Sürekli ilişkiler üzerine konuşulan, tartışılan, sonuçlara varılmaya çalışılan bir zaman dilimini yaşar olduk son günlerde. Bir ilişkiyi sürdürebilmek için neler yapılmalı, neler yapılmamalı? Kadın olarak hangi taktikleri kullanmalı, nelerden kaçınmalı? Ya erkekler? Bir kadın nasıl baştan çıkarılır ya da bir ilişki başarıyla nasıl sonlandırılır? Bu tartıştıklarımız yaşamımızın bu alanında bizi nereden alıp nereye sürüklüyor acaba?
Standart kalıplara sokulmaya çalışılan ilişkilerin karşısında oldum hep. Beraberlikleri kendi içinde sınıflandırmak ya da isimlendirmek bana çok anlamlı gelmiyor. Hatta inanıyorum ki; aynı insan bile iki farklı ilişkide tamamen farklı davranabilir, farklı kişiliklere bürünebilir. Dinamiği ayrıdır tüm birlikteliklerin. Çünkü; kişi, karşısındaki insanın değiştiğini zannederken her yeni ilişkide aslında değişen kendisidir. Sevgi adına bir şeyleri bölüşmeye çalıştığımız tüm paylaşımlarda, kendimizden bir parçayı ortaya koyarız. Kimi zaman kadın yanımızdır ortaya sürdüğümüz, kimi zaman içimizde bir türlü büyütemediğimiz küçük bir kız çocuğu. Kimi zaman şehvetin tenimizi yakan, alev rengine bürünüp ateşe kayan yanı ön plana çıkar, kimi zamansa dostluk adına elimize uzanacak bir eldir beklentimiz. Aslında, doğru yerden bakmayı başarabilirsek belki de kendimizi tanımanın en sağlıklı yolu bir ilişkiyi yaşama hatta belki de bitirme biçimimiz.
Beklentilerin farklı olduğu ikili ilişkilerde, tek tip tanımlamalarla yol göstermek, yarar değil zarar getiriyor. Bir başkasında başarılı olan yol, sizi yanlış yerlere sürükleyince sorgulamalar yapıcı değil yıkıcı bir hal alıyor aniden. Aslında irdelenmesi gereken; denenip başarılı olduğu iddia edilen ilişki kalıplarını alıp ilişkiye aynen uyarlamak yerine; kendimizden ve karşımızdakinden beklentilerimizi sağlıklı bir harmanlamayla özümseyip kendi içsel yolculuğumuzda yeni bir yol açabilmek.
Dayatmalarla, kurallarla, standartlarla yönlendirilen insanların; tek tip ilişkilerin içine sokulmaya çalışıldığı tuhaf bir mecraya döndü aşk. Oysa farklılıktır aşkın temeli. Eğer, herkesin yaşadığını düşündüğünüz bir ilişkinin içindeyseniz şöyle bir durup kendinizi dinlemenin zamanı gelmiştir derim ben. Heyecanların bile formülle sunulduğu, tutkunun siparişle katıldığı, sevginin acıyla sınandığı ilişkiler sorgulanmalı artık. Bırakalım bu aşık olmanın ve aşkı korumanın en iyi yollarının anlatıldığı safsataları. Her birimiz kendi doğrularımızla, kendi beklentilerimizle, kendi kişiliğimiz ve hatta o anki gelişimimizle uyum sağlayacak aşkları yaşayalım. Aşkta ne mutlu olmak şarttır ne mutsuzluk! Kendi bildiği yollarla gelip yerleşsin hayatımıza, bize katacağını katsın ve gitmek istediği zaman da lütfen bırakalım gitsin. Zorla elde tutulmaya çalışılan her şey gibi, aşk da, baskıyla yüreğe oturtulduğunda anlamsızlaşıp değersizleşiyor.
Benim önerim; bırakın kendi bildiği zeminde aksın sevgiler yaşamda. Başka ellerin çizdiği yollarda kayboluyor anlamı ilişkilerin. Herkesin kendi seçtiği ve şekillendirdiği ilişkiyi yaşama özgürlüğü vardır ve olmalıdır. Her beraberliği kendi dinamiği ile kabullenirsek, her şey çok daha kolay olacak! Değişimse eğer yaşamın gerçeği, hiçbir ilişki tekrarlamaz kendini!