Ataevler Pazarı
Ve sen dişlerimin arasındaki badem çağlasıydın. Biraz eşki, biraz nisan, biraz yeşil ve uykusundan yeni uyanmış bir yaşam kadar taze. Azıcık avucumda kalsan zedelenecek kadar narindin
Ve sen dişlerimin arasındaki badem çağlasıydın. Biraz eşki, biraz nisan, biraz yeşil ve uykusundan yeni uyanmış bir yaşam kadar taze. Azıcık avucumda kalsan zedelenecek kadar narindin
Taş mı yumuşaktı pamuk mu sert? Domates mi mor, patlıcan mı kırmızı? Et mi kediyi yer, kedi mi eti? İçim dışım çalkantılı bir tekne, dalgaların ucunda. Yıldız kalaşlarına dönüp kusasım var.
Yağmurluğun kapüşonunda ince bir tıpırtı… Çok güzel ama acayip keyifli… Sokağın kenarından caddeye doğru çatılardan inen, yollarda biriken sular ince bir dere olmuş akıyor. Tertemiz, berrak.. Her taraf ıslak çimen kokuyor, ağaç kabuğu gibi başka bir şey daha…
Sonra ansızın bütün saatlerin zembereği boşandı. Akşam freni boşalmış eski bir kamyon gibi çıkıp geldi. Evden beklerler, geç kalmayayım, dedi. Onu durağa götürdüm. Otobüsü hiç gelmesin diye dua ediyordum. Aksine çabucak geldi. İyi akşamlar, yarın görüşürüz, diyebildim. Kalabalık otobüsün içinde bir ara yağmurluğunu görür gibi oldum. Sonra uzak
Bu gün ben okuldan kaçtım. Çok önemli başka nedenlerim vardı. Şimdi burada söylemesem... Olmaz mı diyorsunuz? Şiir yazmam lazımdı. Sizlerde genç oldunuz. Fazla kurcalamayın işte. Baharlı, böcekli, tomurcuklu çiçekli, bulutlu bir şeyler. Sınıfta bir türlü aklımı toparlayamıyorum. Çünkü o var…
İlk defa her şey başka türlü olsun istiyorum. İlk kez bencilliğimiz, aç gözlülüğümüz, kıskançlıklarımız, hırslarımız yani insan zayıflığımız yolumuzu kesmesin istiyorum. “Hiçbir aşk sonsuza kadar sürmez. Her yeni gün sona giden yolu kısaltan yeni bir adımdır. Zaten aşk diye bir şey yoktur. “diyen herkes yanılsın.
Bu hafta sonu beni bu kentten kaçırmak mı istiyorsun? Seni yanlış mı duyuyorum? Böyle bir şey olası mı? Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Garson bana bir bira daha verir misin? Duyduğum gerçekleşmesi hiç mümkün olmayan bir rüya olmalı. Eğer rüyadaysam sakın beni uyandırmayın. Akşam olmuş, güneş batmış,
-Sen bana âşıktın dimi lisedeyken, dedi.
-Bilmem, çok zaman geçti, hatırlamıyorum.
-Bana mektup yazmıştın, İstanbul’a…
-Yazmış mıyım? Niye yapmışım ki öyle bir şey?
-Âşıktın işte o yüzden.
Kani Abi iyi adamdır, hoş adamdır. Azıcık da entel dantel bir adamdır. Çok okur, az yazar… Yazdıklarını durmadan bozar. Yeniden ama yeniden bıkmadan yazar. Sanki bir şeyden anlarmışım gibi yazdıklarını bana okutur. “Bak bakalım nasıl olmuş,” der. Sadece hatır, gönül için okurdum. Oysaki okumak kim, eleştirmek kim, beğenmek
\- Nereye lan dingiller.
\- Eve gidiyoruz oğlum. Sabaha kadar kahvede mi pinekleyeceğiz.
\- Yeme beni şimdi, bi kalem geç bunları...
\- Sana yalın borcum mu var?
\- Tamam, uzun etmeyin, gidin. Kendinize mukayyet olun ama…
edyeyi koşar adım sürüp beni röntgen odasına götürdüler. Görevli dışarı çıkıp giysilerimi çıkarmama istedi. Kıpırdanamadığımı görünce koşarak dışarı çıktı. Haceri çağırıp geldi. O canımı yakmadan fistanımı yukarıya sıyırdı. İç dizliğim ortaya çıkınca ödüm koptu. Ömrüm boyunca bir başkasının önünde soyunmadım ben. Üstelik korkudan biraz altıma da kaçırmıştım. Islaklık
Yaşlı ve fotür şapkalı bir adam kasap dükkânına girdi. O sırada kendisinden önce gelmiş elli yaşlarında bir kadın köftelik kıyma çektiriyordu. Kadına hiç aldırmadan kasaba baktı. Elinde bedeni iyice incelmiş sivri bir bıçakla kırmızı etleri bölen usta Buyur bey amca , dedi. Kemik Var mı? İçinde ilik olan
O yıllarda neredeyse bütün çocuklar yoksuldu. Aramızda varsıllar olmadığından belki bizler deryadaki balık misali yoksul olduğumuzu bilmezdik. Yoksul olmanın en kötü tarafı elbiselerinizin eski ve yamalı olması, sofranızda lezzetli yemeklerin bulunmaması değildir. Yoksulların anne babaları çok sinirli olur. Ve onların çocuklarının payına ekmekten çok dayak düşer.
O gün öğleden sonra tam cinlerim tepeme üşüşmüşken seni aradım. Birisiyle konuşmaya çok ihtiyacım vardı. Büyük bir ihtimalle sen o gün, o saatte elmalar almıştın pazardan. Mavi poşetin içinde kırmızıları cam gibi parlıyordu. Satıcı az önce yanından geçtiğin kadına yalan söylüyordu. Bahçe domatesi bunlar abla. Kestiğim domateslerin içine
\- Güzel abim hadi işine git. Uçağın plakası mı olur? Gövdesinde rakamlar var ama onların çoğu uçarken yerden görünmez. Sen benle kafa bulmuyorsun dimi? Kamera şakası falan olmalı diye kıllanmaya başladım. Etrafa bakındım. Adamın şapkası, yabancılar gibi yanlış tonlama ve yarım sözcüklerle konuşması zaten yetirince ilginçti.
\-
ana yaklaştı ve yanağımdan öptü. Çok tatlısın, kendimi tutamadım ,dedi. Bir şey söylemeye çalıştım ama kelimeleri bir araya getiremedim. Kız suya atlayıp uzaklaştı. Herkese el sallayıp kıyıya doğru yüzmeye başladı. Kıza bak. Göz göre göre boğulacak, bir şey söyleyin, dedim. Boş ver sen onu, evine gidiyor, dediler. Geç
üyük bir keyifle dizin dibini izlerken Kemalettin Abi arkadaşlar merdivenlerden indi. Osman, Nasıl güzel olmuş mu? dedi. Bayıldım, dedim. Avuçla para döktüm ama değdi doğrusu. Gezi teknesi olarak düşündüm bunu. Önümüzdeki haftadan sonra başlıyoruz. Binenler gelip bir daha binecekler, diyordu. Osman konuşurken merdivenlerden çok güzel bir kadın indi.
Peri masalları kılçığı, pulları temizlenmiş balık gibidirler. Ateşte pişse bile is kokmazlar. Öyküler yaşamların içinden geçer. Parmak uçlarına basarak değil, ökçeleriyle kaldırımları sallayarak hem de Onun balıklarının zehirli dikenleri vardır. Çiçeğe kesen baharları apansız aldanıverir.
Öyküler parmaklarını avuç içine yuvarlayıp borazan yaparak çığırtkanlar gibi sokaklara bağırmazlar. "Haydi, yetişin başlıyor." Biz duysak ta duymasak ta, görsek de görmesek de yaşamları ince ince işlemeye devam ederler. Arada bir yaşamın bazı renklerine uzaktan baktığı doğrudur.
Keşke bir sabah uyanır uyanmaz bütün alışkanlıklarımı, tekdüzeliği ve sorumluluklarımı geride bırakıp uzaklara gidebilecek cesareti kendimde bulabilseydim. Neresi olduğu hiç önemli değil. Gücümün yettiği kadarına, bilet param beni ne kadar uzağa götürebilirse oraya gidebilseydim. İçimde hep gitmediğim ve hiç bilmediğim uzak insanları tanıma özlemim kalacak. Ve yeniden başlayabilmenin
Ben yazar falan değilim. Yazma eğilimli biriyim. Durumum henüz tedavi gerektirecek kadar kronik hale gelmedi..
Hala özetlemeye çalışıyorum. Bir gün mutlaka yazacağım.
Sinop
Kendime bakarak insanı anlatmaya çalışıyorum.
Bilmiyorum,
Bilmiyorum