski günahımız bu...
Anlaması güç olsa da zeka, bir yüktür bünyeye...
Cümleler kuruyor, ağlıyor, gülüyor, düşünüyor, hissediyoruz… yalnızız ama… sen de benim kadar… iki koca yalnızlıktan, bir bütün paylaşım tamamlanmıyor, biliyoruz.
cümle kuruyorum sadece...
yaşadım, yaşıyorum...
Antalya/Akseki
herşeyden bir parça...
Altay Öktem...