Kızım Zeynep Rana 8 yaşındayken ismiyle ilgili sıkıntılar çekiyordu. Niye sadece Rana veya Zeynep dememişiz de Zeynep Rana demişiz
Sınıfta en sevdiği ve kafası tuttuğu arkadaşlarının çoğunun ismi tek isimmiş. Dedim ki ona Zeynepin de Rananın da çok güzel isimler olduğunu, bizim için senin dünyaya gelişin çok özel olduğu için sana hem babasının süsü hem de bu süsün en güzeli, en zarafetlisi, en parlağı, en letafetlisi olduğu için sana bu ismi vermiştik; o yaşlarda beni sessizce dinlemişti
Zeynep Rana çok duyarlı, çok akıllı, çok zeki ve çok çalışkan bir çocuk. Sadeliği sever. Çiçekleri sever. Kahveyi sever. Çiçeklerden en çok kır çiçeklerini, sözgelimi papatyayı sever. Ayrıca pasta türlerini de sever. Ama bir dilimden fazla yemez; çokça şeker zararlıymış
Bir gün eski kitaplarımdan çok dokunaklı bir bölümü okurken gözlerimden yaş aktığını fark edip yanıma gelmişti.
Birden sordu: -Eski kitaplar neden okunur baba?
Önce ne demek istediğini, neyi merak ettiğini tam anlamamıştım. Hangi eski kitapları? Zamanında yazılmış olanlar mı, 1960larda, 1970lerde, 1980 ve hatta 1990larda yazılan kitapları mı demek istedin? Öyleyken, kendi yazdığım yazılar da eskilere karışıp gidiyordu Yoksa, yıpranmış, kapakları eski püskü kitaplar mı merak ettin?
Zeynep Rana güldü. -Hiç öyle şey olur mu? Okumamışsak her kitap yenidir.
-Peki hangi eski kitap?
-Annem, okuduğu kitapları açıp yeniden okuyor. Bence o eski kitap.
Şaşakaldım. -Düşünmem lâzım kızım dedim.
Oysa o dönemlerimde hep, Zeynep Rananın söylediği sözüm ona eski kitapları okuyordum. Hep biraz abartılı, ama çoğu kez eski kitapları bir kez daha okumak bana iyi geliyordu. Sözgelimi, Virginia Woolfun Dalgalarını yeniden okudum. Attilâ İlhandan Sırtlan Payını okudum. Cemil Meriçin Bu Ülkesini
Dalgaların ilk çevirisini okuduğumda çok şey anlamamıştım. Sonra İlknur Özdemir denilen bir ablanın çevirisi yüzünden tekrar alıp okumuştum. Her yeni okuyuşumda, Dalgalar, yeni bir duyarlık kattı gönül coğrafyama
Sonra
-Çok sevdiğimiz için belki dedim Zeynep Ranaya.
-Annem bazen İyi anlayamadığım için okuyorum diyor.
Öylesi de var tabiî. Oktay Rifatın Bay Leari benim için çok zor bir kitaptı. İlk okuduğumda anlatımının, sözdiziminin hazzına hiç varamamıştım. İkide birde yolum kesiliyordu. Tekrar başa dönmek zorunda kalıyordum. Sonra bitirdim. İkinci kez okuduğumda anlatıma, o, çapaklı sandığım sözdizimindeki kendine has tarzına gıpta ettim.
Zeynep Rananın merakı beni böyle çelince, Bay Learin ilk sayfasını yeniden, kim bilir kaçıncı kez yine açıp okudum. At, bahçe, ata bakan adam, onun nereye baktığını bilmeyen kadın, yalı, yalıda odalar, iç içe geçmiş bu zaman tünelleri ve gizemi büyüledi beni. Bu okuyuşumda hepsi yerli yerine oturmuştu. Oktay Rifat yazdığı zaman da öyleydi elbette, ama belli ki ben yabancıydım. İyi bir eser, ancak okuyup bitirdiğimizde gizlerini ele veriyor. Sonra, özümsemek, inceliklerine varmak için bir kez daha okuyoruz.
Gençlere klasikleri neden okuturlar? İstanbula geldiğim yıllarda Donkişottan niyeyse çok sıkılmıştım. Yirmilerimdeydim; Kemal Tahirin her fırsatta Donkişotu övmesine bir türlü anlam veremezdim. Zaten onu da çok iyi tanımazdım. Bir gün oturup yeniden okumayı denedim, yine bunalıp, bıraktım. Kırk yaşıma geldiğimde bu eseri tekrar açıp okurken romanın kahramanı Donkişotun o derin hüznüne kapılıp gittim
Tanpınarın Yaz Yağmuru öyküsü de uzun süre yormuştu beni. Lezzetini hissediyordum ama, üç beş sayfadan sonra hemen pes edip kapatıyordum. Oysa Yaz Yağmuru bugün çok sevdiğim hikâyeler arasında..
Hep romanlar, öyküler Nurullah Ataçı da bu aralar yeniden okumaya çalışıyorum. Onun denemelerinin hep diri kalışı ürkütüyor beni. Ataçla tartışırsınız, Ataçın düşüncelerine, yargılarına karşı çıkarsınız ama fakat ve lakin Ataç okumaktan vazgeçmek pek mümkün olmuyor.
Ezbere bildiğiniz bir şiir, olsun!, yine kitabın sayfalarında o şiiri aramak, okumak istersiniz. Behçet Necatigil işte
Bazı zamanlar aklıma gelen bir hatıra, bir özlemi anmak ve unutmadığımı belli etmek için yeniden eski kitaplara dönüp okuduğum oluyor. Çalıkuşunu da bu sebeple okumuştum. Yıllar sonra Attilâ İlhan bir yazısında Türkiye hâlâ Çalıkuşu Feridenin serüvenindedir demişti. Attilâ İlhan Yarın Artık Bugündür televizyon dizisini niçin yazdığını anlatıyordu bu yazısında. Sadece gönül hikâyesi sanılan Çalıkuşu sonsuz şefkatiyle bugüne de çok şey söylemiyor mu sizce?
Yalnız kimi kitaplar var, yeniden okunmasa daha iyi. Geçmişte çok severek okumuşuz. O rüyayı bir kez daha yaşamak istiyoruz. Derken tatsız tuzsuz. Biz mi değişmişiz, beğenilerimiz, dünyaya bakışımız mı değişmiş; yoksa o kitap geçmişte bizi aldatmış mı, bilinmez
Bu denemeyi de sevgili kızım Zeynep Ranaya borçluyum. Her gün sevgimi ve muhabbetimi artık ona aktarıyorum
Kalın sağlıcakla