Özgür insan, denizi daima seveceksin. -Baudelaire |
|
||||||||||
|
12 Eylül 1980’e yaklaþýrken Türkiye’nin durumu nasýldý? O günlerin gazete arþivlerine baktýðýmýzda saðdan da solda da günlük 10 ila 15 arasýnda vatandaþýmýz hiç yoktan öldürülüyor ya da devlet suçlu gördüklerini bir saðdan bir soldan asarak hiç acýmadan öldürüyordu. Ýnsanlar günlük ihtiyaçlarýný karþýlamak için sokaða çýkamazdý. Sadece üniversiteler de deðil, liseler bile artýk vuruþma yerlerine dönüþmüþtü.. Töbder’lerle Polder’lerle, eðitim ve güvenlik kadrolarý da ideolojik kavganýn içine girmiþti. Ekonomi de, asayiþ de berbat ötesiydi. Devletin bile giremediði sözde kurtarýlmýþ bölgeler vardý… Peki bu duruma boyalý basýnýn ve siyasî partilerin bakýþý nasýldý? Ýktidar ve ana muhalefet bu konu hakkýnda ne düþünüyordu? Basýn; Ecevit’i “DÝSK’in paraleline tam girmemekle” suçluyordu! Ecevit’in temsil ettiði “Sol umut” azýnlýk hükümeti tecrübesiyle çökmüþtü ve Demirel hükümetinin ekonomiyi biraz toparlamaya çalýþan uygulamalarý (24 Ocak) artýk hiç kimse için hiçbir þey ifade etmiyordu. Anarþi ve terör hem önlenemiyordu, hem de önlenebilme ümidi ve düþüncesi kalmamýþtý. Süleyman Demirel “Ne yapalým, gittiði yere kadar gider” diyordu. Ecevit, Arcayürek’i þaþýrtan bir ifade kullanarak; “Allah’ýn dediði olur” deyip olayý kendince kapatmýþtý. Demirel; “11 Eylül’de var olan terör, 13 Eylül’de nasýl durdu?” sorusuyla bir þeyler anlatmak istemiþti. Burada haklýlýk payý varmýþ gibi görünse de bu sorgulama doðru bir sorgulama biçimi deðildi. Demirel sýkýyönetim komutanlarýna: “Yetki istiyorsanýz, yasa çýkarýp yetki verelim. Araç-gereç lazýmsa, her ihtiyacýnýzý karþýlarýz. Önleyin bu terörü!” diyordu. Peki bu bir siyasetçi için yeterli bir “icra tavrý” mýydý? Dönemin aydýnlarý ise AP iktidarýndan nefret ediyor onlarýn siyasette olmasýna bile tahammül edemiyordu. Bürokrasinin en alttan en üste kadar her türünde ve her kademesinde bir oylama yapýlsa, AP’ye %1-2 civarýnda oy ya çýkar ya çýkmazdý. Aydýnlarýn alternatifi “sol” idi, ama bunun somutu, ne parti olarak, ne de “çözüm düþüncesi ve planý-programý-projesi” olarak vardý. Ülke resmen eli kolu baðlý halde baþýna gelecekleri bekliyordu. Seçim yapýlsa, evet yine AP kazanacaktý ama; böyle bir sonuç olumlu yönde bir deðiþimin rüzgarýnýn esmesine bile yetmeyecekti. Bu durumu dönemin en önemli siyasi ismi Süleyman Demirel de adý gibi biliyordu. Aslýnda Ecevit’le Demirel bir araya gelseler, bugünkü liberalizm heveslerinin yüzde 1’i kadar bir ideolojik yumuþama ve uzaklaþma gerçekçiliði üzerinde uzlaþsalar, 24 Ocak Kararlarý’nýn daha akýllýcasýný birlikte uygulamaya koysalar, bu “demokratik uzlaþma”yý aydýnlar destekleseler; bir çýkýþ yolu bulunabilir miydi? Evet, pekala bulunabilirdi. Ama, fakat ve lakin böyle bir þeyi o dönemde hayal etmek bile mümkün deðil idi… 12 Eylül öncesinin bütün belgelerini, yazýlý, sözlü, görüntülü beyanlarýný tek-tek arþivlerden inceleyince bir tane siyasetçinin çözüm için bir tek öneri sunduðunu göremiyoruz. Hatta býrakýn öneriyi, farklýlaþma eðilimine girmiþ bir tek yetkin siyasetçi, bürokrat, aydýn veya asker yoktu! Peki neden? Sanýyorum insanýmýzýn takým tutar gibi parti tutmasýndan kaynaklanýyordu herþey. Yani, hiç kimse kendi tuttuðu partiyi eleþtirme ihtiyacýný hissetmiyordu. Herkes kendinden ve siyasi taraftarlýðýndan oldukça memnundu! Herkes kendinden ve takýmýndan memnun, kendisi dýþýnda herkesten þikayetçiydi! 1965’ten beri, (12 Mart’a raðmen) yaþanan bir terör ve anarþi belasý vardý; ama ne siyasetçilerde, ne de halkta bir uyanýþ ve ümit emaresi yoktu. Evet, durum tam olarak böyleydi. “Ne olacak, bu gidiþ nereye, nereye gidiyoruz biz?” sorusu, vatandaþýn ruhunu karartýyor; beynini, içini kemiriyordu. Analar, babalar, çocuklarýný okula gönderemiyor, gönderse de yürek çarpýntýlarýyla eve tekrar geri dönmelerini bekliyordu. Sokaklara, bakkallara, bahçelere kadar silahlý teröristler inmiþ kimseye de aman vermiyordu… Þimdi bunlarý hatýrlatýp sýralayýnca eminim hepinizin keyfi kaçmýþtýr. Fakat doðrularý konuþmak gerekirse durum tam olarak böyleydi. Ýnanmayan varsa girer gazete arþivlerine bakar, inceler… Darbeden bir gün sonra yani 13 Eylül sabahý þayet bir referandum yapýlmýþ olsaydý halkýn % 99’u onay verirdi. Zira memleket “denize düþen yýlana sarýlýr” mantýðýyla hareket etmeye mecbur býrakýlmýþtý. Dýþ etkiler ise iþin tuzu biberiydi.. O kilitlenme, gaflet ve dalaletin bir eseriydi ki dýþ devletler bu durumdan yararlanmasýný çok iyi bilmiþti. Çözüm düþüncesinin olmamasýnýn tek sebebi “çözüm arayýþý”nýn ve böyle bir arayýþýn sorumluluðunu kimse üstüne almak istememesinden kaynaklanýyordu. Oysa sorumluluk þuuru, her þey sanki kendi tutumuna baðlýymýþ gibi kendini sorgulamayý gerektiren bir özellik deðil miydi? Yani kendi anlayýþýný, kendi liderini ve partisini, kendi tercihini, kendi benzerlerini bir defacýk ve sadece bir noktada olsun eleþtirip sorgulayan, böyle bir belirti gösteren bir tek insana; eþe, dosta, yazara çizere rastlamak bu ülkede dün de bugün de maalesef mümkün deðil… Kilitlenme, duygu düþünce þuur irade zaaflarýnýn merkezine çöreklenen bir benlik kilitlenmesinden baþka bir þey deðil. Bu kýsýr döngünün baþ aktörü de bana sorarsanýz bir yerlerden nemalanan veya korkutularak susturulan sözde aydýnlarýmýzdý… *** Adam her gün yazý yazmýþ, bülbül gibi televizyon kanallarýnda, panellerde þakýyýp durmuþ; bir Allah’ýn gününde bir saniye bile kendini, partisini, liderini ön kabullerini, alýþkanlýklarýný huyunu suyunu þöyle bir sorgulama nazarýyla süzebilmiþ mi? HAYIR! Ya da “Ne oluyor, nereye gidiyoruz?” sorusu onu hiç ilgilendirmiþ mi? HAYIR! Yani nereye gidersek gidelim, o bildiðini okur! Ýþte bu yüzden siyaset yazýsý için bir kulis yazýsý ucuz bir kahramanlýk yazýsý deyip geçiyorum.. Peki abi kimi eleþtirmeliyiz? Saðý mý? Solu mu? Bence herkes içinde bulunduðu ya da tarafý olduðu yeri eleþtirmeli. Sol sað’ý, sað sol’u eleþtirirse, yerde sürüklenme daha da hýzlanacaktýr. -günümüzde olduðu gibi- Oysa herkes kendi içini yani etrafýný eleþtirse toparlanma da daha hýzlý olacaktýr. Bugün siyasette “yalan”ýn siyasete verdiði zararý Ekrem Ýmamoðlu, Kýlýçdaroðlu, Murat Ongun, Davutoðlu ve Babacan gibi isimlerle konuþup, tartýþtýrýrsanýz bu ülkede gerginliði daha çok týrmandýrmýþ olursunuz. Ama meselenin her iki tarafýnda duran liderler, baþta kendilerini eleþtirerek yani özeleþtiri yaparak belki bir geliþmenin ýþýðýný pekala yakabilirler deðil mi? Evet bunun çok zor olduðunu, nefislere zor geldiðini biliyorum. Ancak bunun düþüncesi bile bana göre kýymetli bir hamle olacaktýr diye düþünüyorum. Aksi takdirde boþa harcanmýþ zamanlarý yaþamaya millet olarak devam eder, geliþim ve dönüþüm adýna hiçbir noktaya gelemeyeceðiz. *** Diðer taraftan millet olarak hepimiz Hazreti Peygamberin “Kolaylaþtýrýn, zorlaþtýrmayýn” hadisini yanlýþ anlayarak “Kolaycý olun!” gibi algýlýyoruz… Oysa kolaylaþtýrmak; anlayýþ, incelik, düþünce ister deðil mi? Kolaylaþtýrmak, mevcudiyetini ve sürekliðini mümkün ve verimli kýlmak; lüzumsuz ayrýntýlarý ayýklayýp derinlemesine ve bütünlük þuuruyla yaþama gücünü, vaktini, imkanlarýný çoðaltmak demek… Basitleþtirme ve nefse kolay gelme anlamýndaki kolaycýlýk ise; zorluðu, imkansýzlýðý ve çözümsüzlüðün bir ifadesidir. Tavsiye edilen kolaylaþtýrma, düþünce üreterek saðlanan bir sonuç, eser ve güzelliktir. Ama “düþünce üretmek” kolay iþ mi? Deðildir elbette ve bu ideolojilerinden arýnamamýþ zekalarýn hepsine aðýr gelir. Sanýyorum milletçe kavramlarý öðrenmemiz bunlarla olan irtibatlarýný bilip aydýnlanmamýz gerekiyor. Bunu baþarmanýn tek yolu düþünmektir. Ezberleyerek, resmini çýkararak olmuyor bu iþler… Bir baðlantýlar haritasýnýn koordinatlarýný hepimiz gözlerimizde canlandýrmasýný bilmeliyiz. Örneðin; “Demokrasi” denildiðinde, onunla ilgili bir mesele gündeme gelince; yüzlerce kavramýn çaðrýþýmlarý yardýmýmýza gelmeli. Ancak bu þekilde özgün insanlar olur, yeni yorumlarýn doðmasýna vesile olmuþ oluruz. Geçen sene blogum da “Solun din kardeþliði rahibelerle” diye bir yazý yazmýþtým. Bir sürü solcu arkadaþ neredeyse hakaretamiz ifadelerle; “Biz dinsiz miyiz yuþa?, bu nasýl bir yazý yahu” diye dert yanmýþtý. Ben de hiç çekinmeden “Öyle deðilseniz neden öyle davranýyorsunuz” demiþ çoðunu susturmayý baþarmýþtým. Böyle üst perdelerden konuþarak çocuklarýmýza ve torunlarýmýza, hangimiz kolaylýklarý miras býrakabileceðiz acaba? Kendine aynada bakmayan ve eleþtirilmekten eleþtirmekten hiç birþey anlamayanlarýn çoðu bu ülkenin çocuklarýna aðýr görevler, borçlar ve herþeyden öte yalnýzlýktan baþka ne býrakabilir? Bakýnýz, ODTÜ’lü öðrencilere, dün de bugün de sol’u tek sýðýnak olarak görme psikolojisinin dört duvarý arasýnda sýkýþýp kalma talihsizliðinden kurtulabiliyor mu acep? Dile kolay yahu tam 40 yýldýr, 40 gramlýk bir deðiþim yaþanmayan bu üniversitelerde okuyan çocuklarýmýzýn haline acýmýyor musunuz? Ne hoþ bir ifade biçimi: “Bilgi çaðý” demek… Ýyi de bilgi hamalý, bilgi þaþkýný, bilgi þýmarýðý, bilgi bitkini, bilgi çarpmasý, bilgi saptýrmasý gibi gerçekler de var ne olacak þimdi? Bilgi ve “bilinç” arasýnda “düþünce ve kiþilik” eðitiminin köprüleri kurulmazsa, o hoþluk bir boþluk olarak karþýmýza çýkmayacak mý? Bireylerde sorumluluk þuurunun yokluðu, bütün iyi niyetli hamlelerin ve çabalarýn önünü kesmeyecek mi? Asýl önemli olan bilgiyi tüm insanlýðýn artýk kullanabiliyor hale gelebilmesi deðil mi? Bugün bu memlekete herkesin en önemli katkýsý özeleþtirinin lüzumunu ve yolunu, farklý bir kavramlar örgüsü içinde taþýyabilmesine baðlýdýr. Hiç deðilse böyle bir anlatýma ýþýk tutabilecek saðdan, soldan, ileriden, geriden gelen insanlara olan ihtiyaçtýr. “Vukuat bilgisi ve haberi” ile “Kulis ve komplo varsayýmlarý”nýn masallarýyla üretilebilecek bilginin hiç kimseye faydasý yok! “Somut” da önemli, ayrýntý da; ama bir sis gibi etrafýmýzý kuþatan “negatif enerji, yalan siyaseti”nin duvarýnýn farkýnda olursak herþeyin üstesinden gelebileceðimizi düþünüyor, ümit ediyor, ümitvar oluyorum. Kalýn saðlýcakla…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |