Bu sabah Piyer Lotideydim, gün yeni başlıyordu Haliç ve erkenci ziyaretçilerle başbaşaydım.
Piyer Loti, İstanbulda yaşamış, yaşadığı toprağın kültürüne, giyim kuşamına adapte olmuş bir seyyah, onun yaşadığı haliçe hakim tepeden kuşbakışı istanbulu seyrediyorum, bulunduğum yer aynı zamanda Eyüp mezarlığı ile çepeçevre çevrelenmiş durumda, nefis manzaralı bir tepede yatıyor olmak, yaşayanlar için gıpta edilen bir durum olmakla birlikte yerin altına girdikten sonra toprak her yerde aynı toprak tabii ki,
Mezarlık ziyaretlerini çok severim, hırsımdan arınmak, geçici olan dünya hayatının süsüne aldanmamak, gündelik çıkarlar için eğilip bükülmemek gibi hasletlerimi güçlendirmeyi bu ziyaretlere borçluyum.
Yeni ve eski mezarlar yanyana, ihtişamlı ve sıradan mezarlar birarada, nice yanlış hayatlar yaşamış, nice tutkulara esir olmuş insanlar dizi dizi yatıyorlar, ölümle sonlanacak bir hayatı anlamlı kılan nedir sorusu beynimin kıvrımlarında şiddetli zonklamalara sebep oluyor mezarların arasında adımlarken.
Necip Fazıl, Mahmut Esad COŞAN hocaefendinin mezarları çekti dikkatimi, bir de cömert insanlar var varlıklarını müslüman kardeşleri için vakfetmiş hayırseverler, bu insanlar geniş halk yığınları üzerinde etkiler bırakıp gittiler bu dünyadan, onları değerli kılan dünyevi olanla değil, uhrevi olanla, kalple, gönülle olan ilişkileriydi elbette, kalplere hitap edenler ölümle yitmeyen bir hayatı halen yaşıyorlar, unutulmak onlar için mümkün değil, işin sırrına mazhar oldum ve değersiz olanı bırakıp, kalıcı ve değerli olanla olan ilişkimi genişletmekti aradığım çözüm.
Eyüpten sahile indiğimde hayatın anlamını yakalamış bir kişinin huzuru ve rahatlığını taşıyordum yüreğimde ve farklı bir sabaha uyanmıştı sanki istanbul benimle birlikte.