..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karþýsýnda zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. -Atatürk
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yapýtlar > Yûþa Irmak




6 Þubat 2023
Uzak Nasýl Yakýn Edilir?  
Yûþa Irmak
Yazýya yazýlan’lar var, bir de ‘yazý yazan’lar… Bu ikisi arasýnda da farklar var. Yani, ‘Yazýya yazýlan’da, yazý ile yazýcýsý arasýnda herhangi bir mesafe yoktur; yazan, yazýya konu olmuþ þeyi sadece muhayyilesinde taþýmaz, o konunun içinde yaþar ve konunun adeta kendisi olur.


:CEG:
Yazýya yazýlan’lar var, bir de ‘yazý yazan’lar… Bu ikisi arasýnda da farklar var. Yani, ‘Yazýya yazýlan’da, yazý ile yazýcýsý arasýnda herhangi bir mesafe yoktur; yazan, yazýya konu olmuþ þeyi sadece muhayyilesinde taþýmaz, o konunun içinde yaþar ve konunun adeta kendisi olur. Okumalarý, yüreðinde hissettikleri onu bir ‘kapý’nýn önüne koymuþtur. O kapý, arkasýnda neyi tuttuðu merak edilen bir þey olmaktan çýkmýþ, açýlacak kapýyla yüreði de açýlacak ve geniþleyecektir. Bu durumda yazýcý mý yazýyý yazar, yoksa yazý mý yazýcýyý kurar, belli deðildir. Bundan böyle yazýcý yazýsýnda ne anlatýrsa anlatsýn, kendisini yazýyordur. Aklý ve kalbiyle ‘yazý’ya dönüþtüðünden, yazýcý artýk yazý olarak ortaya çýkar; sanki yazmamýþ da yazýlmýþ gibidir. Oysa ‘yazý yazan’ ile ‘yazý’ arasýnda her zaman bir mesafe vardýr! Yani yazý, yazarýn kendisi deðil, kendisinin yaptýðý bir ‘iþ’ haline gelmiþtir. Bu durumda yazý, yazýcýnýn sadece kafasýndadýr; yazýcý da yazýnýn içinde deðil, yazý yazýcýnýn içindedir. Böylece ‘yazý yazan’ýn yazýsýnda yazýcýyý deðil, yaptýðý iþi görmüþ oluruz.

Yukarýda anlattýðým þey ilk baþta çoðunuza karýþýk, anlamasý güç, itici hatta sýkýcý felsefik bir düþünce gelebilir. Ancak sakin bir kafayla düþündüðünüzde ayný düzlemde buluþacaðýmýzdan eminim…
Gelin þimdi yukarýda özet geçmeye çalýþtýðým þeyi örneklerle açalým.

Efendim, daha önce okuduðum öykü ve yazýlarýndan, ilk romaný “Hiçbiryer”den ve ikinci romaný “Fatma Aliye: Uzak Ülke”den hareketle kitabýn yazarý Fatma Karabýyýk Barbarosoðlu, “yazýya yazýlan” bir yazardýr. Yazar, biz okuyuculara aslýnda bir þeyler anlatmak derdinde filan deðildir; yaþarken, okuyup yaþarken, kendini kurmak derdindeyken, dile geliyor. Öykülerinde, yazýlarýnda ve romanlarýnda gördüðüm ve hissettiðim þey, neredeyse yazýcýnýn kendisi olmuþ meselelerdir. En soðuk, en nesnel bir þeymiþ gibi görünen “Moda ve Zihniyet”te de bu vardý. Fatma Karabýyýk Barbarosoðlu, hastasýna yabancýlaþarak ‘iþ yapan’ bir doktor gibi deðil; ‘mesele’yi, kendi içinde aldýðý renklerle anlatýyor.


Örneðin, “Fatma Aliye: Uzak Ülke” romaný… Bu kitapta bir bütünleþmeden bahsedebiliriz elbette. Bu, benzer isimler taþýyan iki ‘yazar kadýn’la sýnýrlý bir bütünleþme de deðil! Sanki Barbarosoðlu kendini kurmaya koyulmuþken, yolculuðu onu Fatma Aliye’ye götürmüþ; Fatma Aliye’ye vardýðý yerde ise kendi fotoðrafýyla karþýlaþmýþ. Yani Fatma Aliye’yi yazmamýþ, onu yaþarken kendini yazar bulmuþ. Romanýn ‘þimdi’ de geçen (ki yazýcý, ‘þimdi’yi ‘kendisi’ olarak okuyor) üçüncü bölümü ise tam olarak bunu gösteriyor. Onu Fatma Aliye’ye götüren okumalarýný ve iç heyecanlarýný bilmiyorum ama Kadýköy meydanýnda Fatma Aliye’nin torunu Suna Selen ile karþýlaþmasý, adeta bardaðý taþýran son damla olmuþ. Bu son damla, o güne kadar yazýcýda yaþanan Fatma Aliye’nin ‘yazý’ya konu olmasýna sebep olmuþ. Romanýn ‘þimdi’de geçen üçüncü bölümünden ise þunu anlýyorum: Yazýcý uzunca bir dönem Fatma Aliye’de yaþayarak o ‘uzak ülke’ye yolculuða hazýrlanmýþ. Bu bölümü, Barbarosoðlu’nun Fatma Aliye’ye, yani ‘uzak ülke’ye yaptýðý yolculuða hazýrlanýþý olarak gördüm. Bu sebeple romaný okuyup bitirdiðimde, ‘aslýnda son bölüm, ilk bölüm olabilirdi’ diye düþündüm.

Fatma Aliye’nin Uzak Ülke romanýnda üç üst bölüm var: “Okumak”, “yazmak” ve “kilitli kalmak…” Bu üç bölümün toplamý olan romanýn esas çizgisinde, Ýslâm medeniyet perspektifine oturan Osmanlý’nýn son dönemlerinde yaþananlarýn bir ‘yazar kadýn’ üzerinden okunmasý vardýr. Ýyi bir tarih yazýcýsý olan Ahmet Cevdet Paþa’nýn kýzý ve tarih yapýcý / yaþayýcýlardan Faik Paþa’nýn eþi Fatma Aliye’nin biyografik hayatýnda görünen hakikatlerde ‘þimdi’yi okuma çabasý… Yazýcý ‘þimdi’den ‘uzak ülke’ye, ‘bugün’den ‘dün’e gidiyor oluþu, maksadý sadece ‘uzak ülke’yi, ‘dün’ü göstermek deðil, ‘bugün’ün izlerini ‘dün’de aramak veya ‘dün’ün ‘bugün’de aldýðý þekli göstermektir diyebilirim. Baþka bir ifadeyle denilebilir ki: Yazýcý, ‘yazar kadýn’ kimliðinin köklerine giderek kendini bir yere konumlandýrmak istiyor. Elbette ki metnin yazardaki yorumu kendinde saklýdýr, ancak bu tespitler ise bir okuyucu olarak benim çýkarýmlarýmdýr. Bilindiði gibi her okuyucu herhangi bir metni okuduðunda onu kendine has yorumlar ve zihninde farklý bir þekilde kurar.

Bu romanda, Fatma Aliye’nin þahsýnda temel insanlýk meseleleriyle karþýlaþýyoruz. Sebep ve sonuç iliþkisiyle iç içe geçmiþ bu üç dönemin (Abdülaziz, Abdülhamit ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluþu) iklimiyle birlikte, ‘yazar kadýn’ Fatma Aliye, ‘anne’ Fatma Aliye, ‘Doðu-Batý arasýndaki’ Fatma Aliye ve kurulan yeni devlete sýðmayan Osmanlý bakiyesi ailelerinden biri olarak Fatma Aliye üzerinde düþündüm.

Ýnsan merak etmeden duramýyor. Þimdi de Fatma Aliyelerin izlerini sürmek gerektiðini düþünüyorum.

Evet, Ýslâm medeniyet perspektifinin ulema geleneðinin son temsilcilerinden biri olan Ahmet Cevdet Paþa’nýn evinde tatlý bir heyecan vardýr. Adviye haným hamile olduðu çocuðunu doðurmaktadýr. Önceki doðumuna ebelik yapmýþ ebenin yerine yeni bir ebe iþe koyulmuþtur. Ýlk kez ebe olarak geldiði evin sahiplerini öðrenmiþ olmanýn heyecaný içinde, doðan çocuðun göbek baðýný keserken, ‘Sesi de, talihi de güzel olsun’ diyecekken, ‘Aklý güzel olsun’ der. Hiç þüphesiz irrasyonel bir durumdan bahsediyoruz. Kendisine Fatma Aliye ismi verilmiþ bebenin sesi ve talihi hikâyesinde saklýdýr, ama çok açýk ki, aklý açýk biri olarak hayatta yerini alýr. Hayatý harflerin, kelimelerin, dilin, kitaplarýn sayfasýnda ve düþüncenin içinde geçer. Yaþýtlarý gibi oyunlarýn içinde kaybolmaz, kitaplarýn sayfalarýnda görünür bir hayatýn kahramaný olur. Çocuklarýn çok da yaklaþmadýðý, kýz çocuklarýnýn özellikle uzaðýnda dur(durul)duðu ‘kendince’ bir ‘oyun’a giriþir. Harflerle oynar, kelimelerle bir dünya kurar, içine düþtüðü ‘dil’ ile durduðu yerle yetinmez, baþka yerlere uzanmak ister. Abdülaziz devridir. Evler, imparatorluðun büyüklüðüne yakýþýr tarzdadýr; evler okulda deðil, okul evdedir. Kendisine gelen hocalara sorduðu sorulardan edindiði cevaplarla kendi yolunu açmaya çalýþýr. ‘Aliye sordukça sorar, her sorduðu soruya kendini tatmin eden cevaplar aldýkça, bambaþka diyarlara yürüdüðünü zanneder.’ Annesi ve babasý hayretler içindedir; harflere, kelimelere, dile gelen Fatma Aliye herkesi þaþýrtmaktadýr. O, kitaplarýn sayfalarýnda baþka yerlere kanatlanýr. Hem burada hem deðil. Rüya gibi yani… Okumak, iradeyle bir düþ görmek deðil miydi ki zaten. Okurken hem buradasýnýz, hem deðilsiniz; okuduðunuz þey sizi baþka yerlere götürmüþtür çünkü. Kendisini uzaklara taþýyan okumalar onu yeni bir dille karþýlaþtýrýr. Fransýzca ile… Gizlice ve kendi baþýna Fransýzca öðrenmeye koyulur. Bunu sonradan öðrenen baba kýzýný þaþýrtýr, bu dile giden yollarý açar. Bir dil sadece bir dil deðildir, yeni bir dünyadýr ayný zamanda… Fransýzca ile baþka bir dünya ile karþýlaþýr.

Bir süre sonra eve gelen hocalardan bir þeyler öðrenme isteði biter. Hocalar artýk konaða gelmeyecek, kendisi hocalarýn kitaplarýna gidecektir. Ahmet Mithat Efendi’nin kitaplarýyla buluþur. ‘Hayata karýþamayan Aliye, kitaplardaki hayata pek çabuk karýþýr.’ Okuduðu kitaplar, öðrendiði Fransýzca ile karþýlaþtýðý dünyalar, Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarý kendisinde ‘romancý’ hassasiyeti geliþtirir. Ýmparatorluk uzandýðý yerlerden geriye doðru çekildikçe o ileriye doðru geliþir. Ýçine çok þey doluþur, yaþý büyür. On yedi yaþýna vardýðýnda babasýnýn münasip gördüðü Abdülhamit’in Kolaðasý Faik Paþa ile evlenir. Babasýna raðmen bir þey yapacak biri deðildir o; baba Ahmet Cevdet Paþa, Fatma Aliye için merkezi bir þeydir. O ki, romanlarýnda bile kahramanlarýný babalarýyla karþý karþýya getirmez. Ahmet Mithat Efendi’nin bir talebesi olarak ‘ders’e yatkýndýr. Yazarak bir ‘vazife’ görmek istemektedir; ‘yazar kadýn’ olarak… Ancak Faik Paþa da ‘buralarýn’ erkeði olarak, okuyan, düþünen ve yazan bir kadýný ‘fazla’ görmektedir. Fatma Aliye ise evlilikten bunu beklememektedir. Gizli saklý yazmaya devam eder. Üstelik bunu kâðýda deðil, zihnine düþürerek… Ancak bir gün gelir Faik Paþa kararýndan vazgeçer, ‘yaz!’ der. Bu Fatma Aliye için büyük bir lükstür. Hem evliliði sýkýntý olmaktan çýkmýþ hem de yeniden diline kavuþmuþtur. ‘Buralarda’ ilk kez bir kitabýn kapaðýnda ‘Bir Kadýn’ imzasý görünür. Fatma Aliye çevirdiði Fransýzca kitabýnýn kapaðýna kendi ismiyle deðil, ‘Bir Kadýn’ imzasýyla yer alýr. Verilen tepki þudur: “Bir kadýn ne bilsin Fransýzca’yý, ne ilgisi var ‘yazý’yla…” Osmanlý erkeði böyle tepki vermiþti. “Osmanlý erkekleri, Osmanlý kadýnlarýna nasýl bakýyor ki! Bakýyor mu?” Baksýn veya bakmasýn, Fatma Aliye kendinde yaþarken, hurufatla birçok yere gitmiþtir. Artýk o Osmanlý’nýn ilk kadýn yazarýdýr.

Konaðýnda, kitaplarýn sayfasýnda geçen bir hayata yazýlmýþtý. Ama hayat yerinde durmuyor, imparatorluk çözülüyor, insanlar baþka yerlere savruluyordu. Erkekleri ve kadýnlarýyla Osmanlý, rengini kaybediyordu. Yazý yazmak ile hayatý tanzim etmek tercihleri arasýnda Fatma Aliye ‘yazý’yý seçiyordu. Madam Serandi, “Müslüman kadýnlar 20 yýl önce böyle deðildi. Artýk siz baþka türlü yaþýyorsunuz. Oysa biz, yere düþer gibi geçerken yýllarýn üstünden, siz göðe ulaþýlacak basamak niyetine geçiyordunuz yýllarý. Ama görüyorum ki, þimdi siz de artýk göklerden düþe düþe yaþýyor ve dahi yaþlanýyorsunuz.” demiþti. Hayýr, göklerden düþer gibi yaþamayacaklardý. Bunun için yazarak akacaktý hayatýn içine. Teselli arayanlara kitaplarýyla teselli olacaktý. Çünkü sadece kendi çocuklarýna anne olmakla ‘valide’ olunamýyordu, sadece yakýnlarýna yakýn durarak Allah’a yakýn olunamýyordu.

Küçülen imparatorlukla beraber evler de küçülmüþtü. Ýlim, evlere sýðmaz olmuþtu. Çocuklar, erkekler ve kýzlar okullarda baþka dillere, baþka dünyalara, dinlere, tasavvurlara yakalanýyordu. Bir garip ‘özgürlük’ esvaplarý dalgalandýrarak ve deðiþtirerek yüzlere baþka ‘bakýþ’lar takýþtýrýyordu. Osmanlý erkeðini ve kadýnýný savuran bu rüzgâr onlarý kendilerince olmayan bir toprakta buluþturuyordu. Özgürlük, aþk, evlilik yeniden tanýmlanýyordu. Kýzlarýn evden kaçtýðý bir dönemdi. Annesi ve babasýna raðmen kýzý Ayþe aþkýnýn peþinden gitmiþti. Ahmet Cevdet Paþanýn torunu, ilk muharrire Fatma Aliye’nin kýzý Ýsmet Hýristiyan olmuþtu. Fatma Aliye kýzýný arýyor ve soruyordu: “Aþk bizi terbiye ediyordu. Ne oldu da biz aþký nefsimizi terbiye eden bir basamak olmaktan çýkarttýk?” Muhaderat romanýnda Enin’de durumun dayanýlmazlýðýndan ‘yazý’ya kaçýyordu. Ýmparatorluk topraklarýndan çekilmiþ, kýzlar evden kaçýp Hristiyanlýðý tercih etmiþ, Fatma Aliye de kendi garýna çekilmiþti. Dönem, ‘hürriyet’ten yararlanmak için ikbal peþinde Ankara’ya hücum vaktiydi. Ýnsanlar yüzünü Ankara’ya çevirip ona koþarken, Osmanlý bakiyesi Fatma Aliye, kendini ‘dün’e ve Ýstanbul’a hapsetmeye razý olmuþtu. Ona göre: “Yol belliydi. Maziyi yýkmadan istikbali hazýrlamak… Ýnkar deðil, ikmaldi. Padiþahý yýkmak ile maziyi yýkmak arasýndaki farký keþke bilebilmiþ olsalardý. ‘Geçmiþ ile iliþkinin her zaman gelecek ile iliþki kurmak olduðunu’ keþke kabullenebilmiþ olsalardý.”

Kýzlar evden kaçýp Hýristiyanlýðý tercih ederek annelerini, tarihlerini de inkâr ediyorlardý. Geçmiþ ile kurulan mevcut iliþki de evden kaçan kýzlar gibiydi. “Neden hurufat(yazýlarý)ý oðullara ve kýzlara benzetmiþti!? Hurufat üzerinden dünyaya deðip dokunulduðu için mi? Yazý yoluyla istif edilen düþünce, geriye kalan olduðu için mi? Hayýrlý yazý, amel defterini açýk býrakan. Hayýrlý yazý!” Ama yeni dönemle birlikte yazýlar da deðiþmiþ, artýk Latin harflerine geçilmiþti. “Bu hurufat baþka düþüncelerin gemisiydi. Kendi düþüncelerini bu gemiye yüklemeye kalkýnca düþünce küsüyordu.” Fatma Aliye evden kaçan kýzýyla geçmiþle kurulan iliþki arasýnda sürekli muhasebe yapýyordu. Romanlarýnda anlattýðý ve kýþkýrttýðý kadýnýn aldýðý hal üzerinde kendi sorumluluklarýný düþünüyordu. Yaþadýðý bir hayal kýrýklýðýydý. Böyle bir kadýn mý arzuluyordu, kitaplarýnda açtýðý yoldan giden kýzlar din mi deðiþtirmeliydi?

Çekildiði garýnda, Hýristiyanlýðý tercih eden kýzý Ýsmet’i arayan dedektifin parasýný temin için babasý Ahmet Cevdet Paþa’dan kalma mallarý satýyordu. Eþi Faik Paþa’nýn, yani babasýnýn ölümüne bile gelmeyen Ýsmet’ten yakýcý mektuplar alýyordu. ‘Dün’ün bakiyesi olan Fatma Aliye ‘bugün’e eklenemiyor, kendine tutunarak yaþýyordu. Kendisini anlamayacak gibi görünen genç adam soruyordu: “Yaþarken unutulmak çok elem veriyor olmalý.” Fatma Aliye’nin cevabý þu oluyordu: “Ben trenden indim. Ayný yerde ve ayný zamanda olanlar birbirlerini hatýrlayabilir ya da unutabilir. Ben sizin zamanýnýzda deðilim. Zalim ile mazlumun yan yana durduðu, iyi ile kötünün aralarýnda hiç fark yokmuþ gibi idrak edilmeye çalýþýldýðý zamanlara ait deðilim. Unutulmadým. Sizin dünyanýza hiç girmedim diyelim.”

Kurulmakta olan yeni dünyada kendisine yer olmadýðýný iyice kavramýþtý. Ýki tür insan ortaya çýkmýþtý. Geçmiþe bütünüyle sýrt dönüp bugünkülere yarananlar, bugünküleri bütünüyle kötüleyip geçmiþte takýlý kalanlar… O ikisinden de deðildi. Kendisini unutturmuþtu. Yazýlarý okunmayan yazar olmaktansa artýk yazmayan ‘eski zaman muharriresi’ olmak daha iyiydi. Haksýz da deðildi! Dün, memleket olarak gittiði yerlere bugün artýk pasaportla gidiliyordu. Ýstanbul’un eski aileleri Türkiye’ye sýðamýyordu. Fatma Aliye, çoktan bir ‘uzak ülke’ olmuþtu.

Fatma Barbarosoðlu’nun tekrar okuduðum romanlarýnda özellikle ‘uzak ülke’ Fatma Aliye’ye gidip onu bize ‘yakýn’ kýlmýþ. Romanýn ilk iki bölümü olan ‘okumak’ ve ‘yazmak’ bu ‘uzak ülke’den haber veriyor. ‘Kilitli kalmak’ isimli son bölüm ise ‘þimdi’den bahisler açýyor. Daha önce de söylendiði gibi, yazýcý, Fatma Aliye’yi yaþarken, yani bu romaný yazmaya koyulurken hayatýna vuran Fatma Aliye’yi ‘kilitli kalmak’la tanýmlýyor.

Evet, ‘Uzak nasýl yakýn kýlýnýr?’ sorusunun cevabý, ‘yazýya yazýlarak’ desek ziyadesiyle realiste bir tespitte bulunmuþ oluruz. Yazdýðýnýz þeye dönüþmüþseniz, o þey ne kadar uzakta olursa olsun, artýk yakýnýnýza kadar gelmiþ demektir.

Kalýn saðlýcakla…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
High – Rise (Gökdelen)
Eski Kitaplar Neden Okunur?
Körleþme
Batýlý Þiiri Bize Nasýl Sevdirdiler?
Yabancý Gözüyle Türkler
Þiirdeki Roman…
El Ruido de Las Cosas Al Caer (Düþen Þeylerin Gürültüsü)
Mihr ile Mâh
Budalalýk Nedir, Nasýl Keþfedildi?
Görmeyi Öðrenmiþ Gözler

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
"Bu Dünya Ýþi Oyundur Oyun"
Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi'nin Düþündürdükleri
Üç Elma, Üç Yýldýrým
Ýki Burçlu Bir Kale: Zaman!
Sözcükler Ýçindeki Evren
Bir Çýðlýk
Kendini Anlatma Þekli
Çýlbýr (Yoðurtlu Yumurta)
"Güzel"in Anadilini Konuþursak Ne Olur?
Yürek Evinde Oturmak

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sakin Bir Acý [Þiir]
Geldim [Þiir]
Sözün Çiçeði [Þiir]
Gözbebeði Turþusu [Þiir]
Bir Hicran Naðmesi [Þiir]
Sevgiliye Hasretle [Þiir]
Geceye Kâside [Þiir]
Benimle Ölür Müsün? [Þiir]
Beste-i Nigar [Þiir]
Bilemezsiniz [Þiir]


Yûþa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aþýðý! Yayýncý, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.