Gece Kontrolü
Burası sade bir kafeydi bahçesi ve salonuyla. Arkadaşlarla buluşmuştuk o gün ve sinema çıkışı buraya gelmiştik. Sohbet ediyorduk. Özlem:
“Şu sehpadaki derginin başlığına bak: Uyurgezerlik!” dedi. Herkesin bakışları sehpaya yöneldi. Batuhan – ya da bizim deyimimizle Batu- uzanıp dergiyi kaptı ve “uyurgezerlik” konusunu açtı, okumaya başladı:
“Tıp dilinde somnambülizm adı verilen bu hastalıkta hastanın şuuru uykuda olduğu halde, duyu organları uyanıktır. Belirtileri hastaya göre değişir. Bazıları uykularında gezer; bazıları ise uykularında konuşur, bağırır, el ve kol işareti yapar. Uyandıkları zaman da uykularında yaptıklarını hatırlamazlar…”
Ben de bunun üzerine:
“Ne biçim şey ya bu, ben hiç böyle bir şey yapmadım, yani herhalde yapmamışımdır. Yapanda da ruhsal bir bozukluk var demektir!” dedim başıma bu gece nelerin geleceğini bilmeden. Bilsem, böyle bir şey söylemezdim ki zaten! Benden sonra Ebru:
“Aslında önemli bir hastalık, ama kimse önemsemiyor. Ben bununla ilgili bir kitap okumuştum. Uyurgezer kişiler zararlı olabiliyormuş.” dedi. Kendisi psikolog olmak istediği için psikoloji ve tıp ile ilgili kitaplar okurdu. Sonra devam etti:
“Hiç büyük konuşma, nerden bilebilirsin yaptığını ya da yapmayacağını?” dedi bana dönerek. Sonra Zeynep:
“Ben uyurgezer bir profesörün hikayesini duymuştum. Profesör her gece bilinçsizce eşlerini öldürüyormuş. Eşlerini diyorum; çünkü her eşten sonra evleniyormuş yine…” dedi. Konuşmamız da böyle sürüp gitti. Ne kadar bu konu hakkında konuştuk, bilmiyorum. Çünkü kafeden kalktık, dolaştık… Evlerimize gitmek için hepimiz ayrı ayrı otobüs duraklarımıza yönelirken bile bunu konuşuyorduk. Bu arada ne kadar dolaştığımızı kestiremiyorum, ama şundan eminim ki; yorgunluktan ölüyordum!
Eve vardım ve yemek falan yedikten sonra hemen yattım. Sabaha da deliksiz bir uykunun verdiği mutlulukla başladım. Ama…
Kahvaltı için oturduk. Önce ağabeyim:
-“Sen gece niye banyonun ışığını açıp, karşısında dikildin öyle?” dedi. Ben de:
-“Öyle bir şey yapmadım ki!” dedim. Sonra babam:
-“Mutfağın ışığını açıp, orada da dikildin. Ben ‘Ne oldu?’ diye sorunca da ‘Çatal bıçakları kontrol etmeye geldim, kaçmışlar mı diye.’ deyip, kaçtın.” dedi. Ben yine “Hayır.” deyince, uyurgezerlik yaptığımı anladım. Çünkü hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Babam ve ağabeyim niye böyle bir şey söylesinlerdi ki zaten? Ben bir uyurgezerdim. Hem de bu konuda o kadar büyük konuştuktan sonra yapmıştım bunu! En sonunda benim uyurgezerlik olayımda şu son noktaya varıldı:
Önce banyonun önüne gittim ve ışığı açıp, boş boş baktım. Ağabeyim “Ne oldu?” diye sorunca da oradan kaçtım. Sonra mutfağa gittim ve oranın da ışığını açıp boş boş bakarken bu sefer babam bana “Ne oldu?” diye sorunca “Çatal bıçakları kontrol etmeye geldim, kaçmışlar mı diye.” deyip oradan da kaçtım yani kaçmışım!
Buralardan sonra bir yere gittim mi, bilmiyorum. Çünkü başka görgü tanığı yoktu bu gezintimle ilgili. O günden sonra da olmadı. Herhalde bir daha uyurgezerlik yapmadım ama “Ne oldum?” değil, “Ne olacağım?” demeli, değil mi?