Duran Çetin

Öte Dünya

Abdullah Harmancı’nın öykü kitabı Ertesi Dünya elimde tramvaya biniyorum. Eve en kolay, en kestirme, en kısa sürede ulaşmayı düşündüğümde hep tramvayı kullanırım. Nedense bana hep çabuk ulaşacağımı fısıldayan bir ses tramvay durağını işaret eder.
Akşama yakın bir zaman, hafta sonu; cumartesi çarşı merkezi kum gibi insan

Son

Dağın zirvesindeki köylerinden eşekleri ile yola koyuldular. Ağır aksak ilerlediler. Nihayet gün batmak üzereydi ki misafir olacakları baba dostlarının evine ulaştılar. Utana sıkıla kapıyı çaldılar. Sadece bu gece kalacaklar ve güneş ile birlikte ayrılaca

Küp İçinde Küp

Adam çok önemli bir şey bulduğunu düşünerek özenle taşın etrafını temizledi. Avuçla topraklarını aldı. İçini karma karışık bir mutluluk kapladı. “Buldum herhalde”, dedi.

Çerçi

Çocukluk yılları hayatın en anlamlı en unutulmazları arasındaki yerini her zaman korur. İlk öğrendiklerimiz, yalan yanlış tecrübelerimiz, kendimizi denemelerimiz hep bu yıllardadır. İlk kavgamız, ilk isyanımız, ilk kendimizi ispatlama gayretlerimiz hep

Ocak

Evlerinin önünde kendini oyuna kaptırmışken bir araba kornasıyla irkildi. Olduğu yerden doğruldu. Kapını önünde lüks bir otomobil duruyordu. Nurettin arabadan inenlere ürkek gözlerle baktı bir müddet.

Ay Tutulması

Duramadı; fırının bulunduğu avluya açılan pencereden yine bağırdı:
-Karı! Haydi çabuk ol. Odaya gideceğim.

Tartalım Abi!

Güneşin olanca coşkusunu ortaya koyarak, kendisini cömertçe sergilediği bir gündü. Güneşin alev alev ısısını önüne katıp kovalayan rüzgar, insanların yüzüne hafifçe bir tokat gibi çarpıyordu.

Yağ desen yağ değil

Kısa yoldan köşe dönmenin hayaliyle yaptığı işlerin sayısı çoktu. Yapmadıkları ne kalmıştı ki? İki kardeş her şeyi denemiş ama düşledikleri zenginliğe ulaşamamışlardı. Yaptıkları işten dürüstlük ve doğruluktan eser olmadığının farkındaydılar. Başkalarına

Konya Dönüşü

Sessizlik içinde duraksıyorum. Bir şey arıyorum; bulamıyorum. Yan tarafımdaki oturan amca, nefes almakta zorlanıyor. Motor sesi gibi hırıldıyor boğazı. Bağırıyor; sesi çıkmıyor. Ağzından köpükler akıyor. Çırpındıkça çırpınıyor. Yüzü gözü mosmor ka

İftar

Umut, yaptığı işin şakaya gelir bir tarafının olmadığını, ortamın ciddiyetinden anladı. Tazecik yüzünde hüzün kasırgaları esti. Yaptığının yanlışlığının farkına vardı: utandı. Gözlerini kucağından kaldırmadı. Ezildi; üzüldü. Dudakları titredi. Pişmanlık

Sorgulama

Kaybettiği yolunu saatlerdir arayan birisinin bezginliği yüzünde izler bırakmıştı. Yılgın gözler; boş boş baktı. Masada oturan lisedeki hocasının yanına geldi. Selam verdi ve oturdu.

Bir Garip Yolcu

Recep der, derdimin işte özeti:
Zehirlerde arıyorum lezzeti.
Toprak su vermedi, hava azotu.
Tomurcuğum açamadı o yüzden

Sel

Evin kuzeyinde dalga dalga yükselen dağlar vardı... yemyeşil dağlar... koyu yeşilden maviye açılan kapı... kızıl çam ormanları... Ufukta yeşil dağların bittiği yerden başlayan masmavi gök yüzüne açılan kapı... Dağın kucağında sanki dünya cenneti...

Honça

Mahallenin koyunları sıra ile güdülürdü. Sıra babama geldiğinde, otlatmak için gittiği dağlarda doğan kuzu ile oğlakları eşeğin sırtındaki heybeye koyardı. Eve geldiğinde; heybedeki kuzu ve oğlakları kucağıma alıp doğruca sahiplerine götürürdüm

Komseri yolla

Dikiz aynasından kendisini kontrol etti. Kravatını düzeltti, birkaç derin nefes aldı. Aşağıya indi. Aslında ne yapacağını hiç düşünmedi. “Küçük bir şeydir”, diye aklından geçirdi. Arabanın önüne dolaştı, vurduğu yere baktı: beklediğinden daha

Vuslat

O da ne? Her şey birdenbire değişti. Yine güzellikler yaşandı an be an. Mutluluk çığlıkları kapladı etrafı. Sevinç titreşimleri sarmaladı ulaşılmaz mekanları.

Başa Dön