..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yaþam hoþtur, ölüm rahat ve huzurludur. Zor olan geçiþtir. -Asimov
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yaþam > Hülya Atakan




10 Ocak 2006
Arka Bahçeli Ev…  
Hülya Atakan
Su gibi akýp geçiyor zaman, bir þeyler yapmalýyým, ama ne?


:CEIG:
Temizlik, zorunlu alýþveriþ, ziyaretler ve hay huyla geçen yoðun bir Cumartesi ve iþte nihayet hafta baþýndan itibaren iple çektiðim Pazar günü…

Bugün Pazar!.. Özgürlük günü!.. Ýstediðim her þeyi yapabilirim; yataktan geç kalkabilirim, TV’nin önünde baðdaþ kurup, Pazar sohbetleri eþliðinde, kahvaltýmý enine boyuna uzatabilirim, istediðim kitabý didikleyebilirim, ilanlarýna kadar gazeteleri tarayýp bulmaca eklerinde tek kare boþluk býrakmayabilirim, o site bu site Ýnternette gezinebilirim, elimde Ankara kültür-sanat rehberi; sinemaya gidebilirim, sergi, fuar dolaþabilirim, ya da bir alýþveriþ merkezine dalýp maðaza maðaza gezip ne var ne yok her þeye dokunabilirim.

Oysa ben pazarlardan nefret ediyorum!.. Bütün hafta bugünü sabýrsýzca bekledikten sonra, hiçbir þey yapmadan, tembel tembel oturup bir an önce geçip gitmesini bekliyorum.

Elimde uzaktan kumanda neredeyse yarým saat oldu kanal kanal dolanýyorum, kanallarýn hepsi bugün susuz ve de aralarýnda sözleþmiþ gibi neredeyse hepsi, özel hayatlarýnýn en ince detaylarýna kadar öðrendiðimiz maymunlarýn –maymun dediysem belirtmem gerek, birinde goriller, diðerinde orangutanlar var- yaþamýný anlatýyor, mesela kuyruksuz olan þu ikisi; aðacýn üzerindeki sevimli þempanzeler, yarým saat önce de birbirlerinin pirelerini ayýklýyorlardý, þimdi de. Bu iþi sýrayla yapýyorlar. Bak þimdi bir tane yakaladýlar bile, hüp aðza.

Gürültü baþladý, alt komþudaki tadilat ikinci ayýný tamamladý ve sonunda olan oldu, iþler karakýþa sarktý. Ev sahipleri, gündüz ki çalýþmayý akþam gelip denetlemenin dýþýnda eve uðramýyorlar. Bitiþik apartmanda annelerinde kalýyorlar. Yani gürültüden bihaber. Öyle böyle deðil, büyük bir tadilata giriþildi, banyo mutfak dahil evin zemin ve duvar kaplamalarýnýn hepsi, bizim de beyinlerimizle birlikte, iki aydýr tek tek söküldü. Ustalar Pazar günü dahil çalýþýyor. Pek bir hoþ görülüyümdür ama bendenizde sabýr falan kalmadý, sýkýlý diþlerim, döküldü dökülecek. –Bir an önce AB’ye girelim istiyorum.- Geçen kýþta, üst kattaki komþum da vardý benzer bir çalýþma; büyük banyoya jakuzi yerleþtirildi, küçük depo da saunaya dönüþtürüldü, tabi tüm zemin ve duvardaki fayanslar alttaki sývalarýyla birlikte kazýnarak. Bir önceki yaz ise en üsteki komþum terasýn zeminini altmýþ santimlik seramiklerle kapladý, eskiler on beþlikmiþ. “Eve iþçiler girmiþken” dedi Sermin Haným, “dolaplarý da deðiþtirelim istedik, bir kerede çýksýn.” Anlayacaðýnýz bu iþler bitecek gibi görünmüyor. Ev elli yýllýk falan olsa anlayacaðým ki her þey eskidi, üstelik yeni malzemeler de pek cazip, ama binanýn henüz on senesi doldu dolmadý.

Nihayet, beklediðim program baþladý. Bahçe düzenlemesiyle ilgili bir yarýþma programý. Aþaðýdaki gürültüden bir þey anlaþýlmýyor, sesini biraz yükseltelim bakalým. Hýmm þimdi daha iyi. Sunucu bitkilerle ilgili sorular soruyor. Yarýþmacý bilirse ki genellikle sorular kolay, karþýlýðýnda insanýn yüzüne dostça gülen, birbirinden canlý ve güzel çiçekler ve aðaç fideleri hop yarýþmacýnýn arka bahçesine taþýnýyor; arka bahçede ise öyle bir faaliyet var ki; arý gibi çalýþýyorlar, biri bakýmý ve türleri hakkýnda bilgiler vererek çiçekleri dikiyor, biri toprak seriyor, sererken çiçeðe uygun topraðýn içerdiði özellikleri anlatýyor, bir diðeri küçük bir oturma yeri yapmakla meþgul ve bahçenin köþesindeki küçük havuz da unutulmuyor.

Telefonum münasebetsiz bir þekilde çalýyor. Evde kimse yok, ben bakmak zorundayým, umarým yanlýþ numaradýr. Telefondaki, arkadaþým “Çabuk TRT 2’yi aç”, diyor. Andrea Bocelli’nin konseri varmýþ. Tamam diyip hemen kapatýyorum. Ama Bocelli’nin istediðim zaman açýp dinleyebileceðim CD’leri var. Saatlerdir beklediðim programsa BBC Prime’da akýp gidiyor.

Alt kattaki gürültünün þekli deðiþti. Þimdi delgi makinesi çalýþýyor. Výnnn… TV’nin sesini iyice yükseltiyorum, nerdeyse ekranýn bir karýþ önündeyim. Havuzun çevresine hazýr çim serdiler ve etrafýna kýsa- orta- uzun boylarda, biri diðerini tamamlayan, yapraklarý yeþil, sarý, koyu kýzýl renkli bitkiler yerleþtirdiler. Tam bir renk þöleni. Havuzun ortasýna ise henüz çiçek açmamýþ halleriyle bile insanýn içini aydýnlatan nilüferler dizildi. Etrafýnda düzenlemeler yapýlýrken havuzdaki su çamur oldu ama onun da çaresi var, askýdaki toprak partikülleriyle beslenen otsu su altý bitkileri havuzun içine serpiþtirildi. Küçük bir kameriye de getirilip bahçenin bir kenarýna konuldu. Yerler, hazýr çimle kaplandý, üzerinden birkaç kez silindirle geçildi, alttaki topraða iyice yedirildi. Karo taþlarý ile yürüme yollarý yapýldý ve bahçenin bakýmsýz halinden eser kalmadý. Yarýþmacý bayan; bahçenin sahibi yeni haliyle bahçesini görünce, gözlerine inanamadý, koca bir çýðlýk attý.

Salonumun her köþesi düzinelerle çiçek dolu; en son aldýðým tepesinde kýzaran yapraklarýyla Atatürk çiçeði bana gülümsüyor, katmerli mor, pembe, lacivert ve kenarlarý eflatunlu beyaz Afrika menekþeleriminse keyfine diyecek yok; cývýl cývýllar, kauçukla difenbahyanýn dallarý tavana deðdi deðecek, diðer köþedeki favorim benjaminle yarýþýyorlar. Palmiyemsi yuka, krotonun hemen arkasýnda; hepsi neþeli ama hiç biri bahçenin tadýný vermiyor.

Evimin arkasýnda küçük bir bahçe istiyorum…

Arka bahçeli ev istiyorum…

Oysa dört duvarla çevrili yaþadýðým yerler; evim ve de iþyerim. Gönüllü tutsaklýklarým. Her iki mekanda görebildiðim yalnýzca bir avuç gökyüzü, o da pencereden baþýmý uzatýp dýþarý baktýðýmda. “Bir Avuç Gökyüzü”. –Kim bilir belki de Çetin Altan’ý iþte bu yüzden seviyorum.-

Ve bu yüzden bu þehirde yaþamaya, yaþamak zorunda olmaya dayanamýyorum. Size de olur mu bilmem ama sýk sýk alýp baþýmý uzaklara gitmek isterim. Ormanýn içinde, büyük bir gölün kýyýsýndaki o muhteþem eve. “Altýn Göl” filmini izleyenler bilir, hani baþrollerini Henry Fonda ve Katherine Hepburn’un paylaþtýðý; ömürlerinin sonbaharýný yaþayan yaþlý karý kocanýn her yaz gittikleri göl kýyýsýndaki evlerinde geçirdikleri son yazý anlatan film… Ýþte öyle bir yere gitmek istiyorum. Ama bu ellerde benim bildiðim göl kenarýndaki evler, her daim kapalý Bakanlýða ait eðitim tesisleri. Baþka da görmüþlüðüm yok. Bu durumda baþka bir yer bulmam gerekiyor. Mesela bir sahil kasabasý… Þöyle kýyýsýnda bir iki sandalýn baðlý olduðu, sahilinde birkaç kahvenin ve lokantanýn dizildiði, yaz kýþ yemyeþil bir ormana komþu, birbirine saygýlý sakinlerinin, henüz insan olma özelliklerini yitirmediði, sessiz sakin, huzur kokan küçük bir sahil kasabasý...

Program bitti, þimdi TRT 2 yi açabilirim. Konser halen devam ediyor, New York Þehri, arkada Dünya Ticaret Merkezleri; ikiz kuleler, henüz ordalar, 11 Eylül’den önce olmalý. Belki de Bocelli’nin milenyum konseri, yalnýz deðil, baþkalarý da var. Korkunç bir kalabalýk; insanlar derin bir sessizlik içinde huþu ile dinliyor ve o, peþ peþe þarkýlarýný okuyor, kalabalýk ayakta, -ben de- alkýþlar dakikalarca sürüyor, kamera genç bir kadýný yakalamýþ, onun da gözlerinde yaþlar; sicim gibi. Ünlü tenor, sahneye tekrar yardýmla getiriliyor. Bocelli, gözleriyle deðil kalbiyle görenlerden ve iþte bu yüzden, o yumuþak, sýcacýk güzel ses, bu kýþ günü ruhumu ýsýtýyor.

Konser bitti, gürültü yeniden baþladý…

Alýp baþýmý gitmeliyim, ama nereye? Uzun bir süredir, emekli olduðumda, nerede yaþarsam mutlu olurum diye düþünüyorum. Hayallerime uygun bir yer arýyorum. Þu sahil kasabasý neresi olabilir acaba? Çetin Altan’ýn Köyceðiz’i diyor içimdeki bir ses. Üstat, pancar motorundan çýkan yazýlarýnda, öyle güzel anlatýr ki kasabayý, orda olasým gelir. Ruhlarý bile duymamýþtýr ama ne çok misafirleri olmuþumdur. Meyvelerinin, aralarýnda ampul gibi ýþýl ýþýl parladýðý limon aðacýyla gölgelenen, deniz kabuðuyla kaplý, virgül þeklindeki küçük havuzlu bahçelerinde oturup, demli çayýn yanýnda sahanda sucuklu yumurtalarýna ortak olmuþluðum çoktur. Ve bilmezler neden sahandaki sucuklar hep öyle bereketsizdir.

Aslýnda Köyceðiz yabancý bir yer deðil bana. Çok uzun yýllar önce mesleðimin ilk çaylaklýk döneminde Dalyan Deltasýnýn ve Ýztuzu Gölü’nün batimetresini çýkarmýþtýk. Yani gölün tabanýnýn topografyasýný. Hangi mevsimde neresi sýðdýr, neresi derindir, karýþ karýþ bilirim. Tekneler, o zamanlar mevsimsel gelgitler ve tabandaki sediment hareketleri nedeniyle týkanan Dalyan aðzýndan Ýztuzu Gölü’ne giriþ-çýkýþ yapamazlardý. Daha sonra neler yapýldý bilmiyorum.

Gölün tabanýný gayet iyi bilirim ama ne narenciye bahçelerinin ne lüle lüle açmýþ bembeyaz sümbüllerin kokusunu, ne koyun sürülerinin ne de arsa boþluklarýnda otlayan ineklerin çan sesini duymuþluðum vardýr. Ne yeþilimsi radyom gözlü simsiyah ve de vefalý Otello’yu okþamanýn avuçlarýmda kalan yumuþaklýðýný bilirim, ne uzun yeþil kuyruklu, sarýmtýrak gagalý sevimliliðiyle benim Maviþ’i anýmsatan yumucuk “Fýstýk”ý, ne de kocaman beyaz kanatlarýnýn uçlarý siyah, gözlerinin kýyýlarý hafif sürmeli, uzun pembemsi bacaklý leylekleri yakýndan görmüþlüðüm vardýr, ne de güveçte pastýrmalý kuru fasulye tatmýþlýðým. Ama Ustanýn anlattýklarý kazýnmýþtýr bir kez aklýma.

***“Bir anda Ýstanbul’un daðdaðasýndan sýyrýlýp, kapaðý yine Köyceðiz’e attýk…
Köyceðiz, kendi doðal ahengi içinde, kendi aleminde yaþýyordu.
Koyu keskin bir yeþilin, küçük sýk yapraklarýyla sýralanan; bodur portakal, limon, mandalina aðaçlarýnýn içinden, þýldýr þýldýr bakan sapsarý portakallar, limonlar, mandalinalar…
Ve görünmez bir ressamýn, deðiþik tonlarda kýrmýzýmtýrak bir karýþýmla sararttýðý upuzun günlük aðaçlarýyla, görkemli çýnarlar, þelale þelale yerlere doðru akan salkým söðütleri…
“Lekesiz, saf, iyi bir yüz” gibi Köyceðiz Gölü; Gölü ve Köyceðiz’i çevreleyen büyük profilli ve geniþ alýnlý daðlar…
Köyceðiz’in ünlü Pazarlarý, Pazartesileri… Pazaryeri tezgahlarýnda, sýram sýram domatesler, biberler, lahanalar, patatesler…
Tezgahlarýn arkasýnda çevre köylerden gelme, genci yaþlýsýyla, erkekli kadýnlý köylüler…
Kimileri, bir avuçluk bahçesinin ürünlerini sunuyor tezgahlarda…
Bayýldýðým insanlar, hele hele o köylü kadýnlarý; bazýlarý þiþmanca, bazýlarý yaþlý mý yaþlý…Ç.A.”***

Dýþarýda, pencerenin önünde bir þeyler uçuþuyor. Kar mý yaðýyor ne? Yok yok, bu bir kilimden dökülen tozlar, sesi de geldi iþte, pat, pat. Üst kattaki komþum çok titizdir. Elektrik süpürgesine güvenmez, gece-gündüz, mutlaka bir þeyler çýrpar, hani tek bir pencereden olsa razýyým.

Alt kattaki gürültü dayanýlmaz oldu, tak taklar artýk kesintisiz.

Arka Bahçeli bir ev istiyorum…

Neden sincaplarýn yanýmýza kadar gelerek yemeðimize ortak olduðu devasa bir Hyde Parkýmýz yok bizim ve neden kuþ seslerini dinleyebileceðimiz, görmüþ geçirmiþ yaþlý aðaçlarýn bilge fýsýltýlarýna kulak kabartacaðýmýz, geyiklerin dolaþtýðý –kedi ve güvercinler de olur- Central Parkýmýz. Dört milyonu aþkýn, ince cüzdanlý memur nüfus için tek yapýlan þey ha bire ultra lüks alýþ veriþ merkezleri…

***“Güneþ battýktan sonra, çam ormanlarý arasýndaki tepelerden Köyceðiz’e inerken; Köyceðiz Gölü de, sakin, sessiz, kimsesiz bir mavilikte…
Yahya Kemal’in mýsralarý dökülüyor aðzýmdan:
Bir hayale dalýnýr zevk alýnýr;
Belki hala o besteler çalýnýr,
Gemiler geçmeyen bir ummanda…Ç.A.”***

Kim bilir Üstat, kime ne dokunduruyordu yukarýdaki üç dizeyle. Aman bana ne caným. Biz onun gözüyle Köyceðiz’i gezmeye devam edelim …

***“Köyceðiz pastorali, çocukluðumun Göztepe’si, Erenköy’ü, Ümraniye’si görünümünde…
Günlük aðaçlarý, kavaklar, okaliptüsler, uzayýp giden tenha yollar, akþama doðru ortaya çýkan koyun sürüleri, yer yer otlayan beyazlý kahverengili inekler.. Hele hele evlerden, bahçe kapýlarýndan; yerlere kadar inen koyu kýrmýzýyla hafif eflatun karýþýmý o caným begonviller, bembeyaz yaseminler…”***

Çetin Altan’ýn betimlemeleri bu denli güzel devam ederse Köyceðiz de o sevimsiz apartmanlar silsilesinden nasibini alacak gibi görünüyor.

***“Gök masmavi…Bir avuçluk bahçedeki tek portakal aðacý, gövdesinin sýskalýðýna aldýrmadan, top top sivri yeþil yapraklarý arasýnda býcýr býcýr beyaz çiçeklerle donanmýþ…
Výzýltýlý bir uðurböceði, çiçeklerin birinden kalkýp ötekine konuyor…
Menekþelere karþý, neþeli bir hayranlýkla gülümsemeli sevecenliðim hiç aþýnmadý. Sarýlar çoðunlukta bu Nisan. Üç beþ tane, ortasý mor, süslemeli; cilveli mi cilveli beyaz menekþe… Birkaç tane de, ortasý minicik sarý noktalý tümden mor olanlar var aralarýnda…
Bahçedeki menekþeler, kendi mutluluklarýnda… Siz benim, mýncýrýklarým, bücürlerim, her yýl hayran olmaktan býkýp usanmadýðým þekerlerim misiniz?
Köyceðiz’de, yeryüzündeki tüm orkestralarýn bin bir musikisi, yeþile dönüþmüþ gibi… Kavaklar, salkým söðütler, okaliptüsler, günlükler, çýnarlar ve çamlar.. Artýk hepsi deðiþik tonlarda yemyeþil…
Evin biraz ötesindeki arsa boþluðunda, beyazlý siyahlý iri memeli bir inek, ayakta siyah anlamsýz bakýþlarla beni süzüyor…
Selam verdim ineðe:
-Mööö…
Ýnek iþte, ne olacak cevap vermedi selama…
Onun da az ötesinde anaç beyaz bir keçi; ayaklarý dibinde yere yan yatmýþ beyaz bir oðlak…
Ve yayýlýp giden yeþiller musikisine, mavileri de hatýrlatan, kýrýþýksýz Köyceðiz Gölü’yle, kavislenerek daðlarýn tepelerini okþayan gökyüzü…Ç.A.”***

Bakmayýn Ustanýn böyle romantik doða takýlmalarýna onu, bir de Ýncili Çavuþa, Nasreddin Hocaya sorun, onlarý kýþlada-camide bulamazsanýz eðer, Borazan Tevfik’e, Bekri Mustafa’ya, Bektaþi Babasý’na sorun, olmadý Temel Reis’e…

Bakýn “Þeytanýn Gör Dediði” köþesinde ne muzýr ne muzip þeyler anlatacaklar size. Benim kalemin boyu anlatmaya kýsa kalýr.

Her sabah gazetede ilk, bazen de tek okuduðum yazardýr Çetin Altan. Bazen 20, 30 yýl önce yazdýðý bir yazýyý bugün yazmýþ gibi okutur, ta ki yazýnýn sonunda Einsteinvari dilini çýkarmýþ haliyle; 20 yýl önce yazýlmýþ bir yazýdan ibaresini görene kadar her þey bugünkü gibidir. Herakleitos’un tersine, sanki bu ellerde hiçbir þey deðiþmez der gibi ellerini iki yana açmýþ, muzýr muzýr baþýný sallarken görür gibi olurum. Deniz rakýmýndaki Köyceðiz’de deðil de sarp kayalýklarýn tepesinde bir þahin gibi yaþadýðýný düþünürüm. Týpký þahinlerinki gibi keskin gözleri, bin metre aþaðýda, çalýlarýn arasýnda gezinen böceði de görür, çiçeði de. Arada bir tepede uçuþlar yapar, bazen okurunu da alýr kanatlarýna þöyle bir havalandýrýr derken hiç beklemediðiniz bir anda atýverir üzerinden ve siz büyük bir hýzla tepe takla çýðlýk çýðlýða yere düþerken o tepeden keyifle hýnzýr hýnzýr güler halinize. Yada bana öyle gelir. Zordur bu diyarlarda çözmeye gücünüzün yetmeyeceði meseleleri görmek, bir de bir gazetenin köþesinde yazarsanýz ve de okurlarýnýza karþý sorumluluk sahibi iseniz daha da zordur.

***“Mayýs ayýnýn sonlarýnda, Dalyan’dan Akdeniz kýyýlarýndaki 7 km.lik Ýztuzu Plajlarý’na doðru giderken, iniþli çýkýþlý ormanlýk Gökbel yolunun hiçbir müzede rastlanmayacak muhteþem tablosunu ýskalamamakta, “ben de yaþadým” demenin þifresi saklý…Ç.A.”***

***“Yolun her iki yakasýnda kilometrelerce sürüp giden, hafif mor flörtlü koyu pembe, birbirine sýmsýký yapýþmýþ bir zakkumlar düðünü, bir zakkumlar bayramý, bir zakkumlar karnavalý…Ormanlýk yamaçlardan ve çamlarýn içinden aþaðýlara doðru inen zakkum þelaleleri. Yolun az uzaklarýnda, denizle gizlice buluþan göllere doðru baþ baþa vermiþ zakkum gruplarý…Ç.A.”***

Renkleri birbirleriyle flört ettirmek, kimin aklýna gelir ki…

Üçüncü Dünya ülkelerine has hamaset tatavalarýna, þakþakçýlýða, tabu ve dogmalara, kliþeleþmiþ politik nutuklara, þark kurnazlýklarýna, her türlü yamuk maskaralýklara kimsenin aklýna gelmeyen sorular sorup onlara esprili, nükteli þekiller vermek, çaresizliði matraklýða dönüþtürmektir sanki en büyük amacý. Ondan iyi ortalýðý bulandýrýp ondan iyi “enseyi karartmayýn” diyen bulunur mu bir daha? Bu kadar politik tatavalar arasýnda bir de timsahlarýn yaþamý dahil kimsenin merak etmediði þeyleri araþtýrýp bize de anlatmakta üstüne yoktur. Zeka, saniyede kozmosun bir ucundan diðerine mesafede hýzla çalýþýr. Doðrusu bunun sýrrý, sahandaki sucuklu yumurtada mýdýr yoksa Solmaz Hanýmda mý bilinmez. Yazýlarýndaki her cümle, günün sözü olarak çerçevelenip duvara iliþtirilecek denli özlüdür.

Köyceðiz.., emekli olunca yerleþmek için benim hayallerimdeki yere týpatýp uyuyor. Tabi o zamana kadar yabancýlardan geriye bir köþe kalýrsa… Ne diyor Çetin Altan, ortalýk emlakçý kaynýyormuþ.

Park yerinde, Sedat Beyin arabasý yine çýðlýk çýðlýða, alarmý hatýrlamadýðým kadar uzun bir süredir bozuk, yanýndan biri geçse tüyleri diken eden bir sesle karþýlýk veriyor. Alýþtým artýk, kalkýp bakmaya gerek yok. Isýnmak için altýna kesin bir kedi girmiþtir. Alarmlar ýsý ve hareket sensörlü mü imal ediliyor nedir? Caddenin sabahki sessizliðinin yerini bir araba konvoyudur aldý gitti. Ýnsanlar yavaþ yavaþ evlerinden dýþarý çýkmaya baþladýlar, gezintiye de illa ki arabayla çýkýlacak, sevmiyoruz yürümeyi. Hava soðuk; kar yaðdý yaðacak, þehir büyük; mesafeler uzun, eh onlarda haklý. Nerdeyse içi bunalan tüm Ankaralý yola koyuldu bile, yine caddede trafik yavaþladý, aralarýnda öyle sabýrsýzlar var ki saniye geçmeden elleri kornada. Kiminki daha uzun ve keskin ötüyor, sanki yarýþma yapýyorlar.

Gürültüyü duymamak için bir þeylere yoðunlaþmalýyým.

Coðrafyacýlýk mý oynasam acaba?–eminim TDK’nýn sözlüðünde böyle bir sözcük yok- Yataðýmýn karþýsýndaki duvarda, oðlum küçükken birlikte sýk sýk oynadýðýmýz oyundan kalma devasa bir Dünya haritasý var. Oyunumuzun ismini coðrafyacýlýk koymuþtuk, oðlumun caný sýkýldýðýnda el ele tutuþup haritanýn önüne gelirdik. Önce önünde bir iki turlar sonra sýrayla gözlerimizi kapar parmaðýmýzla bir noktasýna dokunur, parmaðýmýzýn denk geldiði ülke, o gece çýkacaðýmýz yolun güzergahýný belirlemiþ olurdu. Yatakta, kucaðýmýzda ansiklopedi, Atlas, Gezi ve yer yer resimleri koparýlmýþ National Geographic dergileri ile o yer hakkýnda ne var ne yok her þeyi hatmetmiþ olarak uykuya dalardýk. Avustralya’nýn güneyindeki Tasmanya adasýný haritada ayný anda keþfettiðimiz de ikimizin de attýðý çýðlýk halen kulaklarýmda. -Severek izlediðimiz Tasmanya Canavarýnýn bir ülkesi olabileceði, aklýmýzýn ucundan bile geçmemiþti o güne kadar.-

Ýþaret parmaðýmýz, kazara koca okyanus üzerine denk gelse bile yolculuktan vazgeçmez, ben gemiyi, oðlum deniz altýyý tercih eder, sonunda onun isteði olur çevremizde mavi köpek balýklarý dolanýrken, binlerce derinlikteki batýk gemilerin arasýnda Kaptan Nemoyla, yirmi bin fersahlýk denizlerin altýný keþfe çýkardýk. Altý üstü üç metre karelik harita sayesinde tüm dünyayý karýþ karýþ gezdik. Norveç fiyortlarýnýn üzerinde deniz kýzý ve balýkçý kasabalarýný selamlayarak uçmuþluðumuz da oldu, onlarca sýra daðlar, ormanlar, þelaleler, çaðlayanlar ve bulutlarla kaplý Dünyanýn karlý çatýsý Nepal’e týrmanmýþlýðýmýz da.

Hayallerin yok ki bir sýnýrý…

Sokakta biri ara vermeden kornaya basýyor. Neler oluyor? Üst kattaki komþum, Sermin Haným –temizliði bitirmiþ!- ve çocuklar ailece arabadalar, park giriþinin önü koca bir kamyonla týkanmýþ, bir yere kýpýrdayamýyorlar. Bitiþik apartmanýn çatýsýnda tamirat var, Pazar günü demeden çalýþýyorlar, eskimiþ izolasyon malzemeleri, dördüncü kattan aþaðýya fýrlatýlýyor, sokaða düþene kadar havada parçalanýyor, kamyon da çatýya malzeme getirmiþ, zincir gibi araba dizili kaldýrýmda bir karýþ yer yok, o da gelmiþ bizim otoparkýn giriþine park etmiþ. Neyse mesele kavgasýz halloldu, gelip çektiler.

Bir de tarihçilik oyunumuz vardýr. Gerçi bu oyunu oðluma þimdilik sevdiremedim. Gelelim nasýl oynandýðýna, bu iþ için Dünya, Türk, Osmanlý yada Cumhuriyet tarihi gibi herhangi bir tarih kitabýndan yararlanabilirsiniz. Ben babamýn kitaplýðýndan aþýrdýðým kitaplarla idare ediyorum. Dört ciltlik “Ýzahlý Osmanlý Tarihi Kronolojisi”, Ýsmail Hami Daniþmend’in 47 baskýsý, 1258- 1924 yýllarýný kapsýyor ve üç ciltlik “Nutuk”, Kemal Atatürk’ün, 67 yýlý baskýsý 1919 ila 1927 yýllarýný içeriyor. -Türkçeleri biraz çetrefilli ama o dönemler arý Türkçe modasý ile yazmaya çalýþanlardan daha anlaþýlýr.- Ciltlerden rast gele birini elinize alýp, içinizden iki sayý tutuyorsunuz; ilki sayfa numarasýný belirliyor, ikinci sayý ise paragraf sýrasýný, -ikinci sayýyý ondan küçük seçin, paragraf sayýsý az olabiliyor.- Sayýlara tekabül eden paragrafýn konusu o gecenin, bazen haftanýn bazen de aylarýnýzýn konusu oluyor artýk. Ben bu oyunu týpký coðrafyacýlýk gibi gece yatmadan önce oynamanýzý öneririm. Sabaha karþý rüyalarýnýz da renkleniyor. Ayrýca, her iki oyun da gecenin sessizliði içinde konsantrasyon gerektiriyor. Bu oyunlar sýrasýnda tarihin karanlýk tozlu yollarýnda kaybolup çýkmaz sokaklara girmiþliðim, merak ettiðim konularý hiçbir yerde bulamayýp, hayal kýrýklýðýna kapýlmýþlýðým çok olmuþtur. Bir ara eski belgeleri incelemek için Osmanlýca bilmediðime üzülmüþtüm. Kim bilir neler vardý çevrilmeyi bekleyen. Ama neye yarardý ki, hepsi devlet arþivi, nasýl olsa ulaþýlmayacak kadar uzaktýlar; ya özel izin gerekiyordu yada üzerlerinde Da Vinci’nin þifresi gibi koca bir kaþe vardý; “GÝZLÝDÝR”. -Elin oðlu bilirdi ama bize yasak.-

-Hani diyorum, Topkapý Sarayýnýn gizli depolarýndan birinde unutulmuþ el yazmalý bir günlük bulunsa, mesela el yazmasýyla Abdülhamit’in günlüðü. Çocukluðundan ölümüne kadar tuttuðu bir günlük, ne güzel olurdu. Eðer böyle bir þey varsa, bulsa bulsa Ýlber Ortaylý bulur yada hiç kimse. Günlüklerden tarih okumak ne zevkli olurdu oysa.-

Bu oyunda en uzun zamanýmý alan konu, tarihe Sarýkamýþ Destaný olarak geçen 1914 yýlýnýn Kafkas Cephesi savaþlarý olmuþtu. Belki büyük dedemin Allahüekber Daðlarýnda þehit olmasý da buna bir nedendi. Çocukken büyüklerimden dinlediklerimle birleþince, konu daha da ilgimi çekmiþti. O gece Ýnternetteki sörf de yeterli gelmeyince, ertesi gün soluðu kitapçýlarda almýþtým. Sonunda bulduðum iki kitabý –Köprülülü Þerif Ýlden ile Alptekin Müderrioðlu’nun- aylarca aðlayarak okudum. Sýcak yataðýmdan çýkýp zemheri kýþýn ortasý, çarýðýn içindeki morarmýþ ayaklarýmýz ve belimizdeki kurþun yüklü palaskanýn aðýrlýðýyla iki büklüm karlara bata çýka büyük dedemle ayný safta geceler boyu yürüdüm.

Savaþýn 90. yýl dönümünde, at üstünde donarak ölen þehitlerimizi hatýrlayan birileri çýktý nihayet. Yýllardýr, Avustralya’dan, Yeni Zelanda’dan Gelibolu’ya gelip dedelerinin yasýný tutanlarý; Oberjinleri, Anzaklarý, gördükçe vefasýzlýðýmýzýn boyutundan hep ürküntü duymuþumdur. En son Sami Önal’ýn “Sarýkamýþ’tan Esarete” isimli kitabý yayýnlandý, Sibirya’da tutsak edilen Tuðgeneral Ziya Yergök’ün anýlarýndan oluþan acý dolu bir kitap.

Ne çabuk karardý hava. Ýþçiler gitmiþ olmalý, sesler kesildi.

Neyse ki yarýn Pazartesi, kendimi masamýn üzerindeki iþlere vereceðim. Resmi yazýlar, uzayýp giden ajanda listesi. Ne yazýk ki mutat iþyeri gürültüsü orda da týpký bugün gibi devam eder. Sabah, hizmetliler de benimle birlikte odaya girer. Önce elektrikli süpürgeler çalýþtýrýlýr, arkasýndan kara kara mozaikler homurtulu parlatma makineleriyle cilalanýr. -yine de kara kara görünmeye devam ederler.- Tam iþe adapte olmuþken, sifon sesleri baþlar ve mesai bitene kadar bu ses hiç kesilmez. –Sebebi, “günde iki litre su için” sloganýdýr.- Sifon seslerine arka planda bozuk musluk sesleri vokal yapar. Bu arada telefonlar çalmaya baþlamýþtýr, zýr zýr zýr ve sonra bir konuþmadýr baþlar, dýr dýr dýr. Koridorun bir ucundaki Sema hanýmýn sesi diðer ucundan duyulur, kahkahasý masamýn üzerindeki çay bardaðýmý titretir. Ara ara fotokopi makinesinin gürültüsü yazýcýnýn sesine karýþýr. Bu arada koyu renk takýmlý büyük adamlar sýk sýk bir araya gelir ve önemli konularda toplantýlar yapýlýr. Ve bu önemli konular hiç bitmez, büyük sözler söylenir ve büyük kararlar ajandalara not alýnýr. Dosyalar açýlýr, dosyalar kapanýr. Çaylar gelir, içinde çoktan erimiþ þekerler yine de büyük bir gürültüyle karýþtýrýlýr. Her þey büyük bir gürültüyle gerçekleþir. Cep telefonlarý çalar, koridorlar sanki uzayla konuþuluyor gibi avaz avaz baðýrarak gezinenlerle dolar. Toplantý odasýnda koyu renk giysiler içerisinde kendimi de görürüm. Bunaldýðým, iþte o anda, hayallerimdeki o sahil kasabasýna sýðýnýrým. Evimin hemen arkasýnda yaþlý çýnarlarýn, meþelerin ve çam aðaçlarýnýn kapladýðý ormanýn gölgesi, dallarýn fýsýltýlarýyla birlikte arka bahçeme düþer. Bahçeye diktiðim renk renk pýtrak vermiþ sardunyalarýmý sularken görürüm kendimi. Neþelenirim birden, içimden þarký söylemek gelir. Gülümsememek için kendimi zor tutarým. Ama belli ki yine geç kalmýþýmdýr. Karþýmda oturan koyu renk giysili adam benim ona gülümsediðim gibi o da bana tatlý tatlý gülümsemektedir...

Arka bahçeli bir iþyeri istiyorum!..

Pencereyi açýp biraz temiz hava alayým, uyuþukluðumu geçirir belki. Dýþarýda asýlý kömür tozlarý geziniyor sanki, doðal gaz kullanmamýza raðmen hava kirli, 70’li, 80’li yýllara döndü Ankara, nefes alýnmýyor. Kimsenin bir þey yaptýðý yok, bari rüzgar çýksa. Neden TV’ler hava durumunu söylerken kirlilik seviyesini de söylemezler. Sýcak veya soðuk olmasýndan çok daha önemli deðil midir? “Solunum problemi olan hastalar, bebek ve yaþlýlar bugün dýþarý çýkmasýn, havada kükürt dioksit þu oranda olacak” diye uyarsalar mesela. Bu konularda Çevre Bakanlýðýnýn halký bilgilendirme zorunluluðu yok mudur, yönetmelikleri yalnýzca sanayi bacalarýnýn kontrolüyle mi sýnýrlýdýr? Yoksa bu kadarcýk kirlilik bize dokunmaz diye mi düþünürler?

Koca gün geçti, hiçbir þey yapamadým. Biraz kitap okusam bari. Yerdeki büyük sepet, içi ayraçlý onlarca kitapla dolu. Bazýlarý ateþ topu gibi, korkudan yaklaþamýyorum. Ne zaman uzansam elimi yakýyorlar. Bazýlarý da ikinci kez okunmak üzere ordalar. Þu anda zevkle okuduðum kitap ise lise yýllarýnda terk ettiðim Türk edebiyatýný yeniden keþfetmeme neden olan Selim Ýleri’nin, “Kafes” isimli romaný; ikinci kez yayýnlanmýþ. Türk edebiyatýna gönül vermiþ bu yazarýmýzý geç tanýdým, açýðý kapatmaya çalýþýyorum. TV sað olsun arada böyle güzel iþlere de yarýyor. “Edebiyat Yarým Küre”den sonra þimdi yine TRT 2’de, “Edebiyat Mekan”ý sunuyor, program Pazartesi akþamlarý, saat sekiz gibi baþlýyor; çok deðil yarým saatlik kýsa bir mola, insaný gerçekten hem dinlendiriyor hem de bilgilendiriyor. Bu program ile edebiyat, göze de hitap eden bir görselliðe bürünüyor. Görüntüler, cýmbýzla tutulup çekilmiþ gibi, her biri fotoðraf ödülü alabilecek kalitede, ve eþliðinde keyifli bir sohbet.

Þu anda caným bir þey yapmak istemiyor ama size bir baþka oyundan daha bahsetmek isterim, kim bilir belki bu Pazar sizin iþinize yarayabilir. Okumakta olduðunuz þu kitap; biliyorum çok heyecanlý ve de akýcý, tamam önce bitirin ama bitirdikten sonra hemen rafa kaldýrmayýn. Varsayýn öðrencisiniz ve elinizdeki kitap sizin dönem ödeviniz. - Sizin de öðrencilik yýllarýnýz diferansiyel denklemler, türev ve entegraller içinde geçtiyse bu varsayým biraz zor ama ben deneyin derim.- Yanýnýza not alabileceðiniz kalem ve kaðýt alýn. Sonra kitap da neleri beðendiðinizi, yazarýn sýk sýk kullandýðý objeleri, güzel sözleri, ilk defa duyduðunuz tanýmlamalarý, yazarýn bilerek yada farkýnda olmadan oraya buraya serpiþtirdiði simgeleri, motifleri bulmaya çalýþýn yada okurken aklýnýzda kalanlarý not edin. Sonra da onlarý arkadaþlarýnýzla paylaþýn. -Okuduðunuz kitabý onlarýn da okumasý için kitap alýþveriþleri yapýn, bu konuda asla bencil olmayýn.- Sonunda yine siz karlý çýkacaksýnýz, çünkü arkadaþýnýzýn not aldýðý þeyler, sizin okurken belki de hiç fark etmediðiniz þeyler olacak. Çoðumuz kitaplarý konusu için okuruz ama satýrlar arasýnda keþfedilmeyi bekleyen ne çok hazine gizlidir. Ve onlarý bulabilmek bazen kitabýn konusundan daha zevkli olabilir.

Anna Karenina’yý son baskýsýndan bir kez daha okumak istedim geçen yýl. Tolstoy’un o dönem içinde ne kadar sosyal ve spor etkinlikleri varsa olaylarýn kurgusunu onlarýn çevresinde ördüðünü fark ettim. Levin’in Kiti’yle elele yaptýklarý buz pateni, Petersburg’daki opera konserleri, geleneksel valslarýn yapýldýðý Moskova balolarý, Anna ile Vronski’nin birlikte gittikleri ilk ve son tiyatro gösterisi, bale gösterileri, gümüþ semaverli, saydam porselen çay takýmlarý eþliðinde dedikodulu çay partileri, Vronski’nin de katýldýðý uzun uzun anlatýlan at yarýþý bölümleri, Levin’in dostlarýyla çýktýðý çulluk avýyla ilgili uzunca anlatýmlar, Vronski’nin sorunlarýný unutmak için Ýtalya’da sýðýndýðý portre ve resim çalýþmalarý… Ýlk okuduðumda zavallý Karenina’nýn gözyaþlarýna, oðlu ve iki yüzlü katý kurallý bir toplumda aþký için verdiði savaþa ve hak etmediði hazin sonuna takýlmýþtým. Bu kez beni etkileyen karakter iyi yürekli Levin’di. Gönlü daha yakýþýklý Vronski’de olan güzel Kiti’yi unutma yolunda verdiði çabalardan biriydi, çiftliðinde düþüncelere dalarak aralýksýz çalýþmak. Doðanýn içinde renk renk giysili köylü kadýnlarýn, neþeyle hep birlikte türkü söyleyerek ot biçtiklerini anlatan bölümler öyle etkileyiciydi ki, esen rüzgarlar, ara ara ezgileri kulaðýma kadar getirir gibi oldu. –Sahi hasat zamaný bizim çiftçimiz neden böyle hep birlikte neþeyle türkü söylemez?-

Ve bir Pazar daha geçti… Hiçbir þey yapamadan…

Hayat dediðimiz þey hani o güzel söz gibi; güzel þeyleri beklerken arada geçen zaman galiba.
Buzdolabý- TV- bilgisayar üçgeni arasýnda, okaliptüs aðacýndaki gri tüylü koalalar gibiyim bugün. Umarým anlattýðým oyunlar hiç olmazsa bu Pazar sizin iþinize yarar. Sabrýnýzý tüketecek kadar uzun bir yazý oldu. Bugün bu kaleme söz geçiremiyorum. Baþýna buyruk oldu, alýp baþýný uzaklara gidiyor. Ardýna düþmezsem de küsüyor. Ama biliyorum her þey Pazarýn suçu, bir de arka bahçeli evimin olmamasýnýn…

Her Pazar Sevgiyle Kalýn.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Sabra ne gerek var!
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
12 Ocak 2006
Sevgili Hülya; Ýsminin arkasýnda( veya altýnda), güzel bir yazý olduðunu biliyordum."Aðzýnýn domalmasýndan Ömer diyeceði belliydi," hesabý....:)... Uzun yazýný bitirmem için, -sandýðýn gibi- sabra ihtiyaç duymadým hiç.Çünkü yazýn, kendini okutturdu.Doyurdu...Yazýlarýnýn nasýl olduðunu, bir benzetmeyle anlatayým:Leziz bir yemek düþün.Sadece leziz deðil.Yemek hem leziz, hem görünüþü güzel,hem yapýmýnda kullanýlan ürünler taze- besleyici,hem kývamý yerinde, hem sunumu güzel, hem de yemeðin yendiði ortam güzel ve yemeði suna kiþi, konuklara karþý güler yüzlü......Ýþte yazýlarýn, anlatmaya çalýþtýðým leziz yemek gibi....Bu ne biçim benzetme deme sakýn."Teþbihte hata olmaz," demiþler....Sevgili Hülya!Yazýlarýndan; belli bir bilgi birikimine sahip olduðun, bu bilgilerden yola çýkarak yeni þeyler ürettiðin, onlardan yaþamýnda nasýl yararlandýðýn ve ayrýca baþkalarýyla paylaþtýðýn çok net anlaþýlýyor.Kutlarým seni.......Devamýný dilerim...Sevgiyle kal...Kâmuran Esen




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yaþam kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Hiç mi Deðerleri Yok?..
Karafatmaya Karþý Gelin Böcekleri
Batýdan Doðuya Ilýk Esintiler
Küçük Dostum
Serin Sýcak Bir Aðustos Gecesi
Haremden Boðaz Manzarasý
Bir Konserden Kalanlar

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bacon, Montaigne, Russel ve
Marguerite Duras ve Karasineðin Ölümü
Charles Köprüsünden Notlar
Gerard Tepesinden Budapeþte

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Karlovy Vary'de Bir Gün... [Öykü]
Beyaz Sessizlik [Öykü]
Salih Ustanýn Düþü [Öykü]
Zor Yýllar [Öykü]
Benimle Uðraþma Kýzým! [Eleþtiri]
Türkçe Nereye Gidiyor? [Eleþtiri]
Türkülerle Kimlikler [Eleþtiri]
Katar; "Doha Tartýþmalarý", Hamas [Eleþtiri]
Aðaçlar Konuþur Mu? [Eleþtiri]
21. Yy'da Savaþlar Nasýl Deðerlendirilir Ki? [Eleþtiri]


Hülya Atakan kimdir?

-

Etkilendiði Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hülya Atakan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.